content Güney Marmara Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
23 Kas

Cemal Öztaylan Yine Çok Kızmış

Eski belediye başkanımız, yeni Milletvekilimiz Cemal Öztaylan’ı yine çok kızdırmışız anlaşılan.

Önceki gün, partisinin gençlik kolları kongresinde yaptığı konuşmada, yerel basın da Öztaylan’dan nasibini almış!...

Eh biz de, bir yerel basın mensubu olarak, üzerimize düşen payı aldık herhalde.

Üstelik bir de çimento fabrikasının şehiriçine yakın bir yere kurulmasını eleştirdiğimiz için ayrıca bir eleştiri aldık galiba...

Neyse, nasıl ki eleştiriyorsak, eleştiriye de göz yummak zorundayız.

Zaten, zaman zaman özeleştiride bulunup, nerede eksiğimiz, nerede gediğimiz var, sanırım en açık şekilde yine yerel basın olarak, en açık şekilde bu sütunlarda dile getiriliyordur.

Yalnız şu var ki, Sayın Öztaylan 35 yıllık siyasetçiliği ile eski bir siyasi kimlik olduğunu sürekli vurgulamasına karşın, siyasetin en temel kurallarından biri olan yapılan eleştirilere hoşgörü ile bakmasını bir türlü uygulamamakta kesin kararlı.

Bir de, yine sık sık “Ben Demirel’in talebesiyim!.” demesine karşın, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük siyasi kimlikler arasında baş sıralarda yer alan Sayın Demirel’in, eleştiri hoşgörüsünden fazla nasiplenmemiş bir durum oluşturuyor.

Siyasette, eleştiri olmadan olmuyor biliyorsunuz.

Ancak, ya tek partili totaliter veya demirperde dediğimiz rejimlerin olduğu ülkelerde bulunmuyor. Nedeni de muhalefet olmayınca, eleştiri de olmuyor doğal olarak.

Allah’a şükür, demokrasi ile idare edildiğimiz düşüncesiyle, bizler de asli işlerimizden biri olan eleştiri yapma hakkımızı zaman zaman kullanıyoruz. Bunda da neden darılınıyor veya güceniliyor, anlamak mümkün değil tabii ki...

Eleştirilerimizi de, sanırız eleştiri sınırları içerisinde, namusa, şerefe halel getirmeyecek şekilde kaleme alıyoruz.

Bir kere şu var ki, sağolsun Sayın Öztaylan kendisi bize malzeme veriyor. En basiti, yine aynı toplantıda yaptığı konuşmanın, manşetlere taşınması.

Hiç birimiz, kendisinden zorla böyle bir üslup kullanmasını veya o sözleri söylemesini istemiyoruz.

İkinci önemli bir konu ise, Sayın Öztaylan’ın haddinden fazla şikayetçi olması geliyor.

Bu asla kabul edilebilecek bir durum değil. Daha önce de defalarca dediğimiz gibi, ne belediye başkanlığına, ne de milletvekilliğine kendisini bizler zorla getirmiş değiliz.

Tamamen kendi iradesiyle, kendisinin isteğiyle o mevkilere geldi. Oralara gelebilmek için de, yeri geldi kapı kapı dolaşıp, “Beni belediye başkanı seçin” dedi. Ardından da genel seçimlerde bu kez Balıkesir genelini köy köy olana dek “Beni milletvekili seçin” diye dolaştı. Karşılığında da çeşitli taahhütlerde bulundu.

Kısacası, biz kendisini oraya zorla oturtmadığımız için, kendisinin de bu makamlardan, asla ve kat’a şikayetçi olmaya hakkının olmadığını düşünüyorum.

Sayın Öztaylan’ın bana göre ikinci bir takıntısı da, “Beni sevseniz de, sevmeseniz de...” diye başlayan cümleler kurup, muhalefete mesaj vereceğim diye, farklı duygular ve düşünceler yaratması.

Hani, askerde iki SS kuralı diye bir deyim vardır ya!.. Sanki Sayın Öztaylan da, bu iki SS kuralına göre ben sizin belediye başkanınızım, ben sizin milletvekilinizim demeye getiriyor.

Bu zorlaması da, bence sempatiden daha çok antipati yaratıyor. Oysa şu bir gerçek ki, böylesine sivri ve tahrik edici sözler söylemese, gerçekten bu halk kendisini seviyor. Ama ne yazık ki O farkında değil. Varsa yoksa, kendisine eleştiride bulunanlara laf söyleyeceğim derken, çam deviriyor.

Önceki günkü konuşmasında yine vermiş veriştirmiş ya. Dikkatimi çeken, Ayyıldız tepeye kurmak istediği çimento fabrikası ile ilgili de sözler söylemiş.

Bandırma OSB’ye neden kurulamayacağını da belirtmiş bu arada.

Evet, gerçekten OSB’lere kurulması sakıncalı olan tesislere göz attığınızda, birçok tesisin kurulamayacağını görüyorsunuz. Bunların içinde rafineriden tutun da, çimento fabrikasına kadar onlarca yasaklanan tesis var.

Hoş, geriye kalan birkaç tesisi kurmak için de işte bugünkü gibi yıllarca müşteri beklemek zorunda kalıyorsunuz.

Yalnız, şu da bir gerçek ki, Bandırma OSB’nin bulunduğu ve Taştepe denilen mevkiide, binlerce dönüm boş arazi var. İlla ki, OSB’nin içine kurulması diye bir şart da yok herhalde...

Dediğimiz gibi tepelik olan yerde, çıkacak her türlü çevre kirletici faktör, çok fazla uzağa gidemeyeceği için, bulunduğu yerdeki kaya kütlelerine de zarar verecek değil ya!..

Hatırlıyorum da, gençlik yıllarımızda İstanbul Büyükçekmece’de bulunan o günkü adıyla Akçimento olan çimento fabrikası ile ilgili olarak çevre halkı az eylem yapmamıştı...

Tek nedeni de, çevreyi kirletmesiydi.

Keza, yine İstanbul’daki Kartal-Cevizli’de bulunan Nuh Çimento fabrikası ile ilgili de çeşitli eylemler yapılmıştı.

Hepsi çevre ile ilgiliydi.

Üstüne üstlük, bu fabrikalar yapıldığı yıllarda, İstanbul’un dışında kalan tesislerdi. Biri şehrin bir ucunda, biri diğer ucunda, kilometrelerce uzakta inşaa edilmişlerdi.

Fakat, yıllar sonra şehir büyüdükçe, bunlar de şehrin orta yerinde kalan fabrikalar oldu.

Çimento fabrikalarının en büyük çevre kirliliği ürettiği karbondioksit ile çimento tozları oluyor malumunuz. Her ikisi de çevreye son derece zararlı olan bu maddeler, yeşil namına birşey bırakmadıkları gibi, insan yaşamında kanserden tutun da, çeşitli birçok değişik hastalığa yol açıyor. Başında da solunum ve kalp hastalıkları geliyor tabii ki.

Şimdi, önümüzde böylesine canlı bir örnek varken, hemen Bandırma’nın tepesine böylesine bir fabrikayı dikmenin akla-mantığa yatan bir yanı var mı acaba?

Haa var deniliyorsa, o zaman ben birşey bilmiyorum demektir.

Hiç kimse, çimento fabrikasının kurulmasına karşı değil. Karşı olunan, kurulacağı yer ile ilgili. Ki, Bandırma’da rüzgar alan bir kent olarak, böylesine bir karbondioksit gazı ile çimento tozlarının altında inim inlemeye aday bir duruma dönüşecek.

Çöplüğün kokusu, nasıl ki Bandırma’ya geliyorsa, o gazlar ve tozlar da bir şekilde şehrin üstüne çökecek. Bundan ne kaçış var, ne de kurtuluş...

Çoğu fabrika, filtre takacağız, en modern cihazlarla çalışacağız diyor, ama sadece kurulana kadar. Ondan sonra böylesine pahalı, milyonlarca dolar değerindeki filtreleri hiç biri de takmıyor.

Önceki gün, havada en ufak bir rüzgar yoktu ve Bandırmalı nefes almakta zorlanıyordu. Nedeni de, doğalgaz gelmesine karşın, hâlâ büyük bir ısrarla kömür kullanmakta inat eden, hem de kalitesiz kömürü kullanan apartmanlar yüzünden, kentin havası nefes alınamayacak kadar kirliydi.

İnanın, gaz maskesi takılsa yeriydi. O derece pis bir hava vardı Bandırma’nın üzerinde.

Yıllar önce, Ankara’nın da, İstanbul’un da havası böyleydi. Ya şimdi? Gidin de görün. Herkes doğalgaz kullanınca, kentin havası bile değişti.

Peki neden biz ısrarla böylesine pis bir havayı solumak zorunda bırakılıyoruz. Ve üstüne üstlük, bu mevcut pis havayı daha da kirletmek için, burnumu-zun dibine çimento fabrikası kurulmasını istiyoruz?

Eh, bir taraftan fosfat zenginleştirme tesisleri, öbür yanda sülfürik asit fabrikaları, bir başka yerde çimento fabrikası, beri yanda limandan kalkan tahıl-bor-mermer tozları, hepsi ciğerlerimizi dolduracak.

Şu var, Bandırma yavaş yavaş kanser yapılıp, bu kent boşaltılmak isteniyorsa, açık açık söylensin de, böyle uzun vadeye yayılmasın, herkes de başının çaresine baksın.

Yoksa, toplu katliam provalarına gerek yok...

Bir de, çimento fabrikası ile yaratılacak istihdama hiç kimse karşı değil. Her sanayi kuruluşunun, bu kent insanına ekmek sunacağının, hepimiz bilincindeyiz. Belki istihdam olarak 5 bin kişi olmaz, ama bin kişinin bile ekmek yemesi, aileleriyle birlikte 5 bin kişinin rahat yaşaması anlamına gelecektir.

Böyle bir olaya kim karşı çıkabilir ki? Hiç kimse!.

O nedenle, Sayın Öztaylan kendi adıma söylüyorum ki, seni seviyoruz. Bir kere bundan şüphe etme.

Hiç kimse de, senin çalışmadığın, yan gelip yattığın düşüncesinde değil. Bu söylemek için nankör olmak gerekir. Özellikle, hızlı feribotla gelip de, Bandırma’ya yaklaştığımızda, ışıl ışıl bir kentin mimarı olduğumuzu hepimiz de biliyoruz. Eskiyi hatırlamak bile istemiyoruz.

Her geçen gün modernleşen bu kentte sağlıklı ve huzur içinde yaşamak istiyoruz. Eminim ki, sen de aynı düşüncedesin... Bizim tek amacımız, bu huzurun devamlılığını sağlamak.

Hani, bir iki bin kişiye istihdam sağlayalım derken, bir kenti toptan öldürmeyelim... Yoksa o fabrikalarda kim çalışacak ki? Çalışacak adam kalmadıktan sonra!..

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank