content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

26 Eki

Ayağının Sesi Gelse de Sen Hiç Gelmesen

Hasretin ne olduğunu bilmeyen yoktur. Öyle veya böyle bir şeyleri beklemişizdir. Bu ister bir kişi, ister bir zaman, ister fırsat olsun.

İster bir beladan kurtulmak, isterse güzel bir şeye kavuşmak olun.

Hasret bir şeyleri beklemenin adıdır.

Beklemek…

Neyi olursa…

Günlerden bir gün birbirini seven iki dost ayrılmışlar. Devir eski devir. İmkânlar şimdiki gibi değil. Günümüzün hızlı taşıma araçları daha insanın hizmetine sunulmamış.

Böyle bir zamanda iki dost birbirlerini ziyaret etmek şartıyla ayrılmışlar. Herkes kendi işine güne bakarmış. Aralarındaki mesafe çok uzakmış. Hani yürüme üç aylık bir süre.

Üç ay bir mevsim demek. Yazın yola çıksan kışa varırsın varacağın yere. Bir de bunun geri dönüşü var.

Birbirlerinden ayrılan bu iki dost kendi baba ocağında kalmış. Sonra evlenmişler, çoluk çocuk ve dünya meşgalesi yakalarını bırakmamış. Her ikisi de birbirlerini görmek istiyor. Ancak ikisi de dünyalık işlerini bir hala yola koymaya ve arkadaşını ziyaret etmeyi planlıyormuş.

Derken birisi hastalanmış. Yataktan kalkamaz olmuş. Artık onun arkadaşını ziyaret etmesi mümkün değilmiş. Bütün umudu sağlam olan arkadaşının kendisini ziyaret etmesindeymiş.

Yatalak hasta olanı her gün oğluna seslenir ve “kapıya çık bakalım dostum gelmiş mi” diye tembih edermiş. Oğlu da kapıda biraz bekler sonra babasının yanına döner suçlu kendisiymiş gibi mahcup bir vaziyette “Gelmemiş baba” dermiş.

Yatalak olan kişi ile oğlu arasında bu konuşma istisnasız her gün geçermiş. Yatalak olan kişi her gün dostunun kendisini ziyaret edeceği günü bekler ve her gün onu anarmış.

Durumdan haberdar olan diğeri ise müsait bir zaman kollarmış. Öyle ya ziyaret işi kendi üzerine kalmış. Arkadaşı yatalak haliyle kendisine gelemeyeceğini biliyormuş.

Günler günleri, yıllar yılları kovalamış.

Bir yün yatalak adam oğluna yine seslenmiş. “Bak evladım dostum gelmiş mi” demiş. Oğlu dışarı çıkmış. Kapıda beklerken tanımadığı bir piri fanin evlerine yaklaştığını görmüş. İhtiyar selam vermiş ve evin kime ait olduğunu sormuş. Konuşmalardan sonra babasını ziyarete gelen kişinin o olduğunu anlamış. Misafiri dışarıda bırakarak hemen içeri koşmuş.

Babasına: “Baba dostun geldi dışarıda duruyor. Onu hangi odaya alayım” demiş. Babasının gözünden iki damla yaş gelmiş ve oğluna dönerek, “Müsait değilim gönder” demiş.

Oğlu şaşkın bir vaziyette aldığı haberi dışarıdaki misafire bildirmiş. Gelen kişi hiç itiraz etmeden ve gücenmeden tekrar geri dönmüş. Onca yolu yürüyerek evine varmış.

Yatalak hastanın oğlu babasına “Baba sen yıllardır her gün bu dostunu andın neden görüşmedin” demiş. Baba hüzünlü bir ses tonuyla, “O içeri gelseydi bir zaman sonra evine yine dönecekti. Ve daha gelmeyecekti. Şimdi görüşmeden gittiği için tekrar gelmeyi deneyecek. Ben de o gelecek diye bekleyeceğim. İkimiz de bu hasreti içimizde taşıyacağız. Ve ikimiz de bu umutla yaşayacağız. Görüşseydik belki muhabbetimiz azalırdı” demiş.

Sizinde beklediğiniz var mı?

Beklemek zor değil mi?

Hasret içinde hüzün ve umut taşır.

Ve hasretin vatanı gönüldür…

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank