content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

13 Kas

ABD’nin Irak’tan Çekilmesi Hakkında Bir Dosta Mektup

Celaleddin Kardeşim; bu günlerde önümüzde Irak Meselesi var; konuyla ilgilenen arkadaşlarımıza öncelikle şunu izah etmek isterim; şu an K.Irak'ta Kürtlere devir falan yok.

Evet, bu Erbil için söz konusu ancak orada da zaten pek bir sorun yok.

Ancak özellikle Süleymaniye’nin devri konusuna gelince bu kocaman bir yalan. Ki Süleymaniye Kürtler için diğer şehirlerden ekonomik hayat ve kültürel yönden özellikle de bilimsel amaçlar açısından daha önemli. Kürtler burayı kültürel ve bilimsel anlamda başkentleri yapmaya çalışıyorlar.

Her ne kadar Kerkük’ün bütün dünya siyasetini etkileyen ağırlığı Süleymaniye yi gölgeliyorsa da, bu gözden kaçırılmaması gereken önemli bir gerçek. Celalettin, tezimin dayanaklarından birisi şu:

Süleymaniye’de zaten bir tek USA Askeri eskiden beri yoktu. Belki biliyorsundur, ben 2005-2006'da bir dönem Irak'ta (Bağdat) çalıştım. Orada yüzlerce Türk inşaat firması vardı. Onlardan birinin muhasebesine bakmıştım. Bu zaman zarfında Süleymaniye’yi de görme imkânım oldu ve ben orada bir tek USA askerine rastlamadım.

İşin enteresan olan yani ise Süleymaniye’yi İstanbul’dan bile güvenli bulmuş olmamdır. Ancak bir dipnot da belirteyim, oranın insanini görmeden İstanbul’da bazılarına kro diyoruz ya, resmen haksizlik ediyoruz. Konuya dönersek geceleyin çok rahatlıkla Kürtlerin denetimindeki şehrin her yerini gezebiliyorsun. Ortalama bir Anadolu kasabası dizaynındaki şehir aşağı yukarı 200 bin nüfuslu ve hep iki üç katli evler var.

Sadece bizim firmaların diktiği gökdelen tarzı yeni binalar şehre değişik bir hava vermeye başlıyor. Bu arada hovardalık etmek isteyenlere de duyurulur: Buranın çok geniş bir gazino ve pavyon muhiti de var. Yani zenginlik ve eğlence İstanbul’dakinden bile fazla.

Irak'la ilgili politikalara yeniden dönecek olursak, bir tek USA askerinin bile olmadığı bir yeri “yerel güçlere devrediyorum” demek ne olabilir sizce?

Bunu Siyasallı bir arkadaşımızın çok rahat okuyabilmesi gerek. Ben Irak'ta gördüklerime ilişkin burada şimdiye kadar pek bir şey yazmadım. Bu kolay bir şey değil, her şeyden önce çeşitli sakıncaları olan bir şey. Ancak konjonktür epey değişti son zamanlarda ve gördüklerim ve tespitlerim simdi daha bir anlam kazanıyor ve artik kendimce dile getirilir noktaya geliyor.

Arkadaşlar, USA Irak'ta bir bataklığın içerisinde bunda hepimiz hem fikiriz.

Ancak bunu Vietnam ile karsılaştırmak doğru değil. Her şeyden önce burası dümdüz bir arazi ve akıllı bir binbaşının komutasındaki ortalama bir hava birliği emin olun Irak’ın Kuzey Irak hariç her yerini işgal edemese bile planlı bombardımanlarla teslim olmaya zorlayabilir.

Burası; kıyametin dünyayı dümdüz edeceğine ilişkin çocukluk efsanelerimizdeki gibi dümdüz. İlaç niyetine ardına saklanacak bir taş yok, mevzilenecek bir tepe yok. Allah aşkına söyleyin burada USA daha ne kadar tek başına askerini kaybederek bekleyebilir?

Bu arada bundan oradan çıkmak istediği de anlaşılmasın. Sorun şu: Oradaki görünür hedef ABD’nin kendisi ve bunu ortadan kaldırmaya çalışıyor. Yoksa orada askerin şirketlere akıttığı parayı görseniz ABD'nin buralardan yüz yıl daha çıkmayacağına siz de her şey üzerine yemin edebilirsiniz. Bu parayı tahsil edenlerden biri de ben olduğum için konuya daha yakin olduğumu düşünüyorum ve bu kadar emin konuşuyorum.

Amerikanın oradaki en büyük sorunu kentsel kontrolleri sağlayamamış olması. Askerlere her sokaktan bir namlu dönünce haliyle, işin boyutu ve sıkıntısı da değişik haller alabiliyor. Az çok bilirsiniz, bu is belirli bir noktadan sonra birlik savaşlarının kapsamından cıktı ve bireysel saldırganların hünerlerinin kontrol ettiği bir şehir gerillası savaşına dondu.

Ve bu savaşta tek hedef ABD askeridir. Amerika’nın uzun vadede arzusu bu hedef noktasından kendi askerini çekerek, hedefe başkalarını oturmaktır. Bunun stratejisine ilişkin neler planlamışlardır bunu elbette bilecek değilim ama bir şekilde USA askerine yönelen bu öfkenin başka alanlara kanalize edilmesi lazım.

İşte Türkiye’nin de dikkat etmesi gereken nokta burada. Mesele Barzani meselesinin çok ötesindedir. Çünkü ABD, Bağdat’ta siyasi kontrolü elinde tutmak istese bile (bu ölüm kapanında) canlı hedef olmak istemiyor. Onun asıl arzusu muslukların kontrol edilebildiği bir ortamda ana hedeflerine doğru ilerleyebilmek.

Şu an benim önceden çalıştığım askeri kampta (Camp Victory, Camp Liberty:) isimlere bakin) 100 bin civarında olağanüstü teçhizatlarla donatılmış asker var. Bu teçhizatı gördüğünüzde emin olun bizim Mehmet’in haline acıyacaksınız. Ama korkacak bir şey de yok. Çünkü o askerlerin hepsi emin olun ruh hastası seninkiler ise ölmeye andı olan bir asker. O askerlerin her iki taraftan da zaman içerisinde yüzlercesini tanıdım.

Amerika yüksek menfaatleri gereği bu kadar önemli bir gücünü bu çöle saplayıp on yıllarca buradan kalamaz. Buradan bir şekilde güçlerini ana hedef noktalarına doğru seferber edebilmesi lazım. Çünkü Irak hiç bir zaman ana hedef olmadı. Burası planlamada sadece kolay bir lokma ve önemli bir lojistik üstü.

Ana hedef noktası ise daha öteler, İran’ın da arkalarını içine alan Hazar Havzası ve Cin Halk Cumhuriyeti'nin kuzey kanadıdır.

Bu bakımdan ABD, Türkiye’yi stratejilerinin dışında tutamıyor ve ordu içinde ve çeşitli kurumlardan gelen Amerikasız dünya tepkisine bir çözüm bulmaya çalışıyor (2010 yılı notu: TSK’ya yönelik Yıpratma Operasyonu’nu bu açıdan yeniden okumak lazım.).

Amerikan BOP'unun hayata geçmesi için AKP iyi bir iktidar idi. Ancak ülke içi krizleri yönetemeyişinden dolayı tam da bu zamanda AKP'ye önemli bir destek geldi stratejik müttefikinden. Amerika 24 Nisan’da Türk hava sahasını ihlal ederek devlete “Akıllı ol derken, ben Kürtleri yalnız bırakıyorum” diyerek de AKP’ye “Şu dar zamanda bir şeyler yap kendini kurtar” dercesine ona bir operasyon seçeneği sunmuştur. AKP ise ''yerim dar, yenim dar'' muhabbetleri ile bunu da sulandırmayı başarmıştır en sonunda.

Hükümet, üç aydır operasyonun konuşulduğu, hava sahamızın ihlal edildiği, Kuzey Irak'ın Kürtlere devredildiğinin ilan edildiği bir dönemde, “Şahsen bana bağlı bir kurumdur” dediği Genelkurmayı töhmet altında bırakırcasına “askeriyeden talep gelirse gereken siyasi iradeyi gösteririz” demiştir.

Hükümete bağlıysa hükümetin çağırıp; “Ne oluyor hani planınız nerde ileri mi gidelim geri mi duralım?” demesi gerekmez mi? Yok hükümete bağlı değilse ileri geri sözlerin ne gereği var? Şu durumda meclisi toplayıp gerekli yetkiyi çıkarması gerekmez mi? Bu yetkinin planını yapmaz mı?

Hükümet krizlerden birini de Allah rızası için yönetmeyi beceremiyor. Hükümeti illa ki gerdeğe Amerika mı sokmalı? Bir şeyi de iktidar olarak hükümetin becerebilmesi gerekmez mi? Hükümet ancak meydanlara çıkıp; onu bunu “bize iş yaptırmıyorlar” diyerek suçluyor, iktidar olduğunu ortaya koyamıyor, asker bana bağlı diyerek efelenirken ortaya bir icraat koyamıyor. Şu kritik zamanda bile varsa yoksa hizmet edebiyatı.

İşte bu yüzden “gözümüz aydın nur topu gibi bir oğlumuz daha oldu” demiştim. Çünkü böylesine acziyet içindeki bir iktidarın varlığı devletin kurumsal güçlerini ezeli ve ebedi stratejilerini uygulamaktan alıkoymaktadır.

Eğer AKP gerçek bir iktidar olabilseydi 4–5 yıldır Türk istihbarat birimleri Irak'ta Pentagon kimlikleri ile değil TSK kimlikleri ile dolaşırdı. Ancak ne yazık ki AKP iktidarı müttefikine olan diyeti gereği Türk askerinin görevli birliklerini Irak'ta Pentagon kimlikleri ile dolaşmak zorunda bırakmıştır. Öteki dramatik olayları kimseyi tekrar incitmemek için sıralamıyorum.

Meselelere AKP’nin bekası değil de memleketin ilelebet bekası açısından bakabilmek dileğiyle.

4 Haziran 2007 – Pazartesi

Etiketler : , , , , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank