content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

27 Nis

Asker Niçin İntihar Eder?

Ne şekilde olursa olsun bir kimsenin kendisini öldürmesine "intihar" denir. İntihar Allah'ın yaratmış olduğu cana kıymaktır. Bu yüzden de büyük günahlardandır. İnsana canı veren Allah olduğu gibi, onu almaya yetkili olan da odur.

İntihar, İslâm'ın haram kıldığı büyük günahlardan birisidir. Bir Müslümanın kendi kendisini öldürmesi, başka birisini öldürmesinden daha büyük bir cinayet ve günahtır.

İntihar etmenin haramlığı ve ahiretteki tehlikesi ayet ve hadislerle sabittir.

Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Ey iman edenler, mallarınızı aranızda karşılıklı rıza ile gerçekleştirdiğiniz ticaret yolu hariç, batıl yollarla yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir" (en-Nisa', 4/29). Ayette, fiilen cana kıyma anlamı yanında, Allah'ın haram kıldığı şeyleri işlemek, masiyete dalmak ve başkalarının mallarını batıl yollarla yemek sûretiyle kendisine yazık etmek, ahiret hayatını mahvetmek anlamı da vardır (İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'ani'l-Azim, İstanbul 1985, II, 235).

Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: "Yedi helak edici günahtan uzak durunuz Denildi ki, ya Resulullah, onlar nelerdir?; şöyle buyurdu: Allah'a ortak koşmak, bir cana kıymak, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, iffetli, hiçbir şeyden habersiz mümin kadına zina iftirası yapmak" (Buhârî, Vesâyâ, 23, Hudûd, Tıb, 45; Müslim, İman, 144).

İntihar geçmiş ümmetlerde de yasaklanmıştır. Cündüb b. Abdullah'tan Hz. Peygamber (s.a.s)'in şöyle dediği nakledilmiştir: "Sizden önceki ümmetlerden yaralı bir adam vardı. Yarasının acısına dayanamayarak, bir bıçak aldı ve elini kesti. Ancak kan bir türlü kesilmediği için adam öldü. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak; kulum can hakkında benim önüme geçti, ben de ona cenneti haram kıldım, buyurdu" (Buhârî, Enbiyâ, 50).

Hayber Gazvesi sırasında büyük fedakârlıklar gösteren Kuzman adındaki birisinin, sonunda cehenneme gideceği Hz. Peygamber tarafından haber verilmişti. Bunun üzerine Ashab-ı kiramdan Huzâî Eksüm, Kuzman'ı izlemiş ve O'nun, aldığı yaralara sabredemeyip, kılıcı üzerine yaslanarak intihar ettiğini görmüştür (Buhârî, Kader, 5, Rikâk, 33, Meğâzî, 38, Cihâd, 77; Müslim, İman, 179; Kâmil Miras, Tecrid-i Sarih, X, 266 268). Kuzman'ın ölüm şekli Allah Resulu'ne iletilince şöyle buyurmuştur: "İnsanlar arasında öyle kimseler vardır ki, dış görünüşe göre, cennet ehline yaraşır hayırlı işler yaparlar; halbuki kendileri cehennemliktir. Öyle kimseler de vardır ki, cehennemliklere ait kötü işler yaparlar, halbuki kendileri cennetliktir" (Buhâri, Kader, 5, Rikâk, 33; Müslim, İman, 179).

Bugün Türk Silahlı Kuvvetlerinde yaşanan inanılmaz bir sorun var: Konuyu anlamak için TSK resmi verilerine bakalım: Buna göre; 2002 yılında 157, 2003'te 95, 2004'te 87, 2005'te 99, 2006'da 85, 2007'de 88, 2008'de 83, 2009'da 75, 2010'da 80, 2011'de 65 ve 2012'de 69 ASKER İNTİHAR ETTİ. 2002-2013 yılları arasında intihar eden toplam asker sayısı 983 oldu.

İnsanlar en güvendikleri, gözlerinden bile sakladıkları evlatlarını devletin şefkatli kollarına, vatan hizmetinin kutsallığına inandıkları için teslim ediyorlar.

Hayatının baharında, en hayat dolu oldukları bir yaşta, fiziki ve ruhsal anlamda sağlık sorunları olmayan bu gencecik vatan evlatları neden intihar eder? En küçük sağlık sorunlarında yada psikolojik sorunları tespit edilenlerin askerlikten muaf oldukları gerçeğinden hareketle sorun nerede başlıyor ve sorumlusu kim bu intiharların?

Ve en önemli soru? Bugüne kadar Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde bu intiharları engelleme, bir çözüm yolu bulma adına neler yapılmıştır? Sorumluluk duyup istifa eden kaç rütbeli olmuştur? Dahası tek bir sorumluluk üstlenen olmuş mudur? Kıprıs’a yönelik iki harekatta (KIBRIS SAVAŞI’NDA) toplam 498 askerimiz şehit olmuşken, bu 10 yılda intihar eden mehmetcik sayısı bunun iki katıdır.  Bu durum karşısında başta ülkeyi idare edenler olmak üzere, aklı başındaki herkes burada bir sorun var, der ve demelidir.

Aynı tarihlerde (2002-2013 yılları arasında)doğu ve güneydoğu başta olmak üzere tüm ülkede teröre kurban verdiğimiz asker sayısı 714 dür. Dolayısıyla intihar eden asker sayısı terör kurbanlarının da çok fazlasıdır. Yazık değil mi?Tüm bunların yanında bir de toplumsal maniplasyon yapmayı marifet sayan basın yayın kuruluşları ve bunların güdümündeki anket firmaları yıllardır en güvenilir kamu kurumunu TSK gösterirken sizce ne kadar inandırıcıdır? Vatandaş kınalı kuzusunu askere yollarken vatan yolunda, mukaddesat yolunda şehit olsa şöyle ya da böyle gururla karşılar. Peki şehitten çok daha fazla intiharla aldığı evladını sapasağlam teslim ettiği kurumun gerçekten güvenilirliği tartışmalı olmaz mı? Ya da bu gerçekten haberdar vatandaş bu kuruma güvenmeli midir? Bu nokta da bizim derdimiz elbette ordumuzu yıpratmak değil, kanayan bir yaraya dikkat çekmektir. Ve acı olan bu yara vatan evlatlarını öldürüyor…

Bu noktada maşeri vicdanın sesi olması gereken medya bu konuyu ne ciddiyette sahiplenmiştir? Yoksa belinde silahı olanlara özel muamele mi yapılmaktadır?

Genelkurmay Başkanı’nın insani anlamda en hassas günü’nde (babasının vefaatı günü) bir vakit namazında camide saf tutmasını manşet yaparak ironi bir dille kınayanlar; imani zaafın sebep olduğu bu yarayı niçin görmezler?

Psikologlara göre; İntihar olaylarının başlıca sebepleri; ağır seyreden hastalık ve sakatlıklar, kişinin kendini çaresiz ve ümitsiz hissettiği sıkıntılı hayat şartları gibi risk faktörleri sayılmakla birlikte asıl faktörün kadere ve ahiret gününe iman eksikliği olduğu kabul edilmelidir. Zira intihar eden tek bir askerin bile ağır hastalık ve sakatlık nedeniyle intihar etmediği gerçeği ayan beyandır. Zira hasta ve sakatlar askerlikten muaftır.

Öyleyse bu anlamda yapılması gereken askerlerimize maneviyat aşılamaktır. Onlara bu maneviyat aşılarken onarın üstlerini de er ve erbaşı yani astlarını onlara emanet-i ilahi oldukları şuuruyla mücehhez etmek lazımdır.

Bugün gelinen noktada anlaşılmıştır ki; imansızlık ve dinsizlik anlamında bir laiklik insanların ruhsal çöküntü sebebidir. Ve insan fıtratına aykırıdır. Dünyanın bir sınav yeri olduğunun unutulması, alışılmış rahatlığın ve zevklerin kaybedilmesi karşısında panikleme
Allah'ın adil ve rahim olduğu, sabrın önemi gibi temel inancın eksikliği, kişiyi hayata bağlayan bütün dalların kesilmesine yol açmaktadır.

Bu durumda insanın ''can yoldaşı'' denilecek seviyede, kalp ve vicdan kültürü zengin bir arkadaş çevresinin olmaması, en büyük eksikliktir... İslamın empoze ettiği komşu hukuku, arkadaş hukuku, İslam kardeşliği vb. bunlar yeniden inşaa edilmelidir.

Allah'a ve Âhiret Günü'ne inanan insan, hayatın sıkıntı ve güçlüklerine karşı sabırlı ve dayanıklı olur. Önemli olan kişinin, sadece sosyal normlara uyumu değil, kendi özel hayatı ve iç dünyasında da dinî ve ahlâkî emirlere uyumlu olmasıdır. Hemen hemen bütün dinlerde "irade eğitimi"ne yönelik uygulamaların olduğunu görürüz. Meselâ bir takım dinî akımların aşırı uygulamalarını bir kenara bırakacak olursakİslâm dininde gün içerisinde belirli aralıklarla kılınan beş vakit namaz, Ramazan ayı içerisinde tutulan oruç, çok sade olan fakat kişiyi disipline eden ve ona irade gücü veren eylemlerdir. Bunun yanında, konuşurken yalan ve gıybetten kaçınmak, diğer insanlarla ilişkilerinde zulüm ve haksızlıktan uzak durmak gibi davranışlar, kişi, günlük hayattaki bunalıma karşı daha dayanıklıdır çünkü zorluklar karşısında sığınacağı manevî bir sığınağı vardır. İmanı sağlam inançlı insan güçlüdür. Hayatın imtihanlarla dolu olduğunu ve sabretmesi gerektiğini düşünür.

İntiharı önlemenin en önemli ve etkili yolu, sağlam bir iman ve dini hayattır.

Sonuç olarak; Beden, Cenâb-ı Hakk’ın insanoğluna verdiği en büyük emanettir. Bu emaneti, ruh bedenden kişinin kendi müdahalesi olmaksızın ayrılıncaya kadar korumak gerekir. Bunun için de, kişinin rûhî ve fizikî sıkıntılara sonuna kadar sabır göstermesi İslâm'ın amacıdır. Aksi halde intihar etmekle dünyevî sıkıntı ve problemlerini çözeceğini düşünen kişi, hemen intikal edeceği kabir ve daha sonra ahiret hayatında çok daha büyük sıkıntı ve felaketlerle karşılaşır. Hayat, en kötü şartlar altında bile güzeldir. Çünkü, ruh bedende kaldıkça Allah'tan ümit kesilmez. Her geceden sonra gündüz, her zorluktan sonra bir kolaylık vardır. Kulun Allah'a yönelmesi ve O'ndan yardım istemesi, sıkıntı ve problemlerin çözümünün başlangıç noktasını teşkil eder. Zira yaratılışın gayesi Yaratana aczini ifade ile dua etmektir. Yüce yaratıcı umulmayan, beklenmeyen yer ve yönlerden kolaylıklar ihsan eder. Çünkü O'nun her şeye gücü yeter. O'na dayanan da güç kazanır.

İnsanın sağlıklı olması sadece beden anlamında anlaşılırsa bu durum gittikce daha vahim neticeler doğuracaktır.

İmanlı insanlar böyle fâni ve geçici şeyleri, geçmeyecek elem ve keder sanarak onların altında ezilmezler. “Bu da geçer ya Hu!”, diyerek sabır gösterirler, sabrın sevabını kazanmaya çalışırlar. Böylece o musibetli hâli haklarında rahmete çevirirler.

www.makdanismanlik.org

info@makdanismanlik.org

Etiketler : , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank