content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

31 Eki

Aşiyan Yokuşu

Bugün kara kışın habercisi dondurucu soğukların ardından doğan sıcacık sonbahar güneşiyle gözümü açtım güne. Çayımı demleyip içtikten sonra uzan zamandır aklımda olan ama bir türlü vakit bulamadığım; kendimce vefa borcumu ödemek, hem gezip görmek hem de bir Fatiha okumak için hazırlanıp evden çıktım.

Yolum biraz uzundu. Önce Mecidiyeköy’den Ortaköy’e, daha sonra oradan Aşiyana gittim. Otobüsten iner inmez arkamı döndüğümde gitmek için sabırsızlandığım; "Tevfik Fikret Aşiyan müzesi" altında "Aşiyan mezarlığı" yazılı tabelaları gördüm. Hemen karşıya geçtim. Önümde yorucu mu yorucu duran bir yokuş. Sağ taraf Aşiyan Mezarlığı. Yanından ilerlerken; “dönüşte muhakkak uğramam gerek” diyerek sırtlandığım melal ile o yokuşu bir solukta çıktım.

Doğanın içinde küçük ve bir o kadar da alımlı bir ev. Arkamı dönsem yeşillik, önüm eşsiz boğaz manzarası. Merdivenleri çıkıp müzeye giriyorum. Güler yüzlü bir güvenlik görevlisi karşılıyor beni. Tüm ısrarlarıma rağmen fotoğraf çekmeme izin vermiyor ve galoşları giyinip teşekkür ederek içeri giriyorum.

Hemen sol tarafta Tevfik Fikret’ in balmumu heykeli duruyor. Karşısında bir koltuk ve yan duvarında Osmanlı halifesi  şehzade Abdülmecid Efendi’nin Fikret’in Sis adlı şiirinden etkilenerek yaptığı tablosu ile Fikret’in kendi eseri olanKrizantemli Vazo ve Nazime Hanım’ın Bebek Sırtlarında adlı tablolar bulunuyor.

Müze, 1945’te Edebiyât-ı Cedide adıyla açılır ve şairin Eyüp’te bulunan kabri 1961’de müzenin bahçesine nakil edilince ismi Aşiyan olarak değiştirilir. Müzenin içinde ilk adını taşıyan bir bölüm var ve Fikret’in dinlenme odası ile arkadaşlarının fotoğrafları bu bölümde yer alıyor. Alt kata iniyorum. Pencereleri tavanla bir mutfak karşılıyor beni. Hemen karşısında küçük bir kiler. Böyle mutfakta ne yemekler pişmiştir kim bilir diye mırıldandıktan sonra tekrar yukarı çıkıyorum ve Fikret’in kütüphanesi, oto portresi, hat levhası ile yazı masasının bulunduğu bölüme giriyorum. Yazı masasının bulunduğu duvarda iki tane tablo var ve o tabloların içerisinde  Osmanlı Türkçesi ile yazılmış şiirleri yer alıyor Fikret’in. Okumaya çalışıyorum bir süre. Etrafa tekrar göz atıyorum, şairin o şiirlerinin hepsi olmasa da (çünkü Fikret şiirlerini 1899’da yazmaya başlamıştır, bu ev ise 1906’ da yapılmıştır) en azından bir kısmının bu odadan çıkmış olmasından duygulanıyorum.

Gitmediğim tek bir yer kaldı şairin evinde; üst katta olan yatak odası. Merdivenleri çıkıp biraz ilerledikten sonra varıyorum odaya. Usulca giriyorum içeri. Hemen dikkati çeken şey; Mihrî Müşfik Hanım tarafından ölümünden sonra alınan yüz maskının  şairin yatağının üst kısmında bulunması. Yan duvarda ise Fikret’in ölmeden önce yatakta çekilmiş son fotoğrafı. Yatağının üzerinde serili olan beyaz örtüye benzer bir örtü var üzerinde. Hüzünlü bir o kadar da ağlamaklı oluyorum. Perdeyi aralayıp boğazı seyrederken bin bir düşünce geçiyor aklımdan. Bin biri de melal-i hüsran.

Evde birde şair Nigâr hanım bölümü var. Şairin oğlu Salih Keramet Nigâr 1959’da müzeye bağışladığı eşyalar ve kütüphanesinin sergilendiği.

Müzenin içinde gezinti sona eriyor ve dışarı çıkıyorum. İçeride fotoğraf çekemediğimden dışarıda bir kaç kare çekiyorum ve son kez etrafa bakıp çıktığım yokuştan aşağı inmeye başlıyorum. Ne tuhaf  duygu bir şairin hayatına, şiirlerinden ziyade eşyalarına dokunabilmek. Hissedebilmek. Şairin diğer bir adı da Hürriyet Yolunda olan İzler şiirini mırıldanarak Aşiyan Mezarlığına varıyorum.

 ...Geçerdim basıp birtakım izlere;

Eğildim biraz dikkat ettim yere!

O izler benim, hep benim izlerimdi.

Dönemin en önemli şair ve fikir adamlarının kabri burada bulunuyor. Girişte Ahmet Hamdi Tanpınar ve hemen yanında Yahya Kemal Beyatlı. Biraz etrafa bakındıktan sonra görevli geliyor yanıma. Aradığım isimleri  sorar sormaz  eline küçük bir not kağıdı alıp başlıyor çizmeye. Orhan Veli merdivenleri çıktıktan sonra hemen sağda, sol tarafında Turgut Uyar, hemen yukarıda Edip Cansever, sekiz mezar sonra Tezer Özlü. Hepsini teker teker ziyaret edip duâ ediyorum. Tam çıkarken görevli arkamdan sesleniyor "isterseniz Özdemir Asaf’ın kabrini de gösterebilirim" diye. Sevinirim diyorum ve diğer şairlerin bulunduğu yerden farklı yerde bulunan Asaf’ın kabrini de ziyaret ediyorum.

Görevliye şükran duygularımı bildirdikten sonra az kalmış yokuşu inerek maviye ulaşıyorum. Otobüse binmek gelmiyor içimden. Ortaköy’e kadar yürüyorum. Güneşli hava yerini bulutlara bırakıyor. Usul usul başlıyor yağmaya yağmur. Omuzlarımdan yalnızlığım dökülürken  ayaklarım iki ileri bir geri gitse de varıyorum Ortaköy’e. Biraz dinlendikten sonra eve geliyorum. Hem yorgunluk var üzerimde hem gezip görmenin mutluluğu.

Eve varır varmaz oturuyorum masanın başına. Önümde fotoğraflar, kitaplar, kağıtlar ve kalemler var. Bu yazıyı yazarken sürekli kalemin ucunu kemirmeye çalışan Müezza ile başa çıkmaya çalışıyorum. Fotoğraflara bakıyorum, şiirlere göz gezdiriyorum. Hâsılı kahvemden bir yudum daha alıp devam ediyorum yazmaya.

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank