content

ikradan-mahyaya-aydinlanma

29 Kas

Bir Potin İçin Tükrük Denizine Dönüşen Yüz!..

(Adanalı Fellah)

Anadolu’nun şirin bir ilçesinin jandarma muhabere taburunda askerliğimin temel eğitimi olan “acemi erat talimi”nin bir ayını geride bırakmıştım. Acı-tatlı günlerimiz askerliğin mutantan seyri içinde akıp gidiyordu..

Sivil hayatla askerlik arasındaki fark bence, disiplinize bir anlayışın hakimiyeti idi. 

Yatmamız kalkmamız, yememiz içmemiz, eğitimimiz, istirahatimiz belli bir disiplin anlayışı içinde sürüp giderken bir şafak vakti nöbetçi arkadaşımızın düdük sesiyle yerimden fırladım. Alelacele elbiselerimi giyindikten sonra ayakkabıların bulunduğu bölüme varmıştım.

Eyvah! Ayakkabılarım akşam bıraktığım noktada yoktu?

Bütün bölümleri didik didik aradım bulamadım. Maalesef! Potinlerim çalınmıştı. Bulamadım.

Ne yapabilirdim? Acele karar vermeliydim. Kısa bir düşünsel sorgulamadan sonra, sivil hayatımda dedem Mustafa Kemal’den(annemin babası) dinlediğim anılarını anımsadım.. bu tür durumlar olağan şeylerdi, burası askerlik ocağıydı “(Ç)almışlarsa alacaksın!”. Planı kafamda teorik olarak yapmıştım. Vicdanımda konuyu sorgulamadan hissi bir kararla ayak numarama uygun gıcır gıcır bir potini ayaklarıma giyip dışarıya fırladım.

Dışarıda buz gibi bir hava vardı, dondurucu bir poyraz esiyordu. Gecenin karanlığı nöbeti sabahın aydınlığına devrederken mıntıka temizliğini bitirmiş, sabah kahvaltımızı yapmış eğitim alanına içtima için toplanmaya başlamıştık.

İkinci telli bölükte kimse kalmamıştı, herkes yerli yerince her günkü sırasında yerini almıştı. Komutanlarımızın gelmesine bir hayli zaman vardı.

Aaa... birde ne göreyim bizim takımın çavuşu ayağında bir terlikle bölüğe doğru gelmiyor mu? O zaman anlamıştım ayağımdaki potinin kime ait olduğunu. Ama iş işten geçmişti. Çavuşun yüzünden okunuyordu öfkesi. Bölüğü selamladı. Rahat hazır-ol merasiminden sonra, “birinci sıra üç adım ileri marş!” komutunu verdi.

Sağdan başlayarak tek tek paçaları sıvatıyor potinleri kontrol ediyordu.. Kontrol ettiği sıra arkaya geçiyor öbür sıra kontrole hazır vaziyet alıyordu. Ben üçüncü sırada bulunuyordum. Kontrol sırası bize gelmişti.

O esnada benim tırnaklarımdan tutunda, iki numaralı saçlarıma kadar tir tir titriyordum. Nihayet sıra bana gelmişti. Sağ ayağımla birlikte bütün vücudum zangırdıyordu.

Halimden anlamıştı potininin bende olduğunu çavuş. “Sen şöyle geç bekle” dedi.

Bölük ben eksikliğiyle eski düzenine geçmişti. Benim yönüm bölüğe bölüğün yönü de bana dönüktü. O anda her türlü cezaya kendimi ikna etmiştim. Korkum ve heyecanım yatışmıştı. Gözlerim yeni doğan güneşin ışıklarıyla birlikte Emirdağı’nın batısındaki karlı dağların ufuklarına doğru süzülmüştü…

Çavuşun “ADANALI FELLAH!” hitabıyla kendimi toparladım.

Birkaç dakikalık sin-keflı nutuktan sonra bölüğe iyice yaklaşmam emredildi. Yaklaştım. Yüzüm bölüğe dönük vaziyetteydi. Edirne’den-Kars’a kadar muhtelif kentlerden gelen çoğunu yakinen tanımadığım bölük arkadaşlarımın yüzüne “suçluluk psikolojisi” içinde acı acı bakarken, çavuşun bölüğe şu talimatı verdiğini duydum.

“Hepiniz bu arkadaşınızın yüzüne tüküreceksiniz ve bu hepinize DERS olacaktır.”

İkinci telli bölüğün bütün üyeleri sırayla “yüzüme”, hemşerilerim ve seven yoldaşlarımın bir kısmı (emir gereği) yüzüme olmasa bile kaçamaklı olarak “sineme tükürerek vazifelerini yaptılar.” Onca “tükürük” ve onlara eklenen “gözyaşlarım” baştan aşağı bir çizgi halinde eğitim alanının kırmızı toprağıyla bütünleşirken, bedenimin de toprakla bütünleşmesini çok istemiştim.

“Tükürülen yüzle, tüküren yüzlerde nasıl bakardım!..”

Dedim ya atalarımdan çok askerlik anıları dinledim!

Güya “Askerliğin acı tatlı cilveleriydi bunlar!..”

Gerçi herkesin yaşamında askerlikle ilgili yığın yığın anıları vardır elbet..

Ama benim anımın tek farkı, “sosyolojik ve psikolojik” olarak kişiliğimin olgunlaşmasında çok yaralı olduğu içindir ki, bu anımı siz değerli okurlarımla paylaşmak istedim.

Not: Son zamanlarda katılmadığım çokça eleştirilen ve yıpratılmaya çalışılan(!) “PEYGAMBER OCAĞI” olduğuna inandığım Askerlik Kurumunda 38 yıl önce meydana gelen bu olaydan dolayı asla o şerefli kurumu suçlamıyorum. Ve bunun bireysel, sübjektif bir karar olduğunu düşünüyorum. Tüm askerlik arkadaşlarıma hakkımı anamın ak sütü gibi helal ediyorum.(ym)

ATATÜRK KÖŞESİ

Benim karakterim bağımsızlıktır…

DÜŞÜN-TAŞIN

Bin kez düştüm bir kez ibret almadım…

GÖNDERMELER

 -Ortaçağdan kalan binaların dimdik ayakta olduğunu belirten Adana Valisi  Coş’un,  “O halde yıkılmayan binalar inşa edecek mühendisler yetiştirecek  eğitim sistemine ihtiyaç var.” Sözüne katılmayan var mı?

-Dersim konusu keşke siyasi atraksiyonlar yerine objektif, adil ve tarafsız düşünen tarihçiler tarafından gündeme getirilseydi daha iyi olmaz mıydı?

-Bizim, “Atatürk’ten Özür Diliyorum” kitabımızdan sonra özür algısının A-Z’eye çığ gibi büyüdüğünü biliyor musunuz?

-Kasrı şirinden bu yana barış içinde yaşadığımız komşumuz İran’ın füze kalkanlarını hedef alan  tehditlerinin sırrını biliyor musunuz?

-“Hasdal ziyaretimin amacı insanidir. Ziyaretime başka anlamlar yüklemek yanlıştır.” Diyen Genelkurmay başkanını duymayan var mı?

-Seyirciye, sahneye, konuya ve konuma göre konuşlanan menfaatperest yandaşları tanımayan var mı?

-“Zikir dediğimiz Rahman ve rahim olanı kalbin aralığından usulca geçirip dinginliğin duvarına kılıçla saplamak değil midir.” Diye soran gazeteci kim?

-“Silivri süreci Türkiye’nin büyük olma hayallerini engellemeye başladı.” Diyen Serdar Turgut’a  “Günaydın!” dediğimi duydunuz mu?

-İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde asla bir başka uygarlığın (emperyalizmin) boyunduruğu altına girmemiş 3 büyük uygarlığın birsinin TÜRKLER olduğunu bilmeyen var mı?

-“Ey zahit şaraba eyle ihtiram İNSAN ol cihanda bu dünya fani” diyen ünlü şairimizin kim olduğunu biliyor musunuz?

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank