content
19 Şub

Deden de Böyle mi Yapmıştı Ey Sefîl Evlâd?

Nasıldın ey koca millet? Ne oldu âkıbetin?  /  Yabancılar ediyormuş -eder ya- istikrah:

Dilenciler bile senden şereflidir billâh.  /  Vakarı çoktan unuttun, hayayı kaldırdın;

Mukaddesatı ısırdın, Hudâya saldırdın!...  /  Ne hâtırâtına hürmet, ne an’anatını yâd;

ISTANBUL 2010 Konulu Basın Afişi…

Deden de böyle mi yapmıştı ey sefîl evlâd?

Resimde görmüş olduğunuz, Cannes'da Türkiye'yi temsil edecek ISTANBUL 2010 Konulu Basın Afişi

Oryantalist bakış açısıyla kaleme alınmış, bizim öz kültürümüzün, yaşam biçimimizin, örf ve adetlerimizin yansıtıldığı fevkaladenin fevkinde, sıra dışı bir tanıtım afişi(!)… mi?

Yoksa ecdadımıza, ahlak, edep, gelenek ve kültürümüze söven bir karikatür mü?

“Meet the roots of fun” , ‘eğlencenin kökleriyle buluşun’ denen afişte kastedilen eğlencenin kökü, biz Osmanlı torunlarının eğlence anlayışı ile ne kadar da alakalı olmuş değil mi?

Bu afişte, yarı çıplak üzerinde tül elbise yerde yatan erkek benzeri resimle turizm patlaması olacağını sananlar, Türkiye’yi Hollanda’yla karıştırdılar herhalde.

2010 tanıtım ihalesinin sonuçlarını açıklayan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, reklam ihalesi için 5 reklam ajansına toplam 45 milyon dolar ödeneceğini söyledi. Türkiye’nin marka değerini artırmak için; bakanlığın döner sermaye imkânlarını ve kamunun sağladığı ek imkânları kullandıklarını ve 100 milyon dolar civarında bir bütçe oluşturduklarını gururla açıklayan bakan, kaynaklarını tanıtımın önemini bilerek kullanmaya çalıştıklarını, dünyada böyle bir kriz döneminde, insanların önceliklerini değiştirebilecekleri bir dönemde tanıtımın sürekliliğinin, agresif ve yaygın bir tanıtımın ne kadar önemli olduğunu bildiklerini, bunun için tanıtımdan katiyen özveride bulunmamak, başka işlerden özveride bulunmak ama tanıtımdan katiyen özveride bulunmamak gibi bir niyet ve kararlılıklarının olduğunu belirtti.

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Avrupa'da Türk kültürüyle ilgili ''Turkish lokum, kafada kırmızı fes ve dansöz, bıyıklı, şalvarlı ve palalı erkekler'' gibi yanlış imajının olduğunu ve bunun bir dönem reklam filmlerinde bile kullanıldığını belirterek, yeni reklamlarda bunu değiştirmeye çalıştıklarını söyledi.

Günay, ''Türkiye'nin ne damak tadı Turkish lokumdan ibaret, ne biz pala bıyıklı erkekleriz, ne kızlarımız dansöz kıyafetinde, başımızda da fes yok. Çok uzun zamandan bu yana yok ama böyle bir yanılma var. Şimdi bundan vazgeçmeye çalışıyoruz'' dedi.

(A.A.)

Genel bir Türkiye konsepti oluşturayım diyip, modern ülkemize uçan halıları, şalvarlı kızların dansını, İstanbul boğazını atlayıp metrodan geçen atlı şehzadeleri yakıştıramayan Sn. Bakan, Türkiye’mizin çağdaş yönünü göstermek ve milyonlarca doları sarf etmek için bu tür uyduruktan, ne i düğü belirsiz tiplerin kullanıldığı, hizmetçi kimliğinin öne çıkarıldığı bir afişi daha benimsemiş görünüyor.

Modernleşme maksadıyla, Sufi geleneğindeki ‘halk içinde Hakk ile beraber olmak’ anlayışı, Freud’un ‘istediğiniz gibi yaşayın’ anlayışına dönünce kültür ve yaşamımızda oluşan yozlaşma bir süre sonra özümüzden taviz verme haline gelir.

Modernleşme diye bizlere sunulan; onlarca asırlık medeniyetimizin, öz kültürümüzün, dejenere olmuş örf ve adetlerimizin ambalajlanıp sistemleştirilerek bize geri verilmesinden başka bir şey değildir. Yapılan tanıtımlarda veya icra edilen eserlerde İran, Pakistan, Arap kültürü taşıyor diyip daha çağdaş bir hava katma maksadıyla batıya temayül edilirse,  yüz yıllarca doğu kültürünü hamuruna maya diye katmış milletimiz böyle rüsva edilir işte. Bu tür durumlarda kimileri için niyet üzümü yemek değil, hazır ele fırsat geçmişken bağcıyı dövmektir…

Kendi bilgi birikimini kültür alanında yetersiz görüp, baş edemeyeceğine inandığından mıdır nedir, oradan buradan siyasetçi devşirip Kültür ve Turizm Bakanlığına getiren AKP için,

‘toplumun elit kesiminin AKP'yi sınıfsal küçümsemesinden sosyalist yanım rahatsız oldu’  diyor CHP’den transfer olan bakan.

Bakan ve ekibi; sınıf çatışmalarının yaşandığı, batılı yaşam tarzını benimseyip her şeyin üstünde tutan ve kendi değerlerini benimsemeyenleri aşağılayan bir güruhun içinde bulunduğu toplumumuzda, kendilerini denge unsuru olmaya adayıp modernliği böyle bir saçmalık sanmışlardır sanırım.

Siyasetçi kimliğinin yanı sıra asıl mesleği kültür ve sanatla ilgili olan, en azından sanattan ya da sanatçının sorunlarından anlayabilecek kadar bu yönde tecrübesi olan kişilerle kadrolaşmak gerek. Politika mantığıyla sanata deva olunmaz.

Kültürle alakası olmayan adamlar, her 5 senede bir bu makama getirilip binlerce yıllık tarih mirasını hep bir adım daha geri götürüp, deforme ediyorlar.

Hükümet sempatizanları ihalelerde kayrılıyor, beş kuruş sanat değeri olmayan eserlere binlerce dolar ödeniyor, eş-dost-ahbap ilişkileri gözetilip vasıfsız sanatçılar büyük organizasyonlarda yer alıyor ve sonuç olarak sanatsal alanlarda işlevsizlik ülkeyi geri götürmekten başka sonuç getirmiyor. "Çevre anamız madencilik babamız. Bir de turizm çıktı üçünü de seviyoruz’’ demekle bu gemi yürümez.

Sanat ve turizm alanında eğitim görmüş kişilerle kadrolaşılırsa, yüksek kalitede hizmet verecek olan Kültür ve Turizm Bakanlığı desteğiyle Türkiye’nin dünya turizm gelirleri sıralamasında ilk 3'e girmesine engel hiçbir şey kalmaz.

Bir örnekle pekiştirmek gerekirse; Türkler edebiyat alanında İslamiyet’ten önce Orta Asya’da Çinlilerin, İslamiyet’e girdikten sonra İranlıların, Tanzimat’tan sonra ise Fransızların etkisi altında kalmış ve o yönde eserler vermişlerdir ama etki altında kalarak edinilmiş alışkanlıklar bir süre sonra yerini yeni etkileşimlere bırakmıştır. Yalnız yüzyıllar boyu değişmeyen tek bir şey vardır ki, o da milletimizin ahlâk anlayışının ürünü olan örfü, adeti, gelenek ve göreneğidir.

Türk milletinin değer anlayışıyla uzaktan yakından ilişkisi olmayan bu afiş, milletimiz açısından utanç sebebidir. Türk'ün dünyaya tanıtılması değil, alenen rezil edilmesi maksatlı kaleme alınmış kocaman bir saçmalıktır.(Nerede bizim yağlı güreş pehlivanları, nerede bu çakma çinli tipli adamlar)

Vel hasılı kelam;

Örf âdet medeniyeti oluşturur, medeniyet örfü âdeti değil…

Bunun bilincinde olup geçmişimizi çeşitli dış unsurların etkisi altında kalarak ziyan etmeyelim…

Medeniyet denilen tek dişi kalmış canavara böyle parça parça yem olmayalım!

Hayatın erzeli olmuş hayat-ı mu’tadın;
Senin hesabına birçok utansın ecdadın!
Damarlarındaki kan âdeta irinleşmiş;
O çıkmak istemiyen can da bir yığın leşmiş!
İade etmenin imkânı yoksa mâziyi,
Bu mübtezel yaşayıştan gebermen elbet iyi.
Gebermedik tarafın kalmamış ya pek, zaten...
Sürünmenin o kadar farkı var mı ölmekten?
Sürünmek istediğin şey! Fakat zaman peşini
Bırakmıyor, atacak bir çukur bulup leşini!
Bugün sahife-i âlemde sen bir lekesin;
Niçin vücudunu kaldırmasın, neden çeksin?
“İşitmedim” diyemezsin; işittik elbette:
“Tavakkufun yeri yoktur hayat-ı millette.”

(M.A.E)

Etiketler : , , , , , , , , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank