content

ikradan-mahyaya-aydinlanma

29 Kas

Din-Kadın-Şeytan-Dayak ve BDP’li Vekil

Seküler ve katı laikçi Kemalist sistem baskı, tahrif, tağyir ve tebdil çalışmalarıyla halkımızın en büyük değeri ve vazgeçilmezi olan diniyle çok uğraştı. Şamanizm’e de oynayan bazı kendini bilmezler olduysa da halk, İslam nimetine şükür ve hamd ederek sahip çıktı. Kemalistler halkın dinini terk etmeyeceğini anlayınca bu sefer hakka batıl karıştırıp mübarek İslamın berraklığını ve arılığını bulandırmak istediler. On yıllarca sürede olmadık hurafe ve bid'atleri dinin ibadet ve ritüellerine yerleştirmeye çalıştığı gibi, var olan pek çok güzelliği de küçümseyip (çağdaş olmamakla itham edip) gözden düşürmeye çalıştı.

M. Kemal'den İ. İnönü'ye, Kenan Evren'den S. Demirel'e, A. Türkeş'ten K. Kılıçdaroğlu'na kadar herkes dini metinlerden alıntılar yaparak kamuoyunu manipüle ettiği gibi, kimi hükümleri de kendi menfaatlerine göre yorumladılar.
Elbette tarih boyunca halkın dinine ve inancına zarar verenler eksik olmamışlardır. Kimi bilerek konuşur, kimileri de bilmeyerek. Bazıları kasıtlı olarak din düşmanlığı yapmış, bazıları da farkında olmadan dine büyük zarar vermiştir.
Bir insan bildiği bir konuda yanlış konuşursa buna "yanılgı, sürç-i lisan" demek mümkün.
Bir insan bildiği konuda eksik konuşursa buna "sehven söyledi/unuttu" demek de mümkün.
Ama bir insan bilmediği bir konuda konuşursa o insan için "cahil"lik etti denir.

Peki, bir insan bilmediği bir konuda konuşup üstelik işi iftira boyutuna vardırırsa o kişi için ne denir bilir miyiz? Evet, onu da biliriz.
Ancak, bir insan kendi halkının da en yüce değeri olan dinine iftira ederse buna ne dendiğini bilmiyorum!
Bir ülkenin anayasasına yönelik eleştiride o anayasada yer almayan bir hükmü varmış gibi anlatılırsa eleştiren şahıs (muddai) bunu (iddiasını) ispatlamak zorundadır. Yani anayasa kitabına, metnine bakıp "işte şu madde de söylediğim, eleştirdiğim o madde/konu var" diye kitabın sayfasını, kaçıncı madde olduğunu vermelidir. Bunu bulamayıp bir genelgeye, tüzüğe ya da başka bir kitaba atıfta bulunursa o zaman "anayasa da var" sözü bühtan olur.

Bir insan bir dinle ilgili eleştiri yapma hakkına sahiptir, eyvallah. Dine yaptığı eleştiri "dinde var olan" bir hükümde, yani dinin kendisinde (dinin kitabında) olması şarttır. Âlim de olsa bir kulun görüşü, fetvası hele hele bunların dinle çelişen görüşleri dinde kayda alınmayacağı bilindiği halde bu yanlış görüşle dine saldırmak en hafifinden dine düşmanlıktır, dine iftiradır.

Bizim dinimiz islamdır, kaynağı Kur'an-ı Mubin'dir. Bunun uygulaması da dinin mübelliği olan peygamber as.'a aittir (sünnet). Kur'an'daki pek çok hüküm bile günün şartlarına göre yeniden yorumlanmayı gerekli kılarken (kutuplarda teyemmüm, namaz ve oruç gibi) Kur'an'da ve Resulullah'ın sünnetinde olmayan bir şeyi "din" olarak sunmak dine saygısızlıktır. Zira "din" Allah tarafından peygamberine gönderilir (vahiy-kitap-Kur'an), peygamber tarafından da uygulanır (kavli sünnet, nebevi örneklik, risalet paradigması). Bunun dışındaki hiçbir şey "din" olmaz, olamaz. Başka âlimlerin söz ve uygulamaları olsa olsa "dini görüş, fetva" olarak adlandırılır ki kimse de çıkıp Kur'an ve (vahyin uygulanışı olan) Sünnet dışında bir yazılı metne veya uygulamaya "din" diyemez. Hatta "dönemin zorunlu koşulları, kültürü vs gereği kimi nebevi uygulamalar da “din/ed-din” olarak ifade edilemez." Mesela sakal, sarık, ezan, sahur ve daha birçok nebevi uygulama "din" değildir. Ezan, kamet gibi çok önemli şiarlarımız dahi "dini" olup "din" değildir.

Gelelim konumuza;
25 Kasım kadınlar günü dolayısıyla yaptığı konuşmada BDP Diyarbakır milletvekili Sayın Nursel Aydoğan İslam dinine öyle bir iftirada bulundu ki inanılır gibi değil. Aydoğan, -36 yıldan beri 6-7 bin civarında kitap ve dergi okuyan, özellikle İslam ve İslam âlimlerinin kadın, kadınların İslam’daki yeri ve islamda kadın haklarıyla ilgili görüşlerini en az 150 kaynaktan araştıran biri olarak- bugüne kadar hiç bir kaynakta rastlamadığım hüküm içeren! bir söz söyledi. Elbette ki "din" olmayan kaynaklar söylese de bu yine Sayın Aydoğan'ın din ile ilgili söylediğini doğrulamaya yetmez. Zira bir sözün, bir metnin, bir uygulamanın "din" olup olmadığı açıktır, nettir ve bununla ilgili yeterli açıklamayı yukarıda yapmıştım.

Sayın Nursel Aydoğan Ne Demişti?
Nursel Aydoğan konuşmasında "dinimizde kadının omzunda, boynunda şeytan yuva yapar deniyor. On beş günde bir o yuvayı dağıtmak gerekir deniyor. Yani on beş günde bir kadının omzunda yuva yapan şeytanı dağıtmak için kadına şiddet uygulamak, kadına dövmek gerekir deniyor" diyor. Evet, mod a mod söyledikleri bu Sayın Aydoğan'ın.
Şimdi,

Bu saçma sapan ve bühtan söz 20 milyon Kürd’ün kahir ekseriyetinin iliklerine kadar iman ettiği dine ait olduğu iddia edildi. Müslüman olmayan Kürtlerin de saygı duydukları bir dindir dinimiz. Sayın Aydoğan bu gerçeği bilmese dahi bir din hakkında konuşurken ne söylediğini iyi hesaplamalıdır. Doğrusu dinimizde böyle bir hüküm olmadığı halde Sayın milletvekilinin bunu söylerken (niyet okuyucu olsam farklı yorumlardım, prensip olarak niyet okuyuculuğu yapmıyorum) ne/yi kast ettiğini bilmiyorum.
Kur’an-ı Mubin kadını yerin altına gömen zihniyetin aksine, cinsel obje kılan anlayışın aksine “zevc” eylemiştir. Kur’an ve dolayısıyla Allah Tebarek ve Teâlâ kadına “zevc” diyerek (erkeğe karı anlamındaki eş’ten ziyade) erkekle eş yapmıştır. Burada ki zevc/eş “karı” anlamında olmayıp “diğer tek” anlamındadır. Zira kadın insanın erkek ve kadın teklerinin “kadın tekidir” tıpkı bir eldivenin sağ ve sol tekleri gibi. Ya da gözlüğün camının sağ ve sol tekleri gibi.

Sayın vekil ise “dinimiz” derken İslam dinini kast ediyor ise hâşâ İslamda böyle bir hüküm ve anlayış yoktur, dolayısıyla Nursel Aydoğan sarf ettiği bu sözle İslam’a bühtan etmiş oldu. Yok, “dinimiz” derken başka bir “din” kast etmiş ise, bu söylediği hüküm hangi dinde var ise bundan Müslümanlar, Müslüman Kürt halkı ve Müslümanların pak dinleri sorumlu değildir, beridir. Böyle bir ifade hiçbir ilahi “din”de yer almaz, nerede yer alıyorsa o “din” ilahi olamaz. Sayın Altan Tan’a sorup konuşsaydı eminim bu hezeyanda bulunmazdı.

Sayın milletvekili bu sözlerini vefakâr ve cefakâr Kürt kadınlarına hitaben sarf ederken Kürt kadınlarına ne söylemeye çalıştığını merak ediyorum. Eğer “dinde böyle hüküm var diyorlar, siz inanmayın” deseydi anlardık, sayın milletvekilinin Kürt kadınlarının haklarına sahip çıkmaya çağırması olacaktı amacı, fakat amacın bu olmadığı ortada.
Sayın Aydoğan’ı konuşmasında “dinimiz” derken kast ettiği dini açıklamaya davet ediyorum. Eğer kast ettiği İslam dini ise Kur’an’ın hangi ayetinde yer aldığını, ya da Resul-i Ekrem SAV’in hangi sahih sünnetinde uyguladığını açıklamaya davet ediyorum. Aksi takdirde kendisini, İslam dinine sımsıkı bağlı Müslüman Kürt halkının vicdanına havale ediyorum ve;
Şahsım olarak sayın milletvekilinin o sözünden ve “o din”inden İslam ve bizlerin beri olduğumuzu bilmelerini istiyorum.

Kur’an “şeytan, omuz, boyun, dövmek, şiddet” diye bir ifadeye yer vermeyip kadını “zevc/eş” ilan ederken, İslam peygamberi “en hayırlınız eşine en iyi davrananınızdır” derken, “cennet annelerin ayakları altındadır” derken, “ben hanımlarımı dövmedim, siz de dövmeyin” derken ve sayın vekilin muhtemelen Turan Dursun tipi proje amaçlı şaz ve bühtanları yazan bir eserden alıntı sözü “din” olarak ifade etmiş olmalı ki, bu da bir milletvekilinin halkının dinine bu kadar yabancılaşmasını ve halkının dinine hakaret etmesini mazur göstermeye yetmez. Tam aksi bu sözler, halkının dinine hakaret ve bühtan olarak görülür.

Daha önce Sayın Ahmet Türk’ün Halid Bin Velid hazretleri hakkında tarihi gerçekliği muhal olan sözlerinin buharı tütüyorken aziz ve mübarek İslam’a bu bühtanın kabul edilebilir hiçbir tarafı yoktur, olamaz da.
Sayın milletvekili Kürt halkının da bütün hücrelerine kadar iman ettiği din olan İslam dinine bu haksız ve hilaf-i hakikat ithamını geri almalı ve Müslümanlardan özür dilemelidir.

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank