content
13 Ağu

Çikolata

Ramazan geldi hoş geldi dedik arkasından da çoluk çocuk bayramı bekliyoruz  değil mi? Şeker Bayramı diyoruz, tatlı günler hayal ediyoruz. Çikolatayı seviyor muyuz peki. Çok mu tatlı...Her çocuk çikolatayı sever biliriz de, ya tadını bilmeyen var mıdır? Bu devirde yoktur, olmamalıdır da...Bizler çocuklarımızı çikolatasız  bırakmayız ki değil mi:))))))

Hadi gelin bu öyküyü birlikte okuyalım...

Çikolata 

Zaman oldukça azdı. Türkçe öğretmeninin verdiği ödev için, Metin’in öncelikle bir öykü seçmesi ve okuması gerekiyordu. İşin en zor yanı da buydu işte. Öyküyü okuması ve anlaması… Öğretmeninin verdiği, öykü inceleme planına şöyle bir göz attıktan sonra kütüphanesinden okulda okudukları bir kitap seçti. En azından konuyu ve ana fikrini biliyordu. Annesi itiraz etti. Olmaz dedi. Birlikte çarşıya çıkıp yeni bir kitap almayı önerdi. Çarşıya çıkma önerisi cazipti. Birlikte, her zaman gezmekten hoşlandığı alışveriş merkezine geldiler.

Metin zevkle etrafına bakındı. İlgisini çeken pek çok şey vardı. Gözünü onlardan ayıramıyordu. Annesi, buraya neden geldiklerini hatırlattı. Kitapların bulunduğu bölüme geçtiler. Sabırsızlanıyordu. Sıra sıra raflara dizilmiş öyle çok kitap vardı ki. Metin için hangisi olduğu önemli değildi. Bir tanesini alıp oradan uzaklaşmak ister gibi annesini çekiştiriyordu. Annesi ise bu anı değerlendirmek istiyordu. Kitaplarla barışması için bulunmaz bir fırsattı. Şöyle konusu, anlatımı ona uygun bir öykü seçerlerse okuma zevkini aşılayabileceğini umuyordu. Nasıl olsa zorunlu okuyacaktı. Hiç değilse okuduğundan haz alsın, anlam çıkarsın istiyordu. Okudukları aklının bir köşesinde kalırsa günün birinde, yaşamın bir yerinde hatırlar, zor bir anında kendine rehber olur diye düşünüyordu. Oradaki görevliden bu konuda kendilerine yardımcı olmalarını rica etti. Görevli işinin ehli, kibar ve aynı zamanda ikna gücü olan bir beyefendiydi. Aynı incelikle kitap seçimine yardımcı oldu. Onlara önerdiği; pek çok ünlü yazarın eserlerinden oluşan “İlk Gençlik Çağına Öyküler” isimli kitabı alarak mağazadan çıktılar. Metin, kitabın pahalı olduğundan, hem paralarının olmadığı gerekçesiyle bazı alışverişleri yapamadıklarından sızlanırken, annesi bu konuda taviz vermemişti. Doğruydu çoğu zaman parası olmadığını söyleyerek istediğini almadığı olmuştu. Ama bunu eğitim söz konusu olduğunda hiç yapmamıştı. Cebindeki son kuruşuyla kitap alır, aç gezmeye razı olurdu. Metin annesinin bu huyunu bildiği için fazla uzatmadı. 

Çıkmışken çarşıda epey gezdiler. Vitrinlere baktılar. Hava soğumaya başlamıştı. Hafiften yağmur çiseliyordu. Eve döndüklerinde yağmur iyice hızlanmıştı. Tam zamanında geldiklerini düşündüler. Islanmamışlardı. Akşam yemekten sonra annesi aldıkları kitabı getirmesini ve incelemesini istedi. Televizyondaki dizi başlamıştı. Metin isteksizce kitabı getirip sehpanın üzerine bıraktı. Gözü televizyondaydı. Annesi hiç sesini çıkarmadan kitaba uzandı. Sayfaları hızlı hızlı karıştırarak başlıklarına göz attı. Yaşamın her kesitinden yaşanmış öyküler vardı içinde. Annesi sesli ve ballandıra ballandıra ilk öyküden okumaya başladı. O da televizyonu kapatıp annesini dinlemeyi tercih etti. Birlikte ödev için bir öykü seçiyorlardı. Annesi kitabı Metin’e uzattı. Sen seç dedi. Oysa annesinin okuması hoşuna gitmişti. Metin, ne olur devam eder misin anneciğim, söz sonra ben ödevimi kendim hazırlayacağım dedi. Annesi onu kırmadı. Orhan Kemal’in “ Çikolata” adlı öyküsü, okudukça ikisini de içine almıştı.       

 “Şekercinin kocaman vitrini önündeydiler. Vitrinde boy, boy, kutu, kutu şekerler, şekerlemeler, çikolatalar...” öykü böyle başlıyordu. Annesi kendini öyle bir kaptırdı ki bir solukta öyküyü okuyup bitirmek istiyordu.

—Anneciğim öyle güzel okuyorsun ki adeta yaşıyorsun. Ben bu öyküyü hazırlamak istiyorum.

Olmaz dedi annesi.

— Sen kendine başka bir öykü seçmelisin ve kendin okumalısın.

—Ah benim duygusal anneciğim. Peki, neden ağlıyorsun?

Annesi yanaklarından süzülen yaşları silerken gülümsedi. Burnunu çekti. Parmaklarını yüzünde gezdirerek gözlerini ovuşturdu.

—Gerçekten de yaşadım biliyor musun? Benim de çocukluğumdan bir çikolata öyküm var.

— Biliyorum, evet bir defasında anlatmıştın. O zaman da anlatırken böyle duygulanmıştın.

— Sen yokluk nedir görmedin canım. İstediğin bir şeyi hemen alamadığımızda nasıl da üzülüp, kırılıyorsun. Ama hiç aç kalmadın sen. Canının çektiği ya da hiç tadını bilmediğin bir yiyecek için ağlamadın. Hiç çikolata özlemin olmadı mesela. Çikolatanın adını öğrenmeden tadını biliyordun.

Öykü öyle içtenlikle yazılmıştı ki annesi sanki öyküdeki çocuklarla birlikte kendi çocukluğuna geri dönmüştü. Yıllar önceki anısı ve acısı tazelenmişti.

Kitabı tekrar eline aldı. Gözleri aradığı satırları bulduğunda bakışları sabitlendi. Okumaya devam etti.

 “Kırmızı kaatlı ellilik bir çikolatayla çıktılar dükkândan. Önce kırmızı kaadı yırtılıp atıldı, sonra gümüş. Daha sonra da bölüşüldü. Başlandı yenmeye. Çok mu tatlıydı acaba. Yiyişlerini görüp imrendiğini belli etmemek için gözlerini yumdu. Yumulu gözlerinin içinde kaatlarından soyulup iştahla çiğnenen çikolata.”

Çikolatanın tadına hiç bakmamış yoğurtçunun kızının özlemiydi bunlar. “Gümüşten topu açtı, çikolata bulaşıklarını yaladı, yaladı…” Son satırı okurken gözleri yine doldu annesinin. Dudaklarından fısıltıyla çıkan sözcükler gözlerinden dökülen damlalarla birleşti.

İkisi de duygulu anlar yaşadılar. Öyküde yaşanan olaydan oldukça etkilenmişlerdi. Yoğurtçunun kızı hiç çikolata yemediğini arkadaşlarına belli etmemişti. Onlar gittikten sonra yere attıkları gümüş renkli kâğıdı alıp yalamıştı.

Ah benim canım, duygusal anneciğim diyerek annesinin boynuna sarıldı Metin.

Biliyorsun ben de, dedi annesi.

— Biliyorum anneciğim sen de bir gün dedenin dükkânında ki çikolatalara bakıp özenmiştin. Canın çekmişti. Paran yoktu. İsteyememiştin. O renk, renk kâğıtlara sarılı çikolataları hiç unutamıyorsun değil mi?

— Evet, hiç unutamıyorum. Fakirdik. Karnımızı zor doyuruyorduk. Babamın ne kadar yorulduğunu, üzüldüğünü görüyordum. Ondan çikolata isteyemezdim. Dedem bakkallık yapıyordu. Çikolataları, şekerleri cam kavanozlara yerleştirirken, çocuklara satarken bana da vermeyi akıl edemiyordu. Belki de benim de canımın isteyebileceğimi düşünemiyordu. Bir köşeden sessizce onları seyrederken ben yokmuşum gibi davranıyordu. Onun da durumu iyi sayılmazdı. Borcu çoktu. Ama benim de çocuk olduğumu unutmuş görünüyordu. Ablam benden daha akıllıydı. Üstelik çekinmezdi de, gider isterdi. Dedem, beni batıracaksınız diye bağırarak oflardı. Sonra ablama istediği çikolatayı verirdi. Beni görmezden gelirdi.  Ben bir köşeden öylece bakardım. Sesim çıkmazdı. Şimdi ne kadar çok çikolata yersem yiyeyim o günlerdeki çikolata özlemimi telafiye yetmiyor.

Annesinin yaşadığı duygusallık uzun sürmedi. Metin, her zaman okuldaki zengin arkadaşlarına özeniyor, isteklerinin ardı arkası kesilmiyordu. “Harli Devitsin” marka bot istiyordu. Kar anorağı istiyordu. Uludağ’a gitmek istiyordu... Ulaşamayacağını düşünmeden istekler üretiyor, gerçekleşmediği zaman kırılıyordu.  Ama şimdi annesini daha iyi anlamıştı.

Annesi Metin’ nin üzerini örttü. Öperek iyi geceler diledi. Ve uyumadan önce bu gece konuştuklarımızı düşünmelisin dedi. Ertesi sabah yaşama farklı bir gözle bakacaklardı belki de.  Metin bu öyküden alacağı dersi almıştı. Bu kitapta ders alınacak daha 37 öykü vardı. Okumak içinse, on beş  günlük yarıyıl tatili.

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

6 Kere Cevaplanmış to “Çikolata”

  1. 1
    Çapar Kanat Says:

    Çikolataya ulaşamayan çocuklar!
    Annesini kaybedip de anne sütün den kaderin bir cilvesi olarak mahrum kalan çocuklar için ‘’ kader ‘’ diyebiliriz. Ama bu çocuklar pastörize süte de ulaşamıyorlarsa bunun da adı ‘’ kader ‘’ mi yoksa ‘’ kaderiye’’ nin bir cilvesi mi?
    Bunları da bir kenara bıraklım. Parası olup da evine, çocuklarına satın aldığı süt süt mü, yoğurt yoğurtmu sorgulamayan annelerimiz babalarımız. Bebeklerin, çocukların ahını ne yapacak?
    Çikolatada soya lesitini var. Genetiği değiştirlmiş soya lesitini olduğundan çocuklarımıza çikolata yedirilmememli, gerçek dondurma, gerçek süt, gerçek yoğurt yedirilmeli.
    Sütten yapılan Nogay Çayı. Bilirmisiniz? Çikolata mı, Nogay Çayı mı istersin diye çocuklarıma sorsalar Nogay Çayını tercih ederler.
    Çocuklarımıza çikolata, kolalı asitli içecekler değil ayran içmeye alıştırmalıyız. Onların alışkanlıkları, beğenileri annelerinin beğenileridir. Toplumun beğenileri etkilesede annelerin, babaların beğenileri ağır basar.
    Orhan Kemal’i, Yaşar Kemal’i, Necati Cumali’ yi okuyalı 30 yılı geçti. Türk Klasiklerimizdir.Hatırlatmanız benim bunları yazmama vesile oldu.
    Artık çikolataya değil, gerçek besine ulaşamayanlarda konumuzdur.
    Çapar Kanat
    Çiftçi-Çiğ Süt Üreticisi

  2. 2
    Şerife ÇINAR Says:

    Sayın Çapar Kanat, gerçekten çok önemli bir konuya değinmişsiniz. Öncelikle bu duyarlılığınıza teşekkür ediyorum. Bu başlıbaşına ele alınması gereken bir konu. Bundan sonraki yazımı öykü olarak değil de belki bir anı olarak hazırlayıp bu konuyu işlemeliyim.

    Çikolata öykümü ben on yıl önce yazmıştım. Orhan Kemal yazalı ise dediğiniz gibi 30 yılı geçti. Bu sayfalardan dostlarımızla öykülerimi paylaştığım için de, şimdi yayınlandı. Burada anlatmak istediğim çikolatadan çok bir çocuğun özlemiydi. Ulaşılamayan bir şeye özlemdi. Burada anlatılmak istenen beden sağlığından ziyade bir çocuğun ruh sağlığıydı.

    İlginiz için tekrar teşekkür eder sağlıklı günler dilerim.
    Saygılarımla.

  3. 3
    Uğur ÖZALTIN Says:

    Çocuk böyle eğitilmeli işte. Sırf laf ve yasaklarla değil kitap sevgisi aşılayarak büyütülmeli.
    Yazınız çok güzeldi

  4. 4
    Aynur AVCI Says:

    Merhaba efendim

    Hayatın içinde ki esasları okumalıyız.Yazıda olduğu gibi.
    Çocuklarımız açken,bizler doyabilirmiyiz.Sevgimle efendim.

  5. 5
    dr. ahmet fidan Says:

    Canım Ablam,
    Öyküdeki olaylar, güzel ülkemizin dört bir yanında yaşanan olaylardır.

    Örneğin ben çikolatayı, 10 yaşımda tatmışımdır. Ne olduğunu bile bilmediğimiz şeyin lezzetini de bilemezdik tabi. Bazılarımıza özellikle de yeni yetmelere şaka gibi gelebilir ama bu yazdıklarımız harfiyyen doğrudur.

  6. 6
    Şerife ÇINAR Says:

    Sayın Uğur Özaltın ne yazık ki şimdiki çocuklar TV ve bilgisayarla iç içe yaşıyorlar. Kitap okuma alışkanlığı neredeyse kaybolup gidiyor. Oysa okumanın zevkini onlara aşılamak gerekir diye düşünüyorum. En azından e dergi e kitap e gazete okumaya alışsınlar diyoruz şimdilerde. Okuduklarıyla yaşadıklarını birleştirerek yaşamlarına yön verecekler.
    Yorumunuza çok teşekkür ediyorum.
    Saygı ve selamlarımla.
    *************************
    Sevgili Aynur Avcı hassasiyenize teşekkür ediyorum.
    sevgilerimle.
    **********************************
    Sevgili Ahmet Fidan kardeşim değerli ifadelerinle verdiğin desteğe çok teşekkür ediyorum.
    Sevgi ve selamlarımla.
    ****************************************
    Şerife Çınar



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank