content

05 Eki

Kudzu ya da Türkiye’yi Kurtarabilecek Bir Bitki

Öncelikle belirtmeliyim ki, tarihi birikimlerin yok sayıldığı, hikmetli bilgilerin üstünün örtüldüğü, tabiî çözümlerin yok sayıldığı günümüz dünyasında, bazılarını ikna etmek hiç de kolay değil. Özellikle mekteplilerin inatları ve her şeyi sadece kendilerinin bildiği fikri sabitesi hayli geri koydu bu ülkeyi.

Bu nedenle kimileri başlığı çok iddialı bulabilirler. Belki de öyledir! Biz yinede okuyacağınız satırların meraklılarını heyecanlandırmasını ümit ediyoruz. Çünkü okuduğumuz birçok kaynağın aynı şeyleri untitledsöylemesi basit bir hadise değil.

Gelelim şimdi ‘kudzu’nun ümitleri artıran hikâyesine…

Üst üste gelen seller, Alabama’daki ucu bucağı görünmeyen devasa bir tarlanın üstünü kazıyıp gitmiş, devasa yarıklar oluşturmuştur. Bu dev mümbit arazi artık terk edilmiş bir çöl görünümündedir.  Artık hiçbir şeyin bitmez olduğu tarla, sahiplerince yok fiyatına satılığa çıkarılır.

Bu çorak tarlayı gezen R. J. Baily adlı bir müteşebbis, daha önce ününü duyduğu ‘kudzu’ ile tarlayı kurtaracağını ümit ederek yok pahasına satın alır. Ardından bu bitkinin Anavatanı Japonya’ya gidip, Japoncada ‘kuzu’ denilen bitkinin tohumlarından getirerek, tüm tarlaya eker.

Japonya’dan kilolarca tohum tedarik edip tarlaya saçtığında, herkes Baily’nin çıldırmış olduğunu düşünür. Hatta Ziraat Mühendisleri bile kendisiyle alay ederler.

Oysa her şeyin değişmesi için sadece üç yılın geçmesi yetecektir. Köklerinin önemli bir bölümü, 3,6 metre derine kadar inebilen bir fasulye türü olan bu sarmaşık, derinlerdeki suları ve besinleri yukarı taşır. Yüksek sıcaklıklarda bile suya ihtiyaç duymayan -ve nemi tutma özelliğiyle- kudzu, günde 30 santim kadar büyüyebilirken, bir yılda da 30 metreye ulaşabiliyor.

Kızgın güneş altında bile kudzu yapraklarının altındaki topraklar, tıpkı büyük ormanlıklardaki gibi serin ve rutubetlidir. Güneş ısısı açık alanda 60 santigrat dereceye ulaştığında, kudzunun yapraklarının altındaki ısı sadece 33°C’dir.

Her şey bundan mı ibaret? Elbette hayır! Tarım kimyasallarından yorulmuş, hastalanmış, verimini kaybetmiş, çevre şartları nedeniyle çölleşmiş, kuraklıktan yarılmış herhangi bir araziye, bir avuç kudzu tohumu ekildiğinde, besinler yerin derinliklerinden yukarı çekilmekle kalmayıp, havadaki ‘azot’ da alınarak toprağın derinliliklerine depo ediliyor. Bu dönüşüm ve değişim sayesinde toprak yeniden kendine gelip verimlilik kazanıyor.

Amerika başta olmak üzere bazı ülkelerde yapılan saha çalışmaları, kudzu ekili alanlarda kurulan tavuk çiftliklerindeki verimin üç kata kadar arttığını, süt ve et kalitesinin yükseldiğini göstermiş. Hemen her hayvanında keyifle yediği bu bitki, dev otlakların oluşmasını da sağlamış.

Baily örneğinin başarısı sayesinde, 1930 ve 40’lı yıllarda ve sonrasında ABD’de birçok kötü ve bataklık halini almış arazi, bu yöntemle kurtarılarak tarım arazisine dönüştürülmüş. Bunların en ünlülerinden biri Channing Cope’nin dev arazileriymiş.

kudzu-meyvesiVe artık ABD en büyük kudzu tarımının yapıldığı ülke durumunda. Allah’ın adeta “kurtarıcı” olarak gönderdiği bu muhteşem bitki sayesinde, ABD’de devasa ekimler yapılıp, adeta muhteşem suni meralar oluşturulmaktaymış.

Kudzu sadece özelliğini kaybetmiş topraklarda değil, her türlü toprakta yetişebilen bir bitki. Bir mısır ekilip hasat edilmiş tarlaya hemen kudzu ekilse ve baharda baştanbaşa sürülüp, üzerine yeniden mısır ekilse, tarlanın azot ihtiyacı tümüyle karşılanıyormuş. Sadece bununla da sınırlı değil. Toprakta olması gereken birçok minerali de artırarak ‘yeşil gübre’ rolünü de üstleniyormuş. İşin en ilginci de, uykuya geçen kudzu, mısır hasadından sonra yeniden yeşerip tarlayı kaplayacak ve tarla muhteşem bir döngüyle verimliliğine devam edecektir.

Şayet kış çetin geçip ağır donlar olursa kuruyan kudzu, hem toprağın donmasını önleyecek, hem de kendisi yeşil gübreye dönüşecektir. Bir mısır ekicisi, tarlasına kudzu ekmeye başlayalı mısır veriminin 4 kata kadar arttığından söz ediyor. Bir yumurta üreticisi de benzer şeyleri tekrarlıyor.

ABD’de birçok belediyenin yaptığı gibi Türkiye’de de belediyeler, çim ekmek ve bunları sulamak için dev bütçeler ayırmak yerine, parklara kudzu ekseler, şehirler nasıl bir değişim yaşardı acaba?

Biliyorum ki, şimdi kirli endüstrinin sözcülüğüne soyunan bazıları, bu bitki için dudak büküp, küçümseyecek. Zaten bunu hep yaparlar. Bir kez daha yapsalar ne çıkar?

Herkes bilir ki yaşadığımız modern dönemde endüstri, hem çevreye hem de tarım alanlarına adeta zehir kusuyor. Bu ürkütücü faaliyetlerden kâinatta zarar görmeyen hiçbir canlı yok gibi. Bu hal, sürdürülebilir bir yöntem değil. Eski insanların çok iyi bildiği ama bizim henüz keşfedemediğimiz kudzu gibi daha birçok “mucize” ve “kurtarıcı” bitkiler olabilir. Keşke bilim diye batılı çalışmaları okuyup övünenler, kadim bilgiyi yok saymayıp, onunla yeniyi sentezleyerek yeni çözümler üretebilseler, daha güzel olmaz mı?

Bu bitkiye dair, yanda/aşağıda gözleri etkileyip gönülleri serinleten görüntüler görmektesiniz. Biz bunu ekip deneyecek bir araziye sahip değiliz. Amma ve lâkin bunu küçük bir arazide deneyebilecek her kim varsa denediğinde ne kaybeder? Bir belediye, bir parkın küçük bir bölümünde uygulasa belki de çok şey kazanır! Bir belediyenin sadece küçük bir tohum bedeli ödeyerek, -birkaç yıl sonra buna da gerek olmaksızın- kudzunun bütün şehri yemyeşil yaptığını düşünürsek, bu ülke neler kazanır neler!

Biyolojik herbisit, yeşil gübre, yazın tazesi, kışınsa kurutulmuş hali hayvan yiyeceği, tarla mantarlarıyla mücadeleci, erozyon önleyici, güçlü ve ekonomik peyzaj çiçeği, susuz tarım gibi birçok özelliğinin yanı sıra, yenilebilen bir bitki ve tıbbı bir kaynak olarak gösteriliyor kudzu!

Bizden, bilip öğrendiklerimizi aktarmak, uygulamak ise imkânı olanların işi... Şimdi bunu okuyup ‘bunun tohumunu nereden bulabilirim’ diye heyecanlanıp sorular yöneltenler olabilir. Onlar arama motoruna ‘kudzu tohumu’ yazarlarsa bazı bilgilere erişebilecekler. Bulanlar birkaç adet bile olsa, bana da gönderirlerse memnun olurum. Hemen şunu hatırlatalım ki, tescilli ve F1/hibrit kudzu tohumlarını asla almayın/ekmeyin.

Bu vesileyle Afrika’da on yıl önce yaşanmış çarpıcı bir hikâyeyi aktaralım ki, insanın inandığında neleri yapabileceği daha iyi anlaşılsın.

Zambiya’daki kabaran Zambezi Nehri, 1971’de Chinyingi Misyonu’na ulaşmak isteyen 5 kişinin ölümüne yol açar. İmkânsızlık, bu dev nehrin üzerine köprü yapmayı mümkün kılmaz. Buna yetecek parası olmadığı halde rahip Cristin Valeri, buraya tek başına bir köprü yaptırmaya karar verir. Zambiya’da madencilerin çöpe attığı kabloları toplayıp, kendisi mühendis olmadığı halde mühendislik eserlerini dikkatle inceleyerek, yerli işçilerinde yardımıyla 5 yılda 300 metrelik dev bir asma köprü inşa eder.

Profesyonellere taş çıkartan bu yapı, bir insanın azmederek neler yapabileceğinin en güzel örneklerinden biri olarak tarihe geçer. Yeter ki isteyelim. Darısı hepimizin başına!

Kudzu tarlalarından görüntüle

Etiketler : ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank