content

18 Ağu

Bizi Biz Yapan Kendi Hücrelerimiz Değil Bağırsak Bakterilerimizdir

Bağırsaklarımızda yaşayan bakteri topluluğunun (mikrobiyota) sağlıklı yaşamamızda ne kadar önemli olduğunu yeni yeni anlamaya başladık.

Yakın zamanlara kadar vücudun işe yaramayan artıklarını boşaltmaya yarayan bir “kanalizasyon sistemi” sandığımız mikrobiyotanın kalp krizi ve felçlerden kansere, astım ve alerjilerden depresyon ve bunamaya kadar sayısız hastalığın ortaya çıkmasında rolü olduğu ortaya çıkıyor.

Washington Üniversitesi St. Louis Tıp Fakültesi uzmanları, bebek dünyaya geldiği anda “steril” olan bağırsakların nasıl kısa zamanda bakterilerle dolduğunu ve bunu hangi faktörlerin untitledetkilediğini araştırdılar.

Proceedings of the National Academy of Science’ da yayınlanan araştırma, 23-33 haftalık doğan 58 yeni doğan bebeğin dışkıları üzerinde gerçekleştirildi.

Doğduktan sonra evlerine giden bebekler çok sayıda farklı bakteriye maruz kaldıkları için araştırma bakteriyel çevrelerinin hastanede yoğun bakım ünitesi ortamında kolay kontrol edilebildiği erken doğan bebekler üzerinde yapıldı.

Ana rahmine düştükten 33-36 hafta sonra yeni doğanların bağırsaklarındaki mikrobiyota bütün bebeklerde aynı özellikte oluyor.

Gebelik süresi önemli

Prematüre bebekler üzerinde yapılan çalışma, bağırsaklara yerleşen bakterilerin doğum şekli, antibiyotik ve beslenme gibi etkenlerden uzak, kendine has bir düzeni olduğunu gösteriyor.

Araştırmaya göre, bakterilerin bağırsaklarda yerleşme düzeninin etkileyen en mühim etken “gebelik süresi”.

Mikrobiyotanın oluşumu bebek ne kadar erken dünyaya gelmişse o kadar yavaş oluyor.

Bebeklerde alerji ve enfeksiyonların daha sık görülmesi ve daha ağır tablo yaratmasının altında yatan temel sebep mikrobiyota ile ilgili olabilir.

Bakterilerin belirli bir yerleşme sırası var

Bağırsaklara önce “basil” ler yerleşiyor.

Bunları “gammaproteobacteria” ve “clostridia” lar takip ediyor.

Bebek ana rahmine düştükten 33-36 hafta sonra (doğumda gebelik süresine bağlı olarak hayatın 3-12 haftalarında) bağırsaklar anaerob bakterilerle kolonize olmuş oluyor.

Bu sıra, bakteri kompozisyonunda ani değişiklikler olsa da en azından bebek hastanede iken dünyaya geliş şekliyle, bebeğe verilen antibiyotiklerle ve beslenme ile değişmiyor.

Araştırmacıların, bu yerleşimin nasıl düzenlendiği konusunda bir fikirleri olmamakla beraber bundan muhtemelen bağışıklık sisteminin mesul olduğunu bildiriyorlar.

Adam gibi beslenmemiz gerekiyor

Sağlıklı bir mikrobiyotaya sahip olmanın temel unsuru “adam gibi beslenme” dir.

BİR: Adam gibi beslenme en az 6 ay sadece “anne sütü” ile beslenmekle başlar.

İKİ: Çocuklara hazır mama değil evde yapılan mamalar yedirilmelidir.

ÜÇ: İşlenmiş, ambalaja girmiş tüm yiyecek ve içeceklerden uzak durulmalıdır.

DÖRT:Rafine şeker” ve “rafine undan” yapılan gıdalara “düşman gözüyle” gibi bakılmalıdır.

BEŞ:Fast food” denen hazır gıdalara asla yüz verilmemelidir.

ALTI: Temel besinlerimiz mevsiminde yetişen “sebze, yeşillik ve meyveler“; “tabii ortamlarda beslenen” kara ve deniz hayvanlarının ürünleri olmalıdır.

YEDİ: Yoğurt, ayran, kefir, boza, turşu başta olmak üzere tüm “fermente gıdalar” soframızın başköşesinde yer almalıdır.

Gelelim neticeye

Az sayıda üstelik özel bir grup örnekten oluşan tek bir çalışmaya bakarak kesin kararlara varmak elbette doğru değil.

Bu araştırmaya bakarak sezaryen doğumun, antibiyotiklerin, beslenme şeklinin mikrobiyotayı etkilemediğini söylemek akıldışı olur.

Araştırmaların sonucu “şöyle” veya “ öyle” olabilir, bunların üzerine hemen balıklama atlamamak gerekir.

Bir araştırmanın sonuçlarının önce “akıl ve mantığa”, “temel bilim ve tıp prensiplerine” uygun olması şarttır.

Mikrobiyotamıza ne kadar iyi bakarsak “onlarla beraber” o kadar sağlıklı ve uzun yaşarız.

KAYNAK

http://www.pnas.org/content/early/2014/08/06/1409497111

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank