content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

25 May

Aşk Durakları ve…

İnsanın neresi ağrıyorsa canımızın merkezi orası oluyor. Herhangi bir organımız rahatsızlandığında o zaman anlıyoruz onun kıymetini. Arıza olmadığı sürece problem yok. Vücudumuza göstermediğimiz özeni, dostlarımıza, arkadaşlarımıza ve yaşadığımız çevreye de göstermiyoruz.

Ne zaman ki, kaybediyoruz o zaman "ahlanıyor ve vahlanıyoruz."
Belki bu basit gerçek eski dünyanın bir yaşam ve düşünce biçimi. Yani eski paradigması.

Yeni dünyada insanların kendilerine gösterdikleri itina, süslenmeler, sağlıkları, tatilleri, okumaya ayırdıkları zaman ve maddiyat, geçmiş dünyayla kıyaslanamayacak kadar çok büyük. Yeni ihtiyaçlar devasa sektörler oluşturmuş durumda.

Yaşlılarımızın bile gençlerimize akıl sır erdirememeleri bundan kaynaklanmıyor mu? Yeni dünyanın paradigmasını eski dünyanın düşünce tarzını anlaması mümkün değil.
Onun için bu yeni kaos. Yeryüzünde her yeni paradigmanın ortaya çıkışında yaşanıyor karmaşa. Eskiler statüko onun için direniyor, hem de ölümüne. Yeni kolay yerleş(e)miyor.

Geçmişin israf diye gördükleri, bugün zorunluluk. Eski dünyada soylulara ait olan tüm değerler bugün insanlığın ortak değerleri ve yaşam biçimi.
Dünya hızla değişiyor. Kendilerine itina ve saygı göstermeyenler yaşadıkları çevreye de, yan yana yaşadıkları insanlara da saygı göstermiyorlar.

Dün Dr. İlhami Fındıkçı'nın yaptığım alıntılarını, bugünden itibaren üç gün boyunca okuyucularımızla paylaşacağız. Özellikle belediye başkanlarının ve kentleri yönetenlerin bu makaleyi dikkatli okumalarını tavsiye ediyorum. Yaşadığımız şehirlere ruh katanlar iyi yöneticidirler.

Yaşadığımız şehirleri sevgi ve aşk yumağına çevirenler, unutulmaz kılanlar büyük yöneticilerdir. Yoksa şehirleri ruhsuz, içinde yaşayan insanları ruhsuz ölü şehirlere çevirenlere de birer yaşayan ölülerdir aslında. Onun içindir ki, yaşarken hepimiz bedenlerimize, çalıştığımız işyerlerine, evlerimize ve yaşadığımız kentlere itina ve ruh katmalıyız.

Dr. İlhami Fındıkçı, yazısında diyor ki; ".... akıl gözü tek başına yeterli değil, gönül gözü de gerekli şehir için. Böylece şehirleri şehir yapan, yapıların arasında dolaşan ve görünmeyen duygular, tarih ve estetiktir.

Nasıl ki bazı insanlar, bedenleri, jest ve mimikleri ile diğerlerine pozitif enerji verirler, şehirler de üst yapıları, alt yapıları, ayrıntıları ve mimarı yapıları ile kucak açarlar ya da soğuk dururlar, kötü hissettirirler.
Bir insan duyar, düşünür, his-seder, dinler. Bir şehir de düşünür, dinler, hisseder aslında..."
Aslında şehirlerin ruhları, orada yaşamış ve yaşayan insanların bütününün ruhudur.
Aslında şehirlerin enerjisi, orada yaşamış ve yaşayan insanların toplamıdır.
Akıl gözüyle dünyaya bakanların, gönül gözleri yoksa ne işe yarar ki insan olmak. İnsanı insan yapan aklıyla, yüreğini bir eyleyebilmesi değil midir?
Şehirlerimizin hepsinin birbirine benzemesi, aslında bu toplumun ruhunu ve yaratıcılığını da yitirdiğinin bir göstergesi değil mi?
Yeni şehirlerimizle(!) eski şehirlerin ruhlarını öldürüyor, on binlerce insanın ruhunun, enerjisinin yarattıklarına, birikimlerine saygısızlık ediyoruz.
Nasıl ki vücudumuza itina gös-termediğimizde, acı çeken organımızın gözyaşları yüreğimizi dağlıyorsa, bizi de acılar içinde ağlatıyorsa; şehirler de kendilerine acılar çektirenlerden bir gün hesap soruyor.
Kimselerin kimselere acılar çektirmediği bir dünya dileğiyle...

Son söz: Bizleri yönetenlerin hayatlarında "aşk durakları ve sevgi denizleri" çoğalsın ki, hayatımızı yaşanılabilir kılınsın. Yeni bir ruh gelsin yaşadığımız ülkeye, kentlere ve yaşayanlarımıza...

NOT: Bu yazı 20 Ağustos 2008 tarihinde Gerçek Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank