content Eşref Zeki PARLAK İstanbul/Üsküdar doğumlu olup memleketi Trabzon/OF'dur. Okan Üniversite İçmimarlık lisans eğitimini almaktadır. Lisans programının ilk senesinde İçmimarlık Bölümü Öğrenci Temsilcisi seçilip hemen ardından yapılan Fakülte Temsilciliğinde Okan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Başkanı olmuştur. Bilgi yelpazesinin geniş olmasına önem vererek her konuda araştırmalarına devam etmektedir. Özellikle insan psikolojisi üzerine 2002 yılından beri araştırmalar yapmaktadır. Bunun yanında felsefe, siyaset, bilim ve dini alanlarda kapsamlı araştırmaları bulunmaktadır. Geniş bir kitap arşivi bulunmakla birlikte güzel konuşma sanatı üzerine kendisini çeşitli kaynaklardan geliştirmiştir/geliştirmeye devam etmektedir. 7 Eylül 2008'de Türk İç Mimarlar Grubu'nu kurmuştur. Kısa süre içinde 4000'i aşkın üyesiyle Türkiye'nin en büyük ve en kapsamlı içmimarlık grubunu(Türk İç Mimarlar Grubu) kurmuştur. Birçok dernek ve klüpte üyeliği bulunmakla beraber Ataşehir Trabzonlular Derneği'nin kurucu üyelerindendir. Alanında ün yapmış sanat hocalarıyla çeşitli sanatsal aktivitelerde bulunmaktadır. Bunun yanında çeşitli gazeteci, köşe yazarlarıyla araştırmalarda bulunmaktadır. Yabancı dil olarak İngilizce bilmektedir. Eşref Zeki PARLAK
15 Eyl

Allah (C.C.) Nerededir?

Bu gün birçok gündem maddesi varken; derin devlet mevzularına uzak, mübarek Ramazan Ayı'nın son gününde manevi bir yazı yazmak istedim. B u dünyaya yatırım yaparken ahireti de unutmamak lazım. İnşaAllah hepiniz bu yazıdan feyiz alırsınız...

***

Birçok insan bu sorunun cevabını arar durur... Ama bu sorunun en iyi cevabı, herhalde şimdi anlatacağım gerçek yaşanmış hikayedir:

Yağmurlu bir gündü.

Çobanın teki; dağın yamacında, bir ağacın altında oturmuş koyunlarını otlatıyordu. Oturup boş boş kuzularına bakmıyor; kendisini, koyunlarını, oturduğu ağacı, yamacında kuzularını otlattığı dağı vâr edeni; Allah'ı zikrediyordu...

Öyle bir aşktı ki; O'nu andıkça istemeden sesi yükseliyor, onca yaratılanları hayallerine sığdıramıyordu. Sesini yükselten, tüylerini diken diken yapan yücelik karşısında acizliğinin çığlığını atıyordu adeta...

Sonrasında yoldan, zamanın ünlü filozoflarından yaşlı bir ihtiyar geçiyordu. Kendini beğenmiş, inançsız bir ihtiyar, inançsız bir filozoftu o...

Sesi duyunca çobanın olduğu yöne doğru yöneldi. Bir müddet onu izledi ve bu aşk dolu sesin ne olduğunu, çobanın ne söylendiğini merak etti.

Yanına doğru yaklaştıkça meraklanıyordu. Filozof, çobanın yanına gelince bastonuyla çobanı dürttü ve dedi ki:

-"Hey sen! Ne yapıyorsun burada? Ne söylenip duruyorsun öyle?"

Çoban;

-"Allah'ı zikrediyorum. Tek olan Allah'ı, her şeyi Yaradanı düşünüyorum."

-"Allah mı? Şu sizin tanrılarınızı mı anıyorsun?"

-"Hayır! Bir olan Allah'ı, tüm varlığı, seni beni yaradan Allah'ı anıyorum."

-"Hmm... Nerede bakayım senin tek olan Allah'ın? Madem inanıyorsun, insan görmediği bir şeye nasıl inanır!? Çoban aklı işte!!!"deyip çobanı küçümsedi filozof.

Çoban hafif bir tebessümle cevap vermiş:

-"Sen bir filozofsun, ben ise sadece bir çobanım, sen ilim sahibisin, ben ise koyunlarını otlatan bir cahil. Şu koyunlara bak; ayak izlerini görüyorsun değil mi?"

Filozof "Evet" diye cevap vermiş ve sonra çoban sözüne devam etmiş:

-"Şimdi sen bu koyunların ayak izlerini görürken, ki gözüktüğü üzere koyunlar dağın arkasına gitti. Peki şimdi ben sana buradan koyun geçmemiş, buralarda 'koyun yok' desem, bana inanır mısın?" demiş.

Filozof bir süre düşünmüş ve; "Tabii ki de inanmam! Öyle şey mi olur! Hem ayak izlerini göreceğim hem de buralarda koyun yok diyeceğim! Ancak bir cahil der bunu!" diye karşılık vermiş filozof.

Ve sonrasında çoban devam etmiş:

-"İşte tüm bu kainat, yüce Yaratıcı'nın bir eseri, kendisine giden ayak izleri değil midir? Madem bu ayak izlerini gördüğü halde 'burada koyun yoktur' demek cahilliktir, peki bunca yaratılanları görüp de O'nun varlığını inkar etmek nedir? Gök yüzünün varlığına bak, şu doğaya bak, şu yıldızlara bak... İnsan oğlu bir üzüm tanesini üretemezken binlercesini yetişiyor. Bunca şeyi görüp de Allah'ın varlığını inkar etmek mümkün mü?"

Bunları duyan filozof bir anda şok olur ve ağzı açık kalır. Bir an karşısına çıkan çoban değil, çok büyük bir alimmiş gibi hisseder.

Filozof, şöyle bir sarsılır ve elini ağzına getirerek sakalını okşamaya başlar.

Bir müddet düşündükten sonra çobana şu cevabı verir:

-"Sen bir çobansın, ben ise bir filozofum, güya ben çok bilgili, sen ise cahilsin ya! Ama işte sen beni şu çoban halinle imana getirdin! Şimdi anladım kim cahil kim alim diye! Allah'a şükürler olsun!" der ve o günden sonra çobanla çok samimi iki dost olurlar. ..

***

Bu güzel kıssadan hisseden de anlaşılacağı üzere; onca teknolojiye sahip olmamıza rağmen bir üzüm tanesi bile üretilemiyor. Ama Allah'ın verdiği bir tohum ile binlerce salkım ürüyor.

Biz bunları, bunca şeyleri görüp de iman etmezsek bize ne derler peki?

O tektir, yaratılmamış, doğmamış ve doğurulmamıştır.

O yaradandır. Affedendir. Bağışlayandır. Kulları her türlü pisliği yapsa da; o kullarına tevbe kapılarını kapatmayandır.

O Yüce Allah Celle Celaluhu'dur!
Ramazan Bayramınız mübarek olsun; Allah yâr ve yardımcınız olsun...

EŞREF ZEKİ PARLAK

e.zekiparlak61@hotmail.com

http://twitter.com/ezmparlak

Etiketler : , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank