content

19 Eki

Aile Hekimliği Uygulaması Nasıl Başarılı Olabilir

AİLE HEKİMLİĞİ UYGULAMASI NASIL BAŞARILI OLABİLİR
Son birkaç senede sağlık sistemimizde inanılmaz değişiklikler oldu ve olmaya da devam ediyor. Bunların sonuncusu ‘Aile Hekimliği Uygulaması’. Gazetelerde yer alan haberlere göre Ankara ve ardından İzmir'de uygulanmaya başlanan, 1 Kasım'dan itibaren İstanbul'da da faaliyete geçecek olan Aile Hekimliği Uygulaması yılbaşına kadar yurdun büyük kesiminde hizmet veriyor olacak. Bu uygulama topluma yeni bir şeymiş gibi sunulsa da işin aslı hiç de öyle değil. Aile hekimliği uygulaması ile sağlık ocağı sistemine yeni bir isim verilmiş oluyor, hepsi bu! Çünkü sağlık ocakları da aynı düşünceye dayanılarak kurulmuştu. Sağlık ocakları aracılığıyla koruyucu hekimlik uygulamaları yapılması (doğum kontrolü; çocukluk çağı aşılamaları; gebelik, diyabet, tansiyon, astım gibi kronik hastalıkların takibi) ve basit hastalıkların tedavisi amaçlanıyordu; halledilmeyen sorunları olan hastalar ise hastanelere sevk ediliyordu.

Adı ister sağlık ocağı ister aile hekimliği olsun bu doğru bir uygulamadır; ancak sistemin çalışabilmesi ve verimli olabilmesi için yeterli sayıda ve kalitede pratisyen hekim veya aile hekimine ihtiyaç vardır. Sağlık ocakları sisteminden yeterli verimin alınamamasının sebebi ülkemizde yeterli sayıda pratisyen doktor olmasına karşılık bunların kalitesinin yeterli olmamasıdır.

Pratisyen hekimlerin istenen düzeyde olmamasının ve bunlardan verim alınamamasının sebebi ise ülkemizde tıp eğitimindeki eksik ve yanlışlardır. Bunu senelerden beri bıkmadan usanmadan dile getiriyor ve çözüm tavsiyelerinde bulunuyorum ama bu konuda maalesef ne üniversiteler, ne Sağlık Bakanlığı ve ne de YÖK’ ten hiçbir cevap alamadım.

Tıp eğitiminde gerekli düzenlemeleri yapmadan ülkemizin sağlık sorunlarına etkili ve kalıcı bir çözüm getirmek mümkün değildir.

Daha çok tıp fakültesi, hastane, sağlık ocağı açılması elbette halkın kulağına hoş gelir ama bizim asıl mesele doktor sayısı değildir. Kaç kişiye doktor düştüğü tabii ki önemlidir, ama ondan daha önemlisi doktorun kalitesidir! İyi yetişmemiş olduktan sonra, ister 200 kişiye, isterse 100 kişiye bir doktor düşsün, neye  yarar?

TANSİYON ÖLÇMEYİ BİLMEYEN DOKTORLAR VAR

Sağlık hizmetlerinden istenen verimin alınamamasının en önemli sebebi hekim azlığı değil, tıp eğitimindeki eksik ve yanlışlar ile hekim dağılımındaki dengesizliktir.

Tıp fakültelerinin liselerden bir farkı kalmamıştır. Buraya giren bir öğrenci daha ilk yılından itibaren uzman olmayı amaçlamakta ve tüm çabasını sadece tıpta uzmanlık sınavını (TUS) kazanmaya harcamaktadır. Hekimlik hayatının en değerli bilgi ve becerilerini kazanacağı ‘internlik dönemi’ dershaneye gitmek ve üç gün sonra unutacağı teorik bilgileri ezberlemekle geçmektedir. Oysa ülkemizde doktorların ancak beli bir kısmının (sanıyorum en fazla yüzde 20’ sinin) uzman olabilme şansı vardır.

Eğitimdeki bu yanlış yüzünden, kafaları işlerine yaramayacak teorik bilgilerle dolu, ama pratisyen hekimliğin gerektirdiği bilgi ve becerilere sahip olmayan bir doktorlar ordusu yetişmektedir. Üstelik de TUS’u kazanamadığı için depresyona girmiş bir ordudur bu.

Bu eğitim düzeni ile maalesef ‘tansiyon ölçmeyi ve iğne yapmayı bile bilmeyen doktorlar’ yetişmektedir, çünkü tıp sadece kitaptan okuyarak değil, mutlaka pratik uygulamalarla ve usta-çırak ilişkisi ile öğrenilmesi gereken bir bilimdir.

EĞİTİM YENİDEN DÜZENLENMELİ
Kaliteli doktor yetiştirmenin birinci şartı, tıp fakültesine giren öğrencilerin pratisyen mi (veya aile hekimi) yoksa bir dalda uzman mı olacaklarının önceden, meselâ ya daha fakülteye girerken veya 3 yıllık temel eğitimden sonra, belirlenmesi ve eğitimlerinin buna göre farklı olmasıdır.

Tıp fakültesine daha işin başında üç grup öğrenci alınmalı ve bunlara 3 yıllık ortak temel tıp eğitiminden sonra farklı programlar uygulanmalıdır.

1. grupta, tıp fakültesini bitirdiklerinde doktor unvanı alacak olan, ancak ‘doktorluk’ yapamayacak olan öğrenciler yer almalıdır. Hukuk, işletme, iktisat, sosyoloji, maliye ve benzeri konularda da eğitilmeleri gereken bu öğrenciler, ilaç sektörü, sağlık bakanlığı bürokrasisi, sağlık sigortacılığı, hastane idareciliği gibi tıpla doğrudan ilgili alanlarda ve tıpla ilgili hizmet sektöründe iş yapabileceklerdir.

2. grupta, tıp fakültesini bitirdikten sonra pratisyen doktor ya da daha doğrusu ‘aile doktoru’ olacak olan öğrenciler yer almalıdır. Pratisyen doktorların hedefi ve hayali TUS’u kazanmak değil, iyi bir pratisyen doktor olmak olmalıdır. Bunlara, fakültedeki 3 yıllık temel tıp eğitiminden sonra, çok fazla teorik bilgiden ziyade, uygulamaya ağırlık veren bir eğitim verilmelidir. Bu doktorlar erişkin ve çocuk, dâhili veya cerrahi tüm hastalıkları pratikte önemli yönleriyle bilmeli, temel girişimleri ve temel tanı yöntemlerini çok iyi öğrenmeli ve yorumlayabilmeli ve özellikle de acil durumlarda uygulanması gereken tedavileri tam ve doğru olarak yapabilmelidir. Doktorluk yapma yetkisini kazanabilmeleri için de fakülteden sonra en az 2 yıl süreli asistanlık eğitimi görmelidirler.

3. grupta ise belirli bir alanda uzmanlaşmak amacında olan öğrenciler yer almalıdır. Bunlar, ‘cerrahi’ ya da ‘cerrahi dışı’ uzmanlık dallarından hangisini seçeceklerine baştan karar vermeli ve temel tıp eğitiminden sonra bu alanlara uygun bir eğitim almalı ve tıp fakültesini bitirdikten sonra da 4-5 yıllık uzmanlık eğitimini tamamlamalıdırlar.

Gelelim neticeye

Aile hekimliği uygulamasının başarılı olabilmesi için tıp eğitiminin yeniden düzenlenmesi şarttır. Yoksa her gelen sistemin adını değiştirir ama neticede değişen hiçbir şey olmaz. Ey Anayasayı değiştirmekle uğraşan siyasiler, şu tıp eğitimini de gündeminize alın artık.

Etiketler : , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

1 Kere Cevaplanmış to “Aile Hekimliği Uygulaması Nasıl Başarılı Olabilir”

  1. 1
    Çapar Kanat Says:

    Sayın Hocam
    Evvlela Teşekkür ederim.
    1- Büyükşehirlerde Aile Hekimliği, sağlık ocaklarının eski statüsündeki gibi ‘’ İlaç yazdırma memurluğu’’ ya da ‘’ sevk hekimliği’’ vazifelerini görmeye devam edecektir.
    Sağlık Ocakları veya yeni adı Aile hekimlikleri kırsal da kısmen fonksiyonel olabilmektedir.
    2-Gazi Üniversitesi bu yıl ilk defa tıp öğrencilerinin birinci sınıfının ilk ayında Tansiyon ölçmeyi ve iğne yapmayı öğretmeye başladı. Gözümüz aydın!
    3-Ülkemizde sadece tıp eğitiminde değil tüm bilim dallarında yanlış metotlu eğitim ve öğretim var!
    4-Tüm Üniversite rektörlerine, fakülte dekanlarına idari değil akademik görev verilmelidir.
    5-Hastane başhekimlerinin de üzerinden idari görev alınmalı, idari görevler tamamen hastane müdürlerine verilmelidir.
    Yazınız da; 1. grupta, tıp fakültesini bitirdiklerinde doktor unvanı alacak olan, ancak ‘doktorluk’ yapamayacak olan öğrenciler yer almalıdır. Hukuk, işletme, iktisat, sosyoloji, maliye ve benzeri konularda da eğitilmeleri gereken bu öğrenciler, ilaç sektörü, sağlık bakanlığı bürokrasisi, sağlık sigortacılığı, hastane idareciliği gibi tıpla doğrudan ilgili alanlarda ve tıpla ilgili hizmet sektöründe iş yapabileceklerdir.
    Demektesiniz.
    Tıp fakültesinden mezun doktorların Hukuk, İşletme, İktisat, sosyoloji, mailye ve benzeri konularda eğitilmelerinden kastınız bu alanlarda master yapmalarıysa üniversitelerimizin bu dallarda master sistemlerinde bu yol açılmalıdır.
    Biyoloji mezunlarının tıp fakültelerinde master yapmalarında nasıl ki tıp kökenli hocalar tepeden bakıyor ise Hukuk, işletme, iktisat, sosyoloji, maliye ve benzeri dallardaki hocalarda tıp mezunlarına tepeden bakacaklardır.
    Hukuk, işletme, iktisat, sosyoloji, maliye ve benzeri konularda dört yıllık lisans mezunu olanlara da tıp fakltelerinde master yapma yolu açılmalıdır.
    Adli tıp kurumunda görev yapan tıp doktorları hukuki bilgiden, kimyacılar hem hukuk bilgisinden hem tıp bilgisinden yoksunlar!
    Tıbbi bir davaya bakan hukuk mezunu hakimler eksik oldukları tıbbi bilgiden dolayı ‘’ karnında gaz bezi unutulan’’ hastanın davasındaki bilirkişiliği pozitif mesleki ayrımcılık yapan hukuk bilmez bir tıp doktoruna havale ettiğinde bilirkişi raporu çok ilginç çıkmaktadır: ‘’ Ameliyat esnasında gazlı bez unutulması hata değildir’’ Bilirkişinin görüşüne uygun karar: Beraat
    Burada Hakimin mi tıbbi bilgi eksikliği tamamlanmalı yoksa tıp doktorunun mu hukuki bilgi eksikliği sorusu gündeme getirildiğinde ;
    Kanaatimce hakime tıbbi bilgi lazımdır.
    Devletin resmi sağlık teşkilatında çalışacak doktora ise dediğiniz gibi hukuk,işletme vb. bilgiler gerektiği kanaatindeyim.
    Sonuç olarak çift taraflı master yapma imkanı tanınanacak düzenlemeler getirilmelidir. Tıp fakülteleri de tüm meslek dallarına master konusunda kapılarını açmalıdır.
    1980’ leri hatırlayınız. Makina, inşaat mühendislerine işletme,iktisat dalında master kapalı idi ve git alanında master yap denilmekte idi. 1983 yılında bu garabet ortadan kaldırıldı.
    Saygılarımla
    Çapar Kanat
    Çiftçi- Çiğ Süt Üreticisi



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank