content

09 Ara

Açlık Mı, Açlık Borazanlığı Mı?

Dünyanın içinde bulunduğu hâle yönelik bir şeyler söylemek için konuşanların ‘dünyada 1 milyar kişi aç’ dediğini sık sık duyarız. 

6,8 milyarlık dünyada neredeyse her yedi kişiden birinin açlık sınırının altında yaşıyor olması, kuşkusuz hepimizin içini acıtmakta.

Bu veriler doğru mu? Dünyada neden bu kadar çok aç var? 1 milyar insanın açlık sınırının altında olduğu verileri kime ait? Elbette Birleşmiş Milletler Dünya Gıda ve Tarım Örgütü, FAO’ya.

Gıda güçtür! Onu davranışları değiştirmek için kullanırız. Bazıları bunu rüşvet olarak adlandırabilir. Özür dilemiyoruz” cümleleri ile meydan okuyan Catherine Bertini gibi kimselerin yönetici olduğu BM ve bağlı örgütlerin verilerine güvenebilir mi insan?

Sizleri bilmiyorum ama kuruluş niyetinden son icraatına kadar her açıdan sabıkalı bir örgüt(ler)ün hiçbir verisi benim için güvenilir olamaz.

Biz bir veri ve bilgi kadar, o bilgi ve veriyi verenin kimlik ve niyetine de bakarız. O halde bu cüretkâr sözlerin sahibi olan Catherine Bertini kimdir?

Sıkı durun o da bir Rockefeller ürünü

ABD Tarım Bakanlığı Eski Müsteşarı,

BM Dünya Gıda Programı Başkanı,

Rockefeller Grubu Danışma Kurulu üyesi,

Bill & Melinda Gates Vakfı yönetim kurulu üyeliği gibi uzayıp giden birçok görev…

Özetle bu kişi dünya derin devletinin merkezi Rockefeller’deki görevinin yanı sıra; çok büyük kişisel varlığı ve özellikle hayırseverlik maskesi altında Afrikalıları kısırlaştırma görevi verilen ve bu iş için 35 milyar dolarlık kaynak ayıran Microsoft’un ortaklarından Bill Gates tarafından kurulan ‘Bill & Melinda Gates Vakfı’nın yöneticilerinden…

Bu konumdaki bir kişinin, yöneticilerinden biri olduğu örgütlerin verdiği rakamlara güvenmek şeytana güvenmekten daha farklı olabilir mi?

Peki, 1 milyar 20 milyon insanın açlık sınırı altında olduğunu bu örgütler neden iddia ediyor olabilirler? Bundan ne gibi çıkarları olabilir? Ya da gerçekte bu kadar aç varda biz mi gerçeği saptırıyoruz?

Bir batılının açlıktan ne anladığı ile Nijerli bir fakirin açlıktan anladığı aynı şey olabilir mi? Kuşkusuz olamaz. Bir batılının sofrasının artığı ile kim bilir Nijerli kaç aile doyabilir?

Dünyayı idare eden bu aç gözlü vampirler, yüzyıllardır sömürdükleri bu insanları açlık sınırının üstüne çıkaracak bir çözümü götürmek için çözüm üretmek yerine, neden ikide bir bu rakamları yayınlayıp insanların canını sıkıyorlardır? Hiç düşündük mü acaba?

Afrika’nın bir köyündeki ya da Bangladeş’in bir kabasındaki adını sanını bilmediğimiz şu ya da bu dine mensup bir insanın açlıktan inlemesi ya da ölmesi bu şeytanlaşmış yaratıklar açısından ne tür bir sorun ya da nasıl bir çıkara konu olabilir ki?

Ahlakın ve erdemin gücünün azalıp, araçların gücünün arttığı bir dünyada bu açlık, batılılar açısından acaba bir araç olabilir mi?

Ahlakî ve hukukî anlamda denetleyemediğimiz bu örgütler ya da kişilerin verdiği veriler, insanlık için tehlikeli sonuçları doğuracak bir amacın ürünü olduğundan hiçbir zaman kuşku duyuyor değilim.

Dünyanın en zengin kişilerinden olan ve her birimizi Windows başta olmak üzere birçok yazılımla sömürü çarkına üye yapan Bill Gates, eşi ve kendi adına kurduğu Bill & Melinda Gates Vakfı ile tohum ve insan avına çıkmış durumda.

O, artık bir toprak ağası ve tohum devi. Artık sahne, adları iyice kirlenen Monsanto gibi şirketlerin rol ve görevlerinin bir kısmı yüklenen Bill’in. O, artık kara maskeli, yeni avcı

Meselenin, ülkemiz boyutunu ele alırsak… Örneğin en zengin listesine giren 100 ailenin fertlerinin günlük beslenme harcaması ile bu ülkede asgari ücretli binlerce belki de on binlerce aile doymaz mı? Belki daha da fazlası…

Dünyanın kaymağını yiyen emperyalist güçler, açlıklarına acıdıklar(!) bu insanların ellerine on binlerce dolarlık silahları verip birbirini öldürtmek yerine, onlara günde birkaç sent vererek doymasını ya da buna bile gerek kalmadan, onların kendilerini besleyecek zorla ellerinden aldıkları tarım alanlarında ekim yapmalarına izin verseler, iddia ettikleri açlık söz konusu olabilir mi?

Onların açlığı üzerinde kurgulanan sömürü ve devletlerin soyulmasına en can alıcı örneği sunarsak, sanırım konuyu daha iyi izah edebilme imkânına kavuşacağız.

Yıl 2002. Zambiya’da açlık sorunu baş gösterir. İmdada dünyanın efendisi(!) ABD yetişir ve Zambiya’ya, 23.500 ton mısır ve 51 milyon dolar nakdi yardım gönderme kararı alır. Bu yardım paketindeki nakit kısım, ABD’li şirketlerden GDO’lu gıda alma koşuluna bağlanırken, gönderilen 23.500 ton mısırın kısırlaştırıcı GDO’lu ürün olması nedeniyle Zambiya’nın onurlu yetkililerince reddedilir.

Zambiya’daki açlıktan çok rahatsızlık duyan(!) ABD’li yönetimi, Zambiya devlet yöneticilerine ‘siz bilirsiniz’ demiyor. Peki, ne diyor? “Dilencilerin seçme hakkı olamaz!”

Acaba, hem GDO’nun temel amacı hem de açlık rakamlarının neden abartıldığı daha iyi anlaşılmış mıdır? Elbette dünyada açlık sınırı altında yaşayan insanlar yok değil. Sayısı çok olmasa bile ülkemizde de var olabilir. Lakin başta da ifade ettiğimiz gibi açlıktan ne anladığınız burada büyük önem kazanıyor. Kaldı ki dünyanın en önemli sorunu belki de açlık değil barınmadır. Gelirlerinin çok büyük kısmını barınmaya ayırmak zorunda kalan insanların, en çok kıstığı şeylerden biri de yiyecekleri olamaz mı?

Aslında neden çok basit! Ancak nedeni anlayabilmek için sorunlara bir açıdan değil çok farklı açılardan bakmayı öğrenmek gerek… Dünyadaki açların sayısı çok gösterilmeli ki; dünyanın ve özellikle de fakir ülkelerin tarım alanları tümüyle GDO’lu hale getirilsin.

GDO’lu ürünleri tüketen bu insanlar, hızla kısırlaştırılsın ya da GDO ve HİBRİT ürünlerin neden olduğu alerji, kanser, fizyolojik bozukluklar, bağımlılık, gen ve DNA yapısı bozuklukları, immün sistemi sorunları, mikro-organizmaların mutasyonuyla yeni hastalıkların ortaya çıkması gibi hastalıklara yakalanarak bu dünyayı acele terk etsinler.

Açlığın bile bir kazanç kapısı haline getirildiği, buna karşın günümüzde her yere sirayet etmiş olan akıl kirlenmesi nedeniyle, birçok kimse fincancı katırlarını ürkütmek istemiyor olabilir. Çoğu kimse gerçeği konuşmak yerine, gerçeğin yakınından dolaşmayı çıkarları için daha uygun bulduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bu durumda da neyin gerçek, neyin gerçek olmadığı elbette çok karışık bir hal alıyor.

Ülkemizde İHH ile başlayan yardım örgütlerinin sayısı bir hayli arttı. Önemli bir kısmı, dünya çapında örnek oluşturacak başarılı projeler yürütüyor. Bu yardım kuruluşlarının sitelerini gezdim. Kimisinin sitesinde veri ve haritalar mevcut. Ancak hepsinin dayandığı veriler de yukarıda haklarında bilgi sunduğumuz mâlum örgütlere ait veriler.

Belki de burada şunu da belirtmemiz gerek... Dünyanın nüfusu 6,8 milyar. BM/FAO’ya göre açların sayısı 1,020 milyon, yani dünya nüfusunun yüzde 15’i aç…

Öte yandan dünya nüfusunun yüzde 4,40’nı ABD oluşturuyor. ABD’de sayıları 30 milyonu aşan açların sayısı, nüfusun yüzde 10’nunu oluşturuyor ve açlığın en çok arttığı ülkelerin başında ABD geliyor.

Sanırım burada şu soruları da açık yüreklilikle sormamız gerek. Açlığın gerçek nedeni ne? Açlığın sadece İslam ülkelerinde yaşandığı gibi bir izlenim, neden çokça gündeme getiriliyor?

Açlığın ana nedenleri arasında, elbette gelir paylaşım sorununun olduğu en yalın gerçek. Fakat bu gerçeğin ardındaki en büyük iki gerçekse; despotizm ve fakirliğin, mevcut düzenlerin devamı için en önemli araç olması.

Hekimoğlu İsmail’in yazısındaki Alvarlı Hacı Mehmet Efendi'ye ait tarihi bir anekdot, sanırım konuyu daha iyi anlamamıza yardım edecek: "Samanlıkta saman dolu. İki öküz kapıdan içeriye başını uzatmış, saman yiyorlar. Üçüncü öküz de dışarıda bekliyor. O saman yiyen öküzler, biz epeyce karnımızı doyurduk, biraz geri çekilelim de şu dışarıdaki öküz de azıcık yesin, demezler. Çünkü onlar hayvan..."

Birkaç soru da bizim yardım örgütlerine sormalıyız. Yardım olarak verdiğiniz gıdaların GDO’lu olup olmadığına yani açları doyurmak isterken onları kısırlaştırıp, yeni yeni hastalıklara müptela edip etmemeye dikkat ediyor musunuz? Ya da Müslümanlardan aldığınız paraları küresel vampirlerin gıdalarını satın alarak, çift yönlü sömürülmemize katkı sunuyor musunuz? Satın aldığınız gıdaların katkı maddelerinin durumu ve helâlliğine özen gösteriyor musunuz? Yoksa bu güne kadar bu endişeniz hiç olmadı mı?

Dünyanın içinde bulunduğu sorunların suçlusu olarak elbette tek başına şeytanın kara pelerinli işbirlikçilerini görüyor değilim. Bugün dünyanın tüm sorunlarının faili, hiç kuşkusuz varlık şuuruna varamamış biz Müslümanlarız. Yani ben ve sizler…

Onlar görevlerini yapıyorlar, bizlerse onların hikâyecik ve sözlerini yorumlamakla meşgul zavallılarız. İslam’ın yaşanmadığı dünyada, bir yanda safahat öbür yanda sefaletin olmasından daha doğal ne olabilir ki?

Biz aramızdan Muhacir ve Ensar’lar çıkarmadıkça ve biz içimizden Ömer Bin Abdulaziz’ler yetiştirmedikçe, bu aşağılık yaratıkların idare ettiği dünya da maskara olmaya devam ederiz.

Allah c.c. encamımızı hayreyleye.

Son sözü hep olduğu üzere Kur’an-ı Kerim söylesin. “Ey iman edenler! Şâyet bir fâsık (yalancı/günahkâr) size bir haber getirirse, doğruluğunu araştırın. Yoksa..” (Hucurat 6)

Etiketler : , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank