content

12 Şub

“Ölü Canlar” Romanı Üzerine (III)

Bakın bakalım, bu tiplerden bizim toplumumuzda var mı?

Sahtekâr, dolandırıcı, rüşvetçi Çiçikov (Payel İvanoviç–romanın kahramanı), bir tek 1830’ların Rusya’sında yoktur. Çiçikov’un büyük yolsuzluklar yaptığı gümrük, yalnızca o tarihlerin Rusya’sında yoktur. Gümrükler, en büyük yolsuzluğun ve rüşvetin döndüğü devlet kurumudur. Çünkü gümrükler, kaçakçılığa yasal kılıf giydirilen en büyük ve en sağlam kurumdur. Gümrük memurluğu da yapan Çiçikov, asıl büyük vurgunu burada yapar. Ancak bir soruşturmayla elindekilerin büyük bir bölümü geri alınır. Türkiye’nin gümrüklerinde kaç Çiçikov var acaba?

Gogol, romanında Rus mahkemelerini şöyle anlatıyor: “…mahkemenin tebeşir gibi beyazlığı, besbelli içinde çalışanların ruh temizliğini gösteren iki katlı taştan koca yapıların bulunduğu alana vardılar… Artemis’in (Adalet tanrıçası) o rüşvet nedir bilmez rahipleri, birinci ve ikinci katın pencerelerinden bir an görünüp kayboluyorlardı.” (Oda Yay. S. 142–143 )

Tebeşir gibi beyaz bir mahkeme ve çalışanlarının ruh temizliği, adalet tanrıçasının rüşvet nedir bilmez rahipleri; ne yüksek ve ince bir ironi değil mi? Bugün de mahkemeler için benzer tanımlamalar yapılamaz mı?

Hâkim, savcı, posta müdürü gibi bürokratlar grubu, çevrelerine yeni katılan üçkâğıtçı Çiçikov’a bir ziyafet tertip ederler. Bu ziyafet işini de polis müdürüne yüklerler. Mahkeme başkanı şöyle der: “Hep birlikte polis müdürüne gideriz. Bu candan arkadaşımızın balık pazarından ya da şarap halinden geçerken yalnızca bir göz kırpması yeter.” (S.151)

Polis müdürü, anasının gözü bir bekçiyi çağırtır, kulağına bir şeyler fısıldar ve bekçi, gerekli yerlere gider. Biraz sonra evin mutfağı, her türlü lüks yiyeceklerle ve şaraplarla dolar.
Kentin bürokrat takımı ve ileri gelenleri neyin nereden nasıl geldiğini bilerek güzel bir ziyafet çekerler.

Ülkemizde eminim sizler de böylesi bürokrat ve polis müdürleri tanıyorsunuzdur!
Tanımıyor musunuz? Oh ne ala, ne mutlu size!

Sanırız ki bazı durumlar bize özgü. Bu sözü yalnızca biz söylemişiz veya şu davranış yalnızca bizim kültürümüzde var. Eğer roman okursanız bunların böyle olmadığını görürsünüz. Çünkü insana ait davranışlar, farklı kültürlerde farklı tezahür edebilirler ama özünde aynıdırlar.

Bugünün televizyonlarındaki magazin programlarına bakınız. Falan villa aldı, filanın teknesi marinada, falan ile filanın kaçamağı kameralarımıza takıldı vs. On binlerce izleyicisi var. Neden? Bu durum yalnız bize mi özgü?

Bakın 170 yıl önce Gogol ne yazmış? “Rusya’da aşağı tabaka insanları, yüksek tabakanın dedikoduları ile müthiş ilgilendiklerinden…” (S. 189) Demek bu ilgi, iletişim araçlarının gelişmesiyle doğmamış!

Kendimiz için alaylı olarak (ya da öz güven eksikliğinden mi?) kullandığımız bir söz var: “Türk’ün aklı sonradan gelir”. Gogol, “İş işten geçince Rus’un aklı başına gelir” diye bir atasözünü yazıyor. Demek Ruslarda böyleymiş!

Daha 20 yıl öncesine kadar ülkemiz siyasetinde sanatçılara ve muhaliflere karşı sıkça kullanılan utanmazca bir söz vardı: “ Bizi dışarıya ihbar ediyorlar, ele güne rezil ediyorlar vs”. Bu gerekçeyle nice kitaplar toplatıldı, nice filmler sansürlendi, nice davalar açıldı ve nice çileler çekildi. Ne zavallılık ve ne vahşet!

Bu rezillik Rusya’da da varmış. Bu şaşırtıcı değil, çünkü iktidar denilen yapının ortak davranış biçimleri böyle. Gogol, romanında şöyle yazıyor: “Yazar gene sözde yurtseverlerin gocunmalarına hedef olacaktır. Böyleleri başkalarının paraları ile keselerini doldururlar, ama vatanın namusuna toz konduruyor diye düşündükleri bir olay olur olmaz ya da kimi zaman acı gerçeklerden söz eden bir kitap çıkar çıkmaz… bir kızılca kıyamettir koparırılar: ‘Şunda yazılan her şey bizim malımızdır, insanın bunu ele güne yaymaya hakkı var mıdır? Ne derler yabancılar sonra?...” (S. 248–249)

Ne benzerlik değil mi?

Asıl acı olan nokta şu: “Ölü Canlar” gibi sistemin çürümüşlüğünü, yozluğunu anlatabilen bir roman bizde ancak 120–130 yıl sonra yazılabilmiştir!

Ölü Canlar romanının, başka romanlarda olmayın bir yanı var: Romanın dört beş yerinde, belki el yazmasında, belki baskı sırasında kaybolmuş eksiklikler, boşluklar bulunmakta. Yani, Ölü Canlar, eksik bir roman!

İnsanın halleri birbirine benzer.
Sömürücü ve baskıcı sistemlerin devlet kurumlarında, sosyal ve ekonomik ilişkilerinde hep haksızlıklar, üçkâğıtlar, zalimlikler vs. vardır. Çarlık Rusya’sı, Osmanlı’sı, Cumhuriyet Türkiye’si; hiç fark etmez!

“Ölü Canlar” romanını edebiyat kapsamından çok, toplumsal gerçekçilik boyutunda ele aldık ve bu açıdan bir karşılaştırma yapmaya çalıştık.

Doğrusu, 170 yıl önce yayınlanmış bir roman olan “Ölü Canlar”ı okumanın keyfine ve düşün dünyasındaki yaratacağı zenginliğe diyecek yoktur.

Etiketler : , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank