content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

10 Kas

Özal’ı Kim Öldürdü?

Geçtiğimiz hafta, Bugün Gazetesi’nin manşetten duyurduğu haber gündeme bomba gibi düştü...

İddiaya göre; 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın mezarından çıkartılan cesedine yapılan otopside, zehir bulgularına rastlanmış. Bu, Özal’ın eceliyle değil, zehirlenerek, bir suikast sonucu öldürüldüğü anlamına geliyormuş...

Hemen ardından, Özal’ın ölmeden önce Kürt meselesi üzerine çalıştığı, çözüm için projeleri olduğu konusunda şahitlik yapan isimler konuşmaya başladı. Özal’ın Kürt meselesini, federasyon sistemine benzer bir formülle bitirmeyi planladığını iddia eden ‘yakın çevresine’ göre, toplumun tepkisini kırmak için de aşama aşama hareket edecekmiş...

İşte Özal, sırf bu yüzden, Kürt sorunu çözülemesin diye, ‘federasyon’ fikrini aklından geçirdi diye, bunu da çıkıp topluma açıklayamasın diye öldürülmüş...

Her ne kadar Adli Tıp yetkilileri, henüz resmi olarak bu iddiayı yalanlamasa da, mesleki tecrübelerim bende haberin kaynağının doğru olduğu ve resmi raporun da bu yönde çıkacağı intibasını uyandırdı.

Tabi ki, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’na yönelik böyle bir suikaste, böyle bir cinayete kim yeltendiyse, kim planladıysa, kim uyguladıysa, kim destek verdiyse araştırılsın, ortaya çıkartılsın. Tabi ki, adalet yerini bulsun; bu kişiler yargılansın, cezalandırılsın. Ve tabi ki, hepsinden de önemlisi, cinayetin nedenleri kamuoyuna açıklansın, gizlenenleri halk bilsin.

Ancak...

Şu ana kadar gelinen manzara ve zamanlama, içimdeki komplo canavarını uyandırıyor.

Ve bana öyle geliyor ki; bu iş en sonunda dönüp-dolaşıp Ergenekon’un üstüne yıkılacak.Ergenekon’un kamburu da, CHP’ye yüklenecek.

Turgut Özal’a, büyük çoğunluğun duyduğu bir sempati var. Sağ zaten malum ama liberal solculardan, sosyal demokratlardan, Kemalistlerden de Özal’ı seven çok... Bizzat ben, kendisi ANAP’ın başındayken Özal’a oy verip de, o gidince CHP’ye oy vermeye başlayan insanlar tanıyorum...

(Bunda, 80 öncesi ve darbesi atmosferi ile, Özal liberalizmini kıyaslayanların payı çok büyük...)

Korkum odur ki; işte tam yerel seçimler öncesi, Özal’a duyulan bu sempati, oy silahı olarak, propaganda malzemesi olarak kullanılacak.

SERRA YILMAZ “ATAYİST” ÇIKMIŞ...

Öyle pek rafine sinema zevkine sahip biri değilim... Serra Yılmaz’ın da oyunculuğuna, filmlerine karşı aman aman bir hayranlığım da yoktur.

İşin açığı, bir kaç sene önce tüm külliyatından oluşan koca bir DVD setini hediye almamdan bu yana tekrar hayatıma girmişliği, ismini anmışlığım falan da yok... O sete ödediğim parayı göz önünde bulundurursak, bu yazıyı baştan bir sempatiyle kaleme almadığım bile söylenebilir.

Ne yapmış Serra Yılmaz; televizyonda bir programda konu dönüp dolaşıp başörtüsüne, tesettüre gelince düşüncelerini açıklamış.   

Bir yandan yazarken, bir yandan açtım YouTube’tan tekrar izledim.

Diyor ki Serra Yılmaz; “Hiç hoşlanmıyorum insanların örtülü olmasından”... Hemen sonrasında da ekliyor; “Ama bu bir tek beni ilgilendiriyor.”

Sosyal medyada çok tepki çektiği haliyle; bir anısını da anlatıyor ve “Korktum.” ,  “Simsiyah bir öcü geldi üstüme.” diyor...

Benim dinlediğimden çıkardığım, “öcü” derken kastettiği türbanlı bir kadın değil, siyah çarşaflı biri...Yani burada, “türbanlılara öcü dedi” diyerek çarpıtmaya gerek yok. Kastedilen, tüm tesettürlüler değil...

Çarşaflı kadınların ülkemizde sayıları göreceli olarak daha az... Genelde belli tarikatların, cemaatlerin, radikal mensuplarında görünüyor bu giyim şekli. Söz konusu İstanbul ise, yine belli muhitlerde, daha çok karşınıza çıkabilir...

Türbana bir giyim tarzı, kişisel bir tercih olarak karşı değilim. Türban, bir kıyafet, bir aksesuardır. Mini etek giymek nasıl ki bir kesimin kendi tercihiyse, türban da onu takan insanların kendi tercihidir ya da ailesinden, çevresinden gelen giyim geleneğidir. Her giyim eşyası kadar da kutsaldır. (Bu konuda eskiden yazdığım bir dinbilim yazılarına bit.ly/SKpvQV adresinden ulaşabilirsiniz.) (Laf aramızda, değil öcü olmak, mini etekli kadınlar kadar beğendiğim türbanlı kadınlar da vardır. Bunların başında Esra Elönü’nün geldiğini daha önce de söylemiştim...)

Bu perspektiften bakarsak, çarşaf da, ülkemizde çok tercih edilmese de, kafes ya da burka da bir giyim tercihidir, birer giysidir. Bir insanın tamamen çıplak dolaşması da, vücudunu tepeden tırnağa simsiyah bir örtüyle kaplaması da -yasaları ve etik kuralları göz ardı edersek- bireysel özgür seçimi olmalıdır. (Ancak tüm bu özgürlükçü bakış açısında bile, ne yalan söyleyeyim; çarşaf gözüme bir türlü hoş görünmedi, görünmüyor...)

Serra Yılmaz, belki aklından geçenleri “Selamünaleyküm kör kadı!” misali, pat diye söylemiş. Sözlerinin nereye gittiğini, nereye gideceğini hesap etmemiş. Yanlış ifade kullanmış dahi olabilir...

Ancak her zaman olduğu gibi, gösterilen tepki, tepkiye neden olan eylemden kat kat sert, misliyle acımasız oldu... Yılmaz’a karşı tam anlamıyla nefret suçu işlendi, linç kampanyaları düzenlendi... Serra Yılmaz, hak etmediği kadar zulme maruz bırakıldı...

Kaan Göktaş
twitter.com/kaangkts | facebook.com/kaangkts

Etiketler : ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank