content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

20 Tem

Bâdire Atlattık, Geçmiş Olsun!… ( İkinci Perdeye Dikkat!!!…)

Türk Milletinin ve İslam Ümmeti’nin Tarihinde, zaman dilimlerinde nice kara günler de vardır, Tarih kabristanına gömülmüşlerdir.
İbret alınmadığı için tekerrür eden Tarih olayları içinde

neler gördük, neler yaşadık?...
Hazreti Adem’le başlayan insanlık Tarihinde; Hak ile Bâtılın Savaşı, Kıyamet’e kadar devam edecek, inananlar, Müslümanlar, müminler, ümmet zaman zaman sıkıntılar çekecek, bayramları yanında kara günleri de olacak, ancak; Hak her daim galip gelecektir.
Tarih, iki Cihanın Güneşini taşlayan, yaralayan, üzerine işkembe atan Hazreti Peygamber’e karşı gelen insanları yazmadı mı?.. İslamı yeryüzünden silmek için Bedir kuyularına gelen müşrikleri püskürten Müslümanların cihadını bilmez miyiz?..
Haçlı seferlerini, İstiklal Harbini, Çanakkale’yi, Maraş ve Bayburt Kop müdafaasını, Erzurum Tabyalarını, vesair..., hikmet ve ibretle okumuyor muyuz?..
Yakın tarihteki Darbeleri, muhtıraları bizzat yaşamadık mı? Bir 27 Mayıs ihtilalinde ölen binleri nasıl unuturuz?
Tarihi bilgi ve belgelere göre darbeleri şöyle sıralayabiliriz:
“Osmanlı Devleti'nin en parlak olduğu dönemlerden başlamış olmakla birlikte mevcut idareye yönelik gayri nizami usullerle müdahalede bulunma geleneği yakın tarihimize kadar sürdü. Yavuz Sultan Selim'in babası olan II. Bayezid'e karşı başlattığı hareket, iktidarı ele alması ile neticelenmişti. Bunu izleyen dönemde ise askerin yönetim üzerindeki gücü ortaya çıkmış ve gün geçtikçe Asker/Bürokrasi ve siyaset ilişkisi olması gerekenin dışında ele alınmıştı.
1. YAVUZ SULTAN SELİM'İN TAHTI ELE GEÇİRİŞİ
24 Nisan 1512'de Osmanlı Devleti 9.padişahı olan Yavuz Sultan Selim, taht’ta bulunan babasının yaşlılığını ve Safevi hükümdarı Şah İsmail’in doğudaki tehlikeli hareketlerine karşı tepki vermemesini gerekçe göstererek tahta hak iddiasını kuvvetlendirdi. Taht için hayatta olan rakipleri ağabeyleri Şehzade Korkut ve Şehzade Ahmet ikilisinden Şehzade Ahmet taht konusunda daha ısrarcı olsa da Yeniçeriler bu şehzadeye ‘korkak’ diyor ve onun devleti yönetemeyeceğini söylüyorlardı. Yavuz Sultan Selim şehzadeliği döneminde merkezden habersiz Safevi üzerine yürümesiyle ilk sefer yapan şehzade unvanına sahipti. Yaptığı bu sefer ve bilinen cengaverliği onun yeniçeriler arasında sevilmesini ve destek bulmasını sağladı. Yaşlılığı artan II.Bayezid’e Selim yanlısı paşalar Yeniçerilerin isteklerinin kabul edilmezse kendilerinin öldürüleceğini belirtti. II.Bayezid yaşadığı müddetçe tahtı bırakmayacağını belirtse de Yeniçerilerin Selime olan desteklerini hissetmiş ve İstanbul’a çağrılan Selim babasının askerlerin başına geç telkinlerine karşı muhalefet edemeyeceğini ama bunun kabulünün güç olduğunu belirterek askerin ancak padişahıyla birlikte sefere giderse tam olarak hizmete edeceğini belirtti. Babasının üzerinde Yeniçerileri de arkasına alarak bir baskı oluşturan I.Selim, babasının tahttan feragat etmesini sağladı. 7 Safer 918/ 24 Nisan 1512 yılında tahta çıkan Yavuz Sultan Selim Osmanlı’dan günümüze darbeler dizisinde ilk darbeyi yapan hükümdardır. Babası II.Bayezid, doğum yeri olan Dimetoka’ya bir nevi sürgüne gönderilirken vefat etmesi zehirlenerek öldürüldüğü şayialaraının artmasına sebep oldu.
2. II.OSMAN VAKASI (GENÇ OSMAN)
Osmanlı devletinin son dönemlerinde ortaya çıkan değişim ve yenileşme hareketlerinin önü genellikle ihtilal hareketleri ile kesildi. Ne zaman değişim planı ortaya çıksa mutlaka bir ihtilal ile durduruldu, devletinin geleceğini düşünerek adım atmaya çalışan padişahlar, bu uğurda tahtlarından hatta canlarından oldular. Hiç şüphesiz Osmanlı devletinde değişim ve yenileşmenin zirvesinde Sultan III. Selim vardır. Değişimi başlatan ise Sultan II. Osman, yani Genç Osman’dır. Taht'a genç yaşında amcası I. Mustafa’nın hal edilmesi üzerine çıkan Genç Osman, sert tavırları Yeniçeri ve Ulemanın nefretini kazanmasına sebep oldu. Bu nefret padişahın bizzat başkomutanlığı üstlenmesi ve hacca gitmeye karar vermesi üzerine zamanla artarak neticede isyana dönüşür. Askerlerin öncülüğünde başlatılan ve bir sonraki gün ulemanın da katılımıyla güçlenen isyancılar, taleplerini bildirmek üzere Saray’ın kapısına dayandılar. Genç Osman başlangıçta isyancıların taleplerini reddetti ise de tavrını daha fazla sürdüremedi. Sonunda isyancılar Saray’a girmiş ve padişahın amcası I. Mustafa’yı bulunduğu hücreden çıkarıp sultan ilan etmişlerdir. Genç Osman ise Yedi Kule zindanlarına kapatılarak orada katledildi. Genç Osman, bir ihtilal sonucu öldürülen ilk Osmanlı padişahıdır.
3.KABAKÇI MUSTAFA İSYANI VE III.SELİM
Osmanlı yenileşmesinin ana figürü olarak kabul edilen III.Selim, ıslahat fikirlerini zamanın ruhuna uygun, ciddiyetle ve kararlı bir şekilde ele alarak bozulmuş Osmanlı düzenini yeniden tesis edip Devletin gücüne yeniden kavuşmasını sağlamaya çalıştı. Sultan III. Selim, Nizam-ı Cedîd adı ile askerî, mülkî, idarî, ticarî, sosyal ve siyasî bir dizi ıslahat teşebbüslerine girişerek, devlete yeni bir soluk ve canlılık getirdi. 1807 yılında Nizam-ı Cedid ordusunun kaldırılmasını isteyen yeniçeriler Kabakçı Mustafa'nın önderliği altında ayaklandılar. III. Selim Nizam-ı Cedid ordusunu dağıtmak ve 29 Mayıs 1807 tarihinde de tahttan çekilmek zorunda kaldı ve saraydaki ‘Şimşirlik’ denen hücreye kapatıldı. Saltanat kendinden sonra gelen IV. Mustafa’ya yani amcasına geçmişti. Rusçuk ayanı Alemdar Mustafa Paşa 15 bine yakın ordusuyla III. Selim’i yeniden tahta çıkarmak için İstanbul’a gelirken 28 Temmuz 1808’de III. Selim padişah IV. Mustafa'nın emriyle boğduruldu.
4. ABDÜLAZİZ’İN DÜŞÜRÜLMESİ
1870’li yıllardan itibaren Osmanlı Padişahı Abdülaziz’e karşı gelişen yeni yönetim şekli ile ilgili muhalefet gün geçtikçe şiddetini arttırdı. Yeni Osmanlılar’ın başını çektiği cunta yapılanmasında Mithat Paşa önderliğinde Meşrutiyet idaresine geçilmesi isteniyordu. İlk olarak 1876 yılının Nisan ayında başlayan hareketlenmede Osmanlı sadrazamları kansız bir şekilde yönetimden uzaklaştırıldı ve cunta üyeleri önemli kademelere yerleştiler. Sonrasında ise 30 Mayıs tarihinde Abdülaziz’i tahttan indirerek akıl sağlığını kaybetmiş olması mazereti ile saray yağmalandı ve Padişahın harem dahil tüm mal varlığına el konuldu. Gelişen darbe sürecinde 5. Murat cunta yönetimi tarafından tahta geçirildi.
5. 31 MART AYAKLANMASI – II. ABDÜLHAMİT’İN HÂL EDİLMESİ
93 Harbi’nden sonra (1877-1878 Osmanlı – Rus Savaşı) Osmanlı Devleti’nde uygulanan baskıcı yönetim 2. Abdülhamit’e yönelik gün geçtikçe muhalefetin gelişmesine sebep oldu. İktidarını olağanüstü hal şartlarında geçiren 2. Abdülhamit denge politikaları ve konjonktürel politikalar ile Hükümet ile olan ilişkisini sürdürdü. Ancak 30 yıldan fazla süren iktidarında sürekli olarak muhalefete uğrayan Abdülhamit 1909 yılına gelindiğinde büyük bir ayaklanma ile karşı karşıya kaldı. Ayaklanma her ne kadar bastırılmış olsa da takip eden süreçte ilan edilen sıkı yönetim ortamında 2. Meşrutiyet’in getirdiği haklardan yararlanılarak Meclis-i Mebusan kararı ile 2. Abdülhamit’in yerine 5. Mehmet Reşat geçirildi.
“Kızıl Sultan, Pinti Hamit, Müstebit Sultan” diyenler, yazanlar, sonunda AK SULTAN demediler mi?...Projelerini teker teker hayata geçirmediler mi?
Sultan Vahdettine; “Vatan Haini” yaftasını tutuşturanlar, ölmeden önce “Vatan Dostu” demediler mi?
Adnan Menderes ile iki arkadaşını idam edenler, neticede anıt mezarlarını yapmadılar mı?
6. BÂB-I ÂLİ BASKINI – 28 OCAK 1913
Tarihimizde askeri darbelerden biri de İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önderlerinden Enver ve Talat Paşa tarafından gerçekleştirilen Bab-ı Ali Hükümet binası baskınıdır. Sadrazam Kamil Paşa Hükümetini zorla istifaya etmeye iten ihtilalciler 23 Ocak 1913 tarihinde mevcut Hükümetin çalışamaz hale gelmesine sebep oldu. Balkan savaşları döneminde yaşanan sıkıntılardan dolayı Kamil Paşa Hükümeti başarısızlıkla suçlanmış ve bunu fırsat bilen İttihat Terakki Cemiyeti de iktidar olma yolunda ihtilali gerçekleştirmişti. Enver Bey’in gün içinde 14:30 itibariyle Bab-ı Ali’ye doğru hareketi ile başlayan ihtilal günü kısa bir zaman süreci içerisinde 15:08’de Kamil Paşa’ya istifasının imzalattırılması ile son buldu.
Yalan söyleyen tarihin sayfaları arasında ”Üç beyinsiz” olarak tarif edilenler içinde biri Enver paşa deağilmiy di?
7. 20 OCAK 1921 ANAYASASI
19 Mayıs 1919 tarihinden itibaren Anadolu’da Mustafa Kemal Atatürk idaresinde başlayan hareket 16 Mart 1920 tarihinde İstanbul’un kesin olarak işgal edilmesi ve ablukaya alınması ile Osmanlı Hükümetinin işlevsizleşmesinden meşruiyetini alarak kurumsallaştı. Bu süreç büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk’ün yönlendirmeleri ile 20 Ocak 1921 tarihinde kabul edilen anayasada TBMM Hükümeti adında yeni iradenin ilanını beraberinde getirdi. 1921 Anayasası ilk 1 ve 2. maddesinde yönetme hakkının sahibinin doğrudan TBMM nezdinde millete ait olduğunu belirtmesi ve 3. Maddesinde ilk defa Türkiye Devleti ifadesinin kullanılması açısından önceki Osmanlı hükümetine karşı ihtilal niteliği taşımaktadır. Bir önceki idarenin doğrudan reddi ve yeni düzenin siyasi, anayasal ve askeri erklerce tayin edilmesi doğrudan ihtilal nitelikleri taşımaktadır.
8. 12 MART 1971 ASKERİ MUHTIRASI
3 kuvvet komutanı ve Genelkurmay Başkanı’nın ortak imzası ile yayınlanan muhtıra dönemin Süleyman Demirel hükümetinin düşürülmesi ile sonuçlandı. Emir komuta zinciri içerisinde gerçekleştirilen bir darbe olması açısından ilk olma özelliği taşıyan 1971 müdahalesinde bir siyasi partinin kapatılmamış, meclisin lav edilmemiş, yeni anayasanın hazırlanmamış ya da bir yargılamanın yapılmamış olmasına rağmen müdahale sonucunda hükümetin çalışamaz hale getirilip gayri nizami yollardan yönetimin değiştirilmesi ile Nihat Erim Hükümetinin göreve başlamasından dolayı bu kusursuz bir darbe örneği olarak adlandırılabilir.
9. 27 MAYIS 1960 DARBESİ
1950 yılında demokratik usuller ile yönetime gelen ilk hükümet olan Demokrat Parti Adnan Menderes Başkanlığında 10 yıl boyunca yönetme yetkisini kullandı. Özellikle 1957 yılından sonra gelişen kriz ortamında Ordu 27 Mayıs 1960 tarihinde komuta zincirinden bağımsız bir idare ile yönetime el koydu. Askeri idare, başında Cemal Gürsel’in olduğu Milli Güvenlik Konseyi’nin yönetiminde Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes’in de içinde olduğu siyaset, akademi ve askeri mecradan birçok tutuklama yaptı ve Adnan Menderes ile Bakanlarından Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edildi. Darbe yönetimi kurucu irade tasarrufu ile yeni anayasa (1961) ve erkler arasında yeni yönetim şeklini tayin etti.
10. 12 EYLÜL 1980 DARBESİ
Emir komuta zinciri içerisinde gerçekleşen darbe girişiminde Süleyman Demirel Hükümetine müdahale edildi. Meclisin lavğ edilmesi, siyasi partilerin kapatılması, yeni anayasanın hazırlanmasının yanında iç savaş ile burun buruna gelinmesinden dolayı ülke siyaseti açısından büyük bir kırılma noktası olan 1980 askeri darbesi Kenan Evren ve diğer paşalar tarafından yapıldı.
Darbe sürecinde 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, 210 bin yargılama yapıldı ve 230 bin kişi tutuklanarak cezaya mahkum edildi. 517 kişiye idam cezası verildi, 50 kişi infaz edildi. Bunun yanında siyasi mülteci olarak yurt dışına kaçan, şüpheli olarak ölen, fişlendiğinden dolayı işten çıkarılan ve hapishanelerde ölen sayısız kişi darbenin en acı yüzleri oldu.
Neticede Kenan Evren ve arkadaşları yüce meclise verildi, rütbeleri söküldü, müebbet hapse mahkum oldular. Cezayı çekmeden öldüler.
11. 28 ŞUBAT 1997 SÜRECİ
Post- modern darbe olarak adlandırılan 28 Şubat süreci 28 Şubat 1997 yılında gerçekleştirilen Milli Güvenlik Kurulu toplantısından sonra yaşanan gelişmelerden ardında Necmettin Erbakan Başkanlığındaki Refahyol Hükümet istifaya zorlandı. 28 Şubat’ta gerçekleştirilen Milli Güvenlik Kurulu toplantısında alınan şeriat ile mücadele kararlarının doğrudan Necmettin Erbakan hükümetini hedef almasından dolayı siyaset alanında birbirinden hızla ayrılan toplum grupları sanat, kültür ve bürokraside büyük ayrıştırmalara ve baskılara maruz kaldılar. Silahsız bir darbe olmasına rağmen kamusal alanda askerin kendisini doğrudan göstermesine dayalı olarak silahlı bir müdahalenin de uzak olmadığı algısı toplumsal infiale sebep olmuşken 28 Şubat sürecindeki askeri vesayetin 21. Yüzyılın başlarında hala etkisinin en büyük ölçüde hissediliyor olmasından dolayı ayrıca dikkate değerdir.”
“19 Aralık- 26 Aralık 1978′de Alevi-Sünni çatışmasının gerekli görülen her dönem bilinçli olarak kışkırtıldığı dönemlerden biri olan Maraş Olayları... Devamında Çorum olayları...
Ekonomik sıkıntılar... Özellikle Demirel'in bir açıklaması: "70 sente muhtacız"
Fatsa Nokta Operasyonu
Bir bahane olarak "Kudüs Mitingi"
Her darbede olduğu gibi bu darbede de radyolardan halka okunan bildiriyle, asker yönetime el koymuştur. 13 sıkıyönetim bölgesine, 13 general sıkıyönetim komutanı olarak atanmıştır. Birçok derneğin faaliyeti durdurulmuştur. Emniyet Teşkilatı, Jandarma Genel Komutanlığının emrine verilmiştir.
Darbeden hemen sonra, ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu ve sol görüşlü Necdet Adalı idam edilir. Öyle ya, her iki taraftan birer kişinin idam edilmesi, sözüm ona bir eşitlik sağlayacaktır. Erdal Eren hukuksuzca idam edilir. Bu hukuksuzluk uygulaması üzerine, bir vicdansızlık açıklaması, darbe mimarı Evren'den gelir; "asmayalım da, besleyelim mi?"
Ve bugün dahi kendisinden kurtulamadığımız 1982 Darbe Anayasası.
Ve hukuksuz tutuklamalar, Kürtlere yapılan işkenceler, Diyarbekir Zindanları...
28 Şubat Darbesi
Şeriat Nerede? 28 Şubat'ın Post'unun Altında
Refah Partisi 1995 Genel Seçimlerinden birinci parti olarak çıkar. 1996 yılında DYP-ANAP koalisyon hükümetinin güvenoyu Anayasa Mahkemesince geçersiz sayıldığından, dağılmıştır. Bunun üzerine TBMM'de birinci parti durumunda olan RP ile ikinci parti durumunda olan DYP, Refah-Yol Hükümetini kurmuştur.
Refah Partisi gibi dindar kişilerce kurulan bir partinin iktidar ortağı olması ülkenin totaliter laik çevrelerini harekete geçirmiştir.
28 Şubat 1997 günü, 9 saat süren MGK toplantısı yapıldı. MGK sert ve vurgulu bir biçimde 'laikliğin' Türkiye'de hukukun ve demokrasinin teminatı olduğunun altını çizdi. MGK'dan çıkan kararlar Necmettin Erbakan'ın önüne gelince, Erbakan bu hali ile imzalamayacağını belirtti. Kısa bir süre sonra imzalamak zorunda kaldı. Dönemin Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş RP'nin kapatılması için dava açtı. Aynı dönem, Genel Kurmay 'irticai faaliyetleri desteklediğini' iddia ederek birçok firmaya el koydu. Erbakan istifa etti. Her şey bu şekilde sonlanmadı elbet. Hemen '8 Yıllık Kesintisiz Eğitim' gündeme geldi.
Ayrıca, ekonomik kriz, banka hortumcuları, deprem…
Başörtülü okumak ve çalışmak yasaklandı. Eşi başörtülü olan beyler ise fişlendi. Laiklik bir daha hayatlarımıza cebren ve hile ile kazındı.
27 Nisan E-Muhtırası
Ak Partinin alternatifsiz tek parti olarak Türkiye'nin başına açık ara farkla gelişi, yerini bir süre daha koruyacağı garantisi, Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı olma ihtimali gündeme yeniliği olan bir müdahaleyi getirdi; 27 Nisan E-Muhtırası.
Nerdeyse 28 Şubat üzerinden 10 yıl geçmişti ki, başörtüsü yasağını çözmeyi seçim vaadi olarak kullanan Ak Parti bu yasağı çözme girişiminde bulundu. Bulunmasıyla birlikte kapatılması hemen gündeme geldi.
Zaman sonra birçoğumuzun bildiği ancak asla yüksek sesle ifade edemediği derin devlet yapılanması olan 'Ergenekon Terör Örgütü' başlıkları yayıldı.
JİTEM gerçeği, devlet-siyasetçi-mafya-PKK- asker ilişkisi, 17500 faili meçhul gibi dehşet verici gerçekler ifadelerde yerini aldı.
Genel Kurmay Başkanlığı 27 Nisan 2007 tarihinde gece saat 23.20′de laiklikle ilgili bir açıklama yaptı. Her açıklamada mevcut 'sertliği' barındıran bu açıklamanın her zaman olduğu gibi gerekçesi laiklikle ilgiliydi.
Bu muhtıranın kof bir gerekçe olan; laiklik tehdit altında öyle ise müdahale etmek görevdir, sorumluluğu yanı sıra, bir başka yönü de; Ermeni, Kürt ve ırkçı olmayan vatandaşlarının antidemokratik uygulamalara, zulme ve şiddete maruz kalması, 'Ne mutlu Türküm diyene!' ilkesine riayet etmeyenleri açıkça 'düşman' ilan etmesidir.
Ak Parti iktidarı sürecinden rahatsızlık duyan kesimin 'ordu göreve' çığlıkları ile Cumhuriyet Mitingleri düzenledi.
E-Muhtıra'nın ertesi günü Cemil Çiçek konuşmasında Genelkurmay Başkanı'nın resmi olarak Başbakan' a bağlı olduğunu, görevleri itibarıyla Başbakan'a karşı sorumlu olduğunu belirtti.”
Yakın tarihteki Darbeleri, muhtıraları bizzat yaşamadık mı? Bir 27 Mayıs ihtilalinde ölen binleri nasıl unuturuz.
Amerika,Yahudi, Mason ve Emperyalist güçlerin birleştiği dünyayı ele geçirme ve Türkiye’yi Suriye ve Irak gibi parçalayarak ortadan kaldırma emellerinde Fethullan Gülen’i kullanarak, Pensilvanya’da bulunan bir malikânede tutan, oradan dünyaya servib yapan zihniyet “FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜ” haline geldi, Devlet ile örgüt arasında mücadele başladı. Neticede ordu içinde odaklanan bir gürûh uçak, tank ve askeri birliklerle 15 Temmuz gecesi darbeye teşebbüs etti. 164 Vatan evladı şehit edildi, birçok Devlet Binası harabeye çevrildi. Ve bir gün içinde darbe bastırıldı. Aziz milletimiz bu belâden kurtuldu.
“Paralel Yapı” denen bu illeti, köşemde defalarca yazdım. Müslümanların alet olmamasını söyledim.
Cemaat içinde bulunan iyi niyetli kimseler, hata, gaflet ve hıyaneti görerek dönüş yaptılar, Devletin, iktidarın safında yer aldılar.Az da olsa bile bir avuç insanın bu örgütü ve Gülen’i desteklemesinin devam ettiğini görmek, üzücÜ ve göz yaşartcı olmaktadır. Mevlâm hidayet nasip eyleye. Amin!...
Birinci perde böyle bitti... ÖNEMLİ OLAN İKİNCİ PERDE...ERİŞEBİLDİĞİM DOSTLARA TELEFON VE EMAİLLE ŞÖYLE BİR MESAJ GÖNDERDİM: “Zafer sarhoşluğu ile tedbiri elden bırakmayalım. Bu dağın görünen bir ucudur. Yılan yuvadadır.”
İçişleri Bakanlığına bağlı 8 bin 777 personel görevden uzaklaştırıldı. 7 bin 899 emniyet personeli ile 614 jandarma, 30 Vali ve 47 kaymakamın listede olduğu, 52 mülkiye müfettişi, 16 hukuk müşaviri,, 92 vali yardımcısı, 3 bin 21’i rütbeli 4 bin polis memuru, 92 sivil memur, 12 bekçi, 2 tümgeneral, 9 Tuğgeneral, 61 Albay, 44 Yarbay, 55 Binbaşı, 93 Yüzbaşı, 92 Üsteğmen, 42 Teğmen, 171 Astsubay (Yazmakta zorluk çekiyorum..) 44 uzman çavuş ve 1 sivil memur olmak üzere 614 jandarma personeli, 1 Tümamiral (Sahil güvenlik komutanı), 3 albay, 9 binbaşı, 2 yüzbaşı, 3 astsubay olmak üzere 18 sahil güvenlik personeli Haber Merkezi mahreçli bir habere göre gözaltına alındı.Sadece Bursa emniyet müdürlüğünde 167 personel açığa alındı. Geride kim kaldı, Memleket kimlerin istilasına uğramış?...
EVET; ALTINI ÇİZMİYOR, BÜYÜK HARFLERLE YAZIYORUM... DARBE GİRİŞİMİ BİR PROVA VEYA BİR TUZAK/OYUN OLABİLİR. DAĞIN GÖRÜNEN BU UCU YANINDA, DİĞER BÖLÜMÜ DE VARDIR. YILAN YUVADA BEKLEMEKTEDİR. BUNLARIN BAŞI EZİLMEDİĞİ MÜDDETÇE, OLAY BİTMİŞ DEĞİLDİR. BENDEN HATIRLATMASI...
Yazımı, bir şiirimle noktalamak istiyorum. Allah böyle kara günleri bir daha göstermesin, kandırılan, beyinleri yıkanan paralel yapı kişilerine de Bâsiret/Hidayet/Tövbe nasip eylesin.

Sahipsiz değil bu Vatan,
Emâneti koydu Atan,
Altında şehitler yatan,
“Millȋ Ruh’a canlar katan.
ALTI ÜSTÜNDEN DE CANLI,
MİLLETİ EDEP/ERKÂNLI.

Bayrağın rengi al kandan,
Vatan sevgisi var candan,
Gönül Yunuslar handan,
Tevhit/0Vahdet ol imandan.
İMANLA YÜKSELEN İNMEZ,
BU AŞK, SEVGİ EBET SÖNMEZ!

Minarelerdeki ezan,
Mevla verir akıl ȋzân,
Günaha karşı var cezan,
Kader-i Haktır, hak yazan.
DİNMESİN VE EKSİLMESİN,
SEVDASIZ AŞK ÇEKİLMESİN.

Dilde Vatan, elde Kur’an,
Şehit yatan, dimdik duran,
Damar atan, menzil soran,
Himmet satan, nokta vuran.
ÖLÇÜ OLDU MÂNALARDA,
GÖNLE DOLDU DÂVALARDA.

KEMÂLİ’ye bir sorsana,
Dâva için pay alsana,
Dostla, yâreni bulsana,
Gül bahçesinde solsana.
YARÂB GELDİK BİZ KAPINA,
BİZİ BAĞIŞLA SAFINA.

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank