content
10 Mar

İstanbul Sana Veda Ediyorum

Bakışlarımı sana kilitleyen ve istemeden gülümseten. Ta çocukluğumdan beri masal olan ve şu an gerçek olan efsanem. Sana geldim…https://www.bilgiagi.net/wp-includes/js/tinymce/plugins/wordpress/img/trans.gif

 

 

(Eylül-2000)

Ah İstanbul! Bu sen miydin? Gözlerin düşmüş. Daha ilk görüşüm de hayallerimi yıktın. Aşkla sana gelmiş bu yürek burkuldu. Çatık kaşlarının gölgesi düştü yüzüme. Ah İstanbul! Koca çınar gibi gövdeli, heybetli.

Yıktığın hayal – hanemde ki mihrapların dostu. Adın kazındı yüreğime ben daha çocukken.. Seninle nişanladı hayat

Ah benim Hasret kokan şehrim; seni anlattı durdu.. güzelliğinden asaletinden bahsetti.. Hayalinle yaşadı(ğı)m İstanbul! İşte geldim sana..

Sen değil miydin “özledim” diyen? Şimdi bu naz niye? Şehrine ilk adım atışım da gözlerim kaldırımlarına saplandı, sonra da yokuşlarına. Yedi tepeliymişsin.

Bu yüzden zor olmalı seninle yürümek…

Denizinle eşit olan ruhun varlığını hissederken can… Ellerim sana uzanıyor. “Benimle olmak istiyorsan bütün sevdiklerinden vaz geç(eceksin!)”

Önce “ben” dediğin için, geride bıraktığım sevdiklerimi verdim sana. Bu bir aşktı sana duyduğum, bu yüzden her şey vız gelirdi. Vaz geçtim bütün sevdiklerimden. Bana senin aşkın yeter(di) İstanbul.

Senden daha çok kimi sevebilirdim ki… Sen sevemedin mi beni –ki Aşkına, Hasret le yanan yüreğimi hep karşılıksız bıraktın. “Neden?”  diye sormuyorum sana. Çünkü böyle de güzelsin.

Darılma gücenme ama çok nazlısın.  Şehrimde görmediğim yalnızlığın varlığını saklıyorsun. Güneşin saklanıyor benden. Güneşini bile bana vermeyecek kadar ben-cil-mi-sin İstanbul!

Yoksa sana açmak isteyen güneşi de mi küstürdün çatık kaşlarınla. Kaldırımlarından geçen insanlar neden bu kadar aceleci? Herkes vermiş olduğun yalnızlıktan kaçar gibi.  Ne yaptın onlara İstanbul!

Yüzün gülmüyor, yoksa sen de mi kalabalıklar için de yapa yalnızsın?

Derler ya yalnızlık nimettir, gelişirsin-geliştirirsin diye…

Çok gelişmişsin;  arabı, kürdü, lazı, psikopatı, delisi, iyisi, kötüsü, Hıristiyanı, Mecusisi, Müslümanı, ateisti, egoisti, hümanisti,Yahudisi, yoksulu, yolcusu, Çinlisi, Amerikalısı, dilencisi, işportacısı, dolandırıcısı, yalancısı.. büyücüsü, mafyacısı..

İti, köpeği, berduşu, kumarcısı, zevkçisi, beterin beteri…

Denizi, vapuru, gemisi, martısı…

Kanlıca, Üsküdar, Topkapı, Süleymaniye…

Eyyub Sultan’ ı, Turgut Özal’ı bağrın da taşırsın.

Ama hep yalnızsın İstanbul!

Yalnız olan varlıklar olduk. Sen kendi şehristanın da de ben kendi şehristanım da ..Bir türlü bir araya gelemedik, ne Kanlıca’da ne Boğaz’da…

Senin yalnızlığın ve kendi yalnızlığım için hep ağladım durdum, acımasız üşüten gecelerin de.. Karşın da ağlarsam dayanabilecek misin? Ya da silecek misin senin için akıttığım gözyaşlarımı İstanbul!

Üzerime savurduğun poyrazlara dayanmaya çalışırken, gözyaşlarım bana hep seni anlattı, acımasızlığını fısıldadı kulağıma. Zalimmişsin, acımasızmışsın oysa… İnsaf ett artık “aşığım sana” İstanbul!

Yolların da yürümekten yoruldum, çok yordun beni İstanbul..

Sana geleli on yıl oldu. Ne gülümsedin bu yüreğe, ne de umut verdin.. Karşılıksız kaldı bende ki sen?  Bu kadar sevenim varken, beni yalnızlığına mahkûm ettin İSTANBUL!

Vefa Sen’de bir semtmiş..  Kendi için de “vefa”yı da terk etmişsin.

Neden vefadan bu kadar uzaksın. Neden İstanbul!

“Vefayı” da öksüz bıraktın İstanbul! Tıpkı beni de öksüz bıraktığın gibi.

Seni sevdim, sevmiştim İstanbul! Bu yüzden on yıldan beri kollarını açmanı bekliyorum. Tıpkı “Züleyha ” gibi…

Şimdi bu aşka cevap versen de, anlamını yitirdi. Güneşini göndersen de bu kalp kırık, paramparça.. poyrazlarından ve bana vermediğin nefesinden, nefessizliğinden..

Bu yüzden üzerime savurduğun poyrazlarından, vefasızlığından,  açmadığın güneşinden, hep üşüttüğün kış mevsiminden…

… Yürüyemediğimiz kaldırımlardan

Buluş(a)madığımız Kanlıcan’dan Boğazı’ndan…

Beni yalnız bırakmayacak olan .. “Vefanın” sadece semt olmadığı şehrime.. gidiyorum.

Seni, kalbime kazıyarak gidiyorum İstanbul!

Ah İstanbul! Senden daha vefalı dostlarımın şehrine gidiyorum. Bana güneşini açan, gülümseyen, seven, toprağıma gidiyorum.

Onların sıcaklığın da “(S) eni   (U )nutmayı (S) eçiyorum.”

Meltemlerini üzerime estiren, bana kollarını sonuna kadar açan ve beni bağrına basan şehrime gidiyorum. Toprağın altın da olsa yokum artık.

ELVEDA… ELVEDA İSTANBUL!

Diyorum ki İstanbul, gecelerdir düşünüyorum, sabahlara kadar uyumuyorum, düşüncelerin de boğuluyorum. Hep hesap yapıyorum. Ne zaman insafa geleceksin. Bu yürek senden gitmeden gel! Desem de güneşinle içimi ısıtmayacaksın, yıldızların göz kırpmayacak öyle mi?

 

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank