content
07 Şub

Balık İstifi Yolcuk

Günlüğümden; -28 ocak 2011-

Üzülme dedim, dünyanın sonu değil ya, emin ol döneceksin eski güzel günlerine.

Yine esecek yüzünde meltem rüzgarları, kelebekler konacak uçlarına. İnan bana! hatta daha güzel olcaksın belkide, yaban ellerin değmediği omuzlara uzandığında. Belki üzüldün, belki ağladın canice canına kıyılışına ama ölmedin sen, yaşıyorsun daha güçlü ve daha sağlıklı olmak için gelecek günlerde inadına uzayacak sın...

Neyse saçlarım, sana teselliğim bu kadar, şimdi birazda kendime vereyim ne kadar işe yarayacaksa.

Soğuk Ankara sokakları. Bugün hiç dışarı çıkmadım ama camdan baktığım kadarıyla her yer karla kaplı, soğuk kaldırım taşlarının karnına uzanmış, toprağın kefeni olmuş...

Aslında ne kadar da doğal bu açıdan bakıldığında karın soğuk oluşu, yağma noktası sıfır çünkü. İnsanın soğuk olmasına bir anlam veremiyorum bu bağlamda, çünkü insanın doğal sıcaklığı +36  derece. Yolda yürürken, otobüste, iş yerinde, yada evde yanındaki insanlara bakışları nasıl olur da içini ürpertir ve buz etkisi yaratır? Nedir bizi bu kadar soğuk olmaya iten?

Çok zaman düşünürüm ve geçen gün kafama iyice dank etti. Az kaldı söyleyecektim, avazım çıktığı kadar bağaracaktım belediye otobüsünün içinde. Ayaktayım ve gideceğim mesafe en az 45 dakika uzaklıkta. İlk durakta binenler oturmuş, tepelerinde dikilen insanlara bakmamak için özel bir çaba sarfediyorlar sanki. Kimi uyuyor, kimi gazete okuyor, kimi camdan dışarı bakıyor...

Kardeşim! oturduğunuz koltuğu satınmı aldınız? sizin oturmaya hakkınız olduğu kadar ayaktaki vatandaşında oturmaya yok mu? Aynı bileti atmadı mı, binerken kutuya?

Hastamı var, yorgunmu var. Bayılmadan kimse yerinden kıpırdamıyor. Arsız erkekler fırsat kolluyor, birkaç dakikada olsa  yanındaki, başkasının eşini, annesini taciz etmeye.

Ne geçiyor eline? hey sana diyorum! Bilmem hangi zavallının kocası. Hangi densiz, dengesiz kafa yapısı bunları yaptırıyor sana?

Ya  o otobüs şoförüne ne demeli, hala ayağa kalkmış her durakta istifliyor insanları üst üste, ''sağlı sollu yanaşalım, arkalı önlü arkaya ilerleyelim!''

Madem öyle otobüsleri yada sefer sayılarını artırın. Öyle ya, ödediğimiz  faturaların yarısı vergi değil mi? kimlerin cebine giriyor bu ödenen vergiler! otobüs sayısı yeterli biliyorum çünkü;  indiğimde boş bekleyen onlarca otobüs var durakta, şoförleri ise çayda sohbette... hani memleket meselelerini tartışıyorlar, küfürlü küfürlü kim maaşlarına zam yapsa kulları olacaklar halbuki ne yapsınlar ekmek parası...idealler ve vefa duygusu hiçe sayılarak ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ hesabı.

Neyse biz gelelim otobüsün içinde kaldığımız yere. Şöyle bir düşünce kafamda dönüp duruyor. İlk durakta binen ineceği yerin yarısına gelince, kalkıp başkasına yerini versin. Yerini derken, oturduğu koltuğu boşaltsın yani! Sonra diğerleri de... Böylelikle herkes hakkı olan ve parasını ödeyip bindiği araçta azda olsa oturarak gidebilsin...

Bu düşünceler kafamın içini kemirirken bir kavga koptu arka tarafta. Bir bayan, (sanırım sessizce) bir beyefendiyi (bey/efendi diyorum ama ne kadar efendi tartışılır) uyardı, zavallı adamın rahatı kaçınca dellenip bağırmaya başladı; '' benim senin yaşında kızım var,  (klasik bir savunma cümlesi) sen ne demek istiyorsun hanım, görmüyor musun herkes üst üste!''   Ne yapayım ben de seninkine mi?  demek istiyorsun efendi! töbe töbe...

İşte o akşam savaş gibi bir yolculuk daha bitti. İndim ama birde bana sorun savaş gazisi gibiydim. Acı ama gülüyorum 🙂 bir gün patlayacağım ama kime ne zaman bilinmez...

Belediye başkanına saygılarımla arz ederim...

Balık  istifli yolculuklardan kurtulmak dileğiyle güzel bir hafta dilerim...

Etiketler :

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank