content

02 Kas

Bingöl’deki Canlı Bomba ve Kürt Sorunu

PKK, terör eylemlerini gittikçe artırmaya başladı.
Doğrudan sivillere yönelik bu korkunç eylem, PKK’nın son eylemi de olmayacak.
Bu tür eylemlerin karşısında tavır almak, insani duruşun asgari müşterekidir.

Bu kanlı eylem, PKK’nın taleplerinin neresini haklı kılabilir?
PKK, sivilleri hedef almakla Kürtlerin hak taleplerine meşruiyet kazandırdığını mı sanıyor?
PKK, namlunun ucundan özgürlük mü devşiriyor, ölüm mü?

Ancak bunlarla birlikte ben hala şu görüşteyim: Devlet bu sorunun asli tarafıdır ve asıl iş, devlete düşüyor. Sorunun çözümüne dair adım atması gereken taraf, devlettir. Devlet, PKK’yı muhatap alır, almaz, onunla savaşır vs. Asıl olan durum; Devlet, PKK’ya bakmaksızın Kürtlerin haklarını vermekle, onları eşit vatandaş kılmakla yükümlüdür.

Devlet, toplumun bütün farklılıklarını tanımalı, onları güvence altına almalı ve devlet, onların hiçbirine dayanmadan bütün toplumu farklılıklarıyla kucaklayan bir hukuk oluşturmalı.
Sorun, çok kimlikli olmamızda değil.
Sorun, tersine, tek tip toplum yapısının dayatılmasında yatmakta.
Bunu başaramayan, yani demokratikleşemeyen bir devletin topraklarında daha çok acılar yaşanacak, daha çok kan akacaktır!

Barışa giden yol, insan hakları hukukundan geçiyor.
Devlet bunu başardığında bakalım, PKK ne hale geliyor?
Kürtlerin haklarını savunan PKK, Kürtlerin hakları verildiğinde neyi savunacak?
Ya gelip siyasete katılacak, ya da şiddete devam edecek. Ama temelden değişen bir durum olduğu için, yani Kürt halkından destek alamadığı için gittikçe küçülecek ve işte o zaman hak talebi, temeli olmayan bir terörist hareket haline gelecek.
Ve ancak o zaman devlet, PKK’yı etkisizleştirmeyi başaracak, hatta bitirecek.
“PKK’yı ancak Kürtler etkisizleştirir” diye bir yazımda anlatmaya çalıştığım da buydu.

KCK Tutuklamaları
Hükümet’in Kürt sorununda şu stratejiyi izliyor:
1) Kürtlere haklarını veriyormuş gibi yaparak mevcut durumu devam ettiriyor. Koçluk kuzu kös önünde belli olur diye bir söz vardır. AKP’nin tavrı, yeni anayasa yapımında daha açık görülecek.
2) PKK ile askeri mücadele esası devam ettirilecek.
3) BDP’yi dikkate alınmayacak.
4) Kürt muhalif hareketinin (Bu muhalefet, PKK etkinliğindedir ve onun dışında olması da çok zordur) polis ve yargı gücüyle bastırılması daha bir yoğunlaştırılacak. Bunun böyle olduğuna dair o kadar çok olay oldu ki… BDP’lilerin “Artık yeter” eylemleri olsun, “Barış Çadırları” olsun başlarına yıkıldı.
Ve özellikle KCK tutuklamalarının gittikçe genişlemesi de bu stratejinin esas bir parçasıdır.

Peki, ortada demokratikleşme yönünde ne yapılıyor?
Bu adımlar atılmadan Kürt sorunu çözülecek öyle mi?

Hükümet, bir zamanlar dile getirdiği birkaç basit adımı dahi atmadı!
Örneğin, Van Özalp’deki kışlanın adı, “Mustafa Muğlalı” kışlasıdır. 33 kurşun şiirine de konu olan, Menderes Hükümeti döneminde yargılanan bu paşanın adı, neden kışladan silinmedi?

Dağa, taşa yazılan sloganlar, niye kaldırılmadı?
Doğudaki şehirlerin ana caddesindeki taklarda “Ne Mutlu Türk’üm” diyen yazılar asılı. O yazıya bakanlar ne hissediyorlar acaba?
Küçük gibi gözüken ama bir zihniyet dönüşümünün önünü de açabilecek nitelikte adımlardır bunları yapmak.

Kanal 6 Kürtçe televizyonu kurmakla övünen hükümet, hala şunu anlamış değil: Bu toplum, devletin kendine hak olarak sunduğu bazı şeylere güvenmiyor! “Osmanlı’da oyun çoktur” sözü boşuna söylenmemiş. “Devlet eşek de olsa üstüne binme” sözü boşuna söylenmemiş. Çünkü bu toplum, tarihi tecrübelerinden biliyor ki, bu devlet ceberut ve devlet, bu toplumu kendine düşmanlık besleyen bir potansiyel olarak görmüş.
Belki de AKP bunları biliyor ama iktidar oldukça, devlete benzemeye başladığı için olsa gerek, eski tas, eski hamam, devam ediyor.

Her şey olduğu gibi duracak ama PKK’da yok olacak öyle mi?
Buyurun öyleyse!

Etiketler : , , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank