content Güney Marmara Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
17 Ara

ABD’nin Bilgi Vermesi Gereksiz!..

Medyanın en başta gelen görevi, kuşkusuz ki kamuoyunu bilgilendirmektir.

Ancak, bu görevini yerine getirirken de, bir takım kriterleri de gözönünde bulundurmakla yükümlüdür.

Her duyduğunu, gördüğünü ve bildiğini de kamuoyuna verdiği takdirde, başta devletinin ve milletinin de güvenliğini tehlikeli duruma düşürür ki, bu affedilecek bir durum değildir.

Bu tehlikeli ve de sakıncalı bilgileri kamuoyuna vermek, kanunlarla da zaten yasaklanmıştır. Fakat, zaman zaman benzeri bilgilerin kamuoyuna yansımaması için yapılan bir takım yasaklamalar da, ne yazık ki basına sansür uygulanıyor gerekçesi ile yine basın mensupları tarafından tepki görmüş, kaldırılması için de yazılar yazılmış, eylemler gerçekleştirilmiştir.

Bu hassas çizgiyi aslında medyanın kendisinin ayarlaması şarttır. Bu konuda kendi içerisinde otokontrol sistemini geliştirip, bu mekanizmaya işlerlik kazandırmak zorundadır.

Peki, Türk medyası bunu başarabiliyor mu?

Ne yazık ki, cevabımız evet olmayacaktır.

Gerek genelde, gerekse yerelde... Türk medyası bu handikabı aşamamıştır ve aşmaya da pek niyetli değildir.

Gelelim, bunları neden yazdığımıza...

Önceki gün, ATV’de bir haber izliyorum. Güneydoğu’da terörist peşinde koşan Mehmetçiklerle ilgili bir haber...

Malum, orada PKK eşkiyası peşinde koşturan vatan evlatları, bizler sıcacık yuvalarımızda oturup, sıcacık yataklarımızda mışıl mışıl uyurken, onlar yeri geliyor sıfırın altında 10 ila 20 derecelerde gözünü kırpmadan, operasyondan operasyona koşuyor.

Doğaldır ki, bir askerin bu coğrafya ve hava koşullarında operasyon yapabilmesi için, öncelikle moralinin yüksek, teçhizatının ve kıyafetinin de şartlara uygun olması gerekir.

Sarıkamış dağlarını, Yemen’de giydiği kıyafetlerle aşmak zorunda bırakılan ve 110 bin şehit verilen Mehmetçiğin millette yarattığı derin yaralar, halen bile zaman zaman kanamaktadır.

Bu nedenle, özellikle son yıllarda yapılan modernleştirme çalışmaları içerisinde Türk Ordusu’nun her bireyi, her türlü iklim ve doğa koşullarına uygun kıyafet ve teçhizatla donatılmaktadır.

Amma velakin, yine de kıyafeti ne olursa olsun, gece-gündüz, bu soğuk havada, dağ-bayır demeden dolaşması da kolay bir iş değil.

Zaten karşısındaki eşkiya da, hem bu coğrafi koşullara, hem de iklim koşullarına karşı son derece alışık. Yıllar yılı, bu bölgede dolaştıkları için de, hem çevreyi iyi biliyorlar hem de nerede nasıl bir önlem alacaklarını...

İşte böylesine zor koşullarda, zor koşullara alışık eşkiya ile mücadele eden Mehmetçik, eşkiyanın geçiş noktalarına pusular kurup, hem onun belli güzergahlarda yol üstlerine mayın döşememesi için güvenliğe yönelik önlemler alıyor, hem de üzerlerindeki kamuflaj kıyafeti ile geçiş noktalarından yaklaşabilecek olası düşman geçişlerinde, kurdukları pusuya düşürerek imha etmeyi amaçlıyor.

Fakat o da ne... Bölgede bulunan ATV ekibi, dağ tepelerinde, kayalık arazilerde mevzilenen, kıyafetleri ile araziye uyum sağlayacak şekilde pusu kuran Mehmetçikleri tek tek tesbit edip, onları yakın plan çekip, “Mehmetçik, dağ bayır nöbette” diyerek haber yapıyor.

Ve bu haberi uzun uzadıya, döndüre döndüre veriyor...

İzlerken şoke oldum adeta...

“Böyle bir haber nasıl yapılır?” diye.

Gerçi haberde, hangi dağda, hangi tepede olduğu belirtilmiyor, ama bir karayolunun kenarındaki bir tepede, Mehmetçiğin kurduğu pusu, uzak çekimlerle, yakın çekimlerle, uzun uzun veriliyor.

Şimdi, yıllar yılı bu bölgelerde dolaşan ve bölgeyi karış karış bilen eşkiya da seyrediyor bu haberi.

O seyretmese bile, şehirdeki yandaşları veya sempatizanları ya da bizzat şehire inmiş olanları seyrediyor. Adamlar, zaten tepenin şeklinde, kayalıkların görüntüsünden, üzerindeki ağaçtan, ne bileyim herhangi bir izden, nerenin hangi bölge olduğunu ezbere biliyorlar.

Siz o yerin adını vermeseniz de, o bölgeyi avuçlarının içi gibi bilenler zaten anlıyor. Mutlaka kendi kendilerine de, “Şu dağın şu tepesinde demek ki bize pusu kurmuşlar... Orası tehlikeli...” diyerek, ya yollarını değiştiriyorlardır, ya da karşı pusuya geçiyorlardır.

Dediğim gibi, böylesine gizli kalması gereken bir operasyonu, böylesine aleni bir şekilde vermek, habercilik midir acaba?

Bana göre, bunun haberle yakından uzaktan bir ilintisi yok.

Yapanlar, belki kendilerinin de dağ-bayır dolaşarak, Mehmetçiğin peşinden nerelere çıktıklarının, neler yaptıklarının görüntülerini yansıtmaya çalışıyor olabilirler, ama yaptıkları bu haberlerle de başta Mehmetçik olmak üzere, vatandaşların da hayatını tehlikeye atmış olmuyorlar mı?

Tüm askeri kuralları, tüm operasyon önlemlerini boşa çıkaran böylesine bir haberi Ali Kırca gibi mesleğinde en üst seviyeye gelmiş bir gazetecinin de yer vermesini anlamak da mümkün değil.

Kaldı ki, kendisi de uzun yıllar habercilik yapmanın da ötesinde, asker kökenli bir gazetecidir.

En azından, okulda bu gibi eğitimleri almış olması gerekir.

İşte, bu gibi görüntüler o kadar çok ekranlara gelmeye başladı ki, Genelkurmay Başkanlığı da ister istemez, bölgede bulunan gazetecilerin güvenliğini koruyamayacakları gerekçesi ile bölgeden ayrılmalarını istemek zorunda kaldı.

Aslında, bu görüntülerin benzerleri daha önce de veriliyordu ve Genelkurmay da bundan çok büyük rahatsızlık duyuyordu. Hükümete bu rahatsızlığını belirtip, hükümet aracılığı ile RTÜK’den engellenmesini istedi, biliyorsunuz.

RTÜK’ün yasaklaması ise Danıştay’dan döndü. Basına sansür uygulanıyor gerekçesi ile...

İyi de, bu görüntüler verilmeye devam ettiği müddetçe, Mehmetçiğin oradaki başarı şansı ne oranda olacak peki? Bunu düşünen var mı?

Hiç sanmıyorum.

Bir de olası başarısızlık durumunda ise yine kanallarda yapılacak oturumlarda, Mehmetçiğin neden başarısız olduğu da tartışılacaktır!..

Sen, eşkiyaya karşı yapılan operasyonların en gizli hallerini dahi döndüre döndüre ekranlara taşı, bir anlamda eşkiyaya yol göster, sonra da başarı bekle!.. Bunun insafla bağdaşacak bir yeri olduğunu düşünmüyorum.

Kaldı ki, ABD’nin PKK’ya istihbarat bilgisi verdiği öteden beri söylenen bir olay. Ve bizler de bunu yaptığı için ABD’yi sürekli kınıyoruz. Ya bizlerin yaptığının ABD’nin yaptığından aşağı kalır bir yanı var mı? Tabii ki yok.

Eğer, zorunlu bir sansür getirilmesini istemiyorsak, bizler de atacağımız adımları çok iyi ölçüp biçip atmak zorundayız. Yoksa Mehmetçiğe yazık olur...

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank