content

05 Oca

Sızıntı, Zamanla Anlaşıldı

İkinci Selanik olarak da ün yapan İzmir’den bir vaiz çıktı. Son on yıla kadar hep “Nurcu” olarak bilindi.    
12 Mart 1971 muhtırasında tutuklandı ve hakkında dava açıldı. Yedi ay içeride kaldıktan sonra tahliye edildi.
Bu tutuklama bir milat mıydı bilinmez, ama bir daha askerlerle arası hep iyi ola geldi.
Ağladı, sızladı, kızını dövme imkânı olmadığı için kürsüleri dövdü.
 
Kırık Testi’den “Ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe, istihalelerin son kertesine varabilmesi dileğimizi arz ediyoruz” şeklindeki ilk Sızıntı, Kenan Evren ve arkadaşlarının yaptığı kanlı darbe ile ilgili ‘Son karakol’da ortaya çıkmıştı.
Hiçbir yoruma gerek bırakmayan bu ifadelerin devamı, Refahyol hükümetine yapılan çağrı da geldi.
Erbakan Hoca, Başbakan olarak 1997’nin Ocak’ında, 51 cemaat lideri ve ilahiyatçıyı iftara davet etmişti. Bu davete icabet etmek bir yana, hem katılan davetlileri eleştirmiş, hem de 28 Şubat belası ile mücadele eden Erbakan’a “Beceremediniz artık bırakın” çağrısını yapmıştı.
Erbakan’ı kast ederek, “asker bazı kesimlerden daha demokrat” diyen Gülen, 24 Aralık 1997’de ‘Onursal Başkanı’ olduğu ‘Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’ adına, dönemin Cumhurbaşkanı Demirel'e “en iyi devlet adamı” ödülünü vermişti.
Oysa ödül verdiği Demirel, ortaya çıktığı ilk günden bu yana İslam’a düşmanlığı ile ün yapmış, 1990’ların karanlık günlerinin başbakanı, ardından gelen 28 Şubat’ın da mimarlarından biriydi.
Gülen’in 1995’de mensuplarına kurdurduğu Işık Sigorta, dindar çevrelerin teveccühüne mazhar olmuştu. 1997’da ise Müsiad üyeleri, Işık’tan da bazı transferler yaparak, Dost Sigortayı kurmuştu.
28 Şubat terörünün fırtına gibi estiği 1998’de, -tıpkı bugün oldu üzere- Dost Sigortaya dönemin DGM savcısı Nuh Mete Yüksel, sözde “kara para” aklama gerekçesiyle operasyon yapmıştı.
Dost’u “tehdit” olarak gören kardeş(!) kuruluşun ihbar ettiği iddia edilmişti o günlerde. Bu nedenle, aralarında Erol Yarar ve Ali Bayramoğlu’nun da olduğu çok sayıda kişi iki hafta Ankara’da nezarethanede tutulmuş, gazetelerde çarşaf çarşaf ‘yeşil sermaye’ ilanları yer almıştı.
Saadet’ten ayrılan Numan Kurtulmuş, bir gazete çıkarmak istemiş, gazetenin yayın hayatından bir gün önce, bu çevre tarafından aynı isimle bir gazete çıkarılarak yayına engel olunmak istenmişti.
27 Nisan’da başlayan süreçten sonra -bugünlerin hazırlıklarına başlanmış olmunalı ki- Numan Beyin partisini, Erdoğan’a karşı kullanma planları yapılmıştı. Bunun farkında olan Erdoğan ve Kurtulmuş bir araya gelip, birlikte hareket kararı alınca ‘oyun’ları bozulmuştu.
Geriye dönüp baktığımızda bu projelerin çok sayıda benzerinin olduğunu görürüz. Ama Süratle gelişen olaylar bizi bunlardan bazılarını hatırla(t)maya itiyor. Dikkat edilecek olursa, dün ve bugün yaşanan hadiselerdeki söz, adım ve eylemlerin büyük bir titizlikle planlandığını görebiliriz.
Başbakan Erdoğan’la Gülen’nin ilişkilerinin bir yol arkadaşlığı olmayıp, sürecin ittiği kaçınılmaz bir ilişki olduğunu en uzaktaki insanlar bile bilir.
İsrail’e yönelik ‘terör devleti’ çıkışı, Güneydoğu’da 30 yıldır süren kanı durdurmak için Oslo’da başlatılan süreç, Çin’le füze anlaşması, Güvenlik Konseyi’ne kafa tutmalar, İsrail’i rahatsız eden Mısır, Suriye ve İran politikaları, zorunlu birlikteliğin sonuna gelindiğinin, hatta kaçınılmaz savaşın habercisi gibiydi. Çünkü bütün bunlar muktedir olma yolundaki önemli emareler olup, bu durumdan hem derin yapılar, hem de uzantıları olan taşeronlar rahatsızdı.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a yönelik MOSSAD, CIA ve FBI destekli ‘kelle avı’ ile ilgili tartışmalar devam ederken, 5 Nisan 2012’de Gülen’in onursal başkanı olduğu Gazeteci ve Yazarlar Vakfı’ndan yazılı bir açıklama gelmiş ve özetle şunlar belirtilmişti:
“Hizmet-AK Parti tartışmaları konusunda Hizmet’in yaklaşımı çok açıktır: AK Parti’nin somut hizmetini görmemek yahut küçük görmek haksızlık olur. AK Parti ve idarecileri, çok kritik dönemlerde cesaretle önemli, takdire şayan adımlar atmışlardır. Nitekim bu isabetli siyasetin karşılığı olarak partiye yüzde 50 oy oranına ulaşan bir teveccüh ortaya çıkmıştır.
 
Hocaefendi’nin milleti ve devleti buhrana sokabilecek bir krize yol açabilecek en küçük bir tavırdan dahi büyük bir günah gibi kaçındığı çok açık görülecektir. Hocaefendi, toplumsal ve siyasal krizlere yol açabilecek her türlü kargaşayı reddeder, tavsiyelerini dinleyen insanlara uyum, istikrar ve topluma hizmeti, güzel ahlakı salık verir.
 
Bugün Türkiye’de vesayet savunucularının işine en çok gelecek durum Hizmet ve AK Parti’nin sürtüşmesidir. Türkiye tarihsel açıdan kritik bir dönemdedir. Bu dönemdeki bütün aktörlerin sorumluluğu çok büyüktür. Vesayetin doğrudan ve geleneksel yollarla memleketi geriye götürmesi çok zorlaşmıştır. Ancak vesayet, bu sefer entrikalarla, dedikodularla velhasıl en kuvvetli insanları bile tuş edebilen zaaflarla karanlık emellerine geniş kulvarlar açabilir.”
Açıklamanın üstünden geçecek olursak;
Bir: AK Parti’nin somut hizmetini görmemek haksızlıktır.
İki: AK Parti ve idarecileri, takdire şayan adımları karşılığında yüzde 50 oy almıştır.
Üç: Gülen, toplumsal ve siyasal krizlere yol açabilecek her türlü kargaşayı reddeder, krize yol açabilecek en küçük bir tavrı dahi büyük bir günah olarak görür, istikrarı salık verir.
Dört: Hizmet, Ak parti kavgası en çok vesayetçilerin işine yarar.
Beş: Vesayetin, milleti geri götürmesi zorlaşmıştır.
Altı: Entrika ve dedikodular, ancak karanlık emellere hizmet eder, deniliyor.
Madem Ak Parti somut olarak hizmet ediyordu, takdire şayan adımlar atmıştı, bu isabetli davranışı nedeniyle de toplumun yüzde 50’sinin desteğini almıştı. Peki, Bugün ne değişti de entrika ve dedikodularınızla ülke de kargaşa çıkardınız?
Neden başarılı olmayacağına inandığınız vesayete kalkıştınız? Düşmana bile yapılmayacak beddua ve tehditler de nereden çıktı? Bütün bunları yapmak bir buçuk yıl önce günahtı da, şimdi sevap mı? Bir hırsızlık söz konusu ise, bunu görmek için 11 yıl niçin ve neyi beklediniz?
Bu işleri, Cizvit cemaati üyesi Bill Clinton döneminde yerleşip, bir daha geri dönmediğiniz Pensilvanya’dan yapacağınıza, neden buradan yapmıyorsunuz? Bu ülke herkes için güvenli de, sadece sizin için mi güvensiz? Ülkeye güveniniz yok ve şartlar uygun değilse, mensuplarınız neden buradalar, onları da alsanız çiftliğinize?
Yaptıklarınız veya sebep olduklarınız cemaatinizin geleceği içinse, bu ülke bir yana, sizin cemaaat bir yana mı? Tıpkı bedduanızda olduğu üzere, İslam ümmetinin ocağına attığınız ateş, suçlu, masum hiç kimseyi ayırmıyor. Bu ateşin gelip, sizi ya da mensuplarınızı da yakacağını hiç hesap etmediniz mi? Cemaatlerin seçkinleri böyle olursa, müntesiplerinden sağduyu çıkar mı?
Moğollar taş üstünde taş bırakmamış, hatta Neron, Roma’yı bile yakmaya kalkışmıştı.  Peki bu bozguncuların akıbeti ne oldu?
Diyelim ki ülke yandı, bundan sizi sevenler zarar görmeyecekler mi? Yahudi, Hıristiyan, ateist, Siyonist, Budist, Hindu fark etmeksizin dünyadaki herkesi sevdiğinizi biliyoruz. Kendi cemaatiniz dışında, Müslümanları ne zaman seveceksiniz? Sahi hocam, Müslümanlardan size hangi zarar dokundu da, onlardan bu kadar nefret ettiniz?
Işık sönmeden, Cihan’ı ateş almadan, Zaman tükenmeden cevap bekliyoruz, ver(e)meyeceğiniz cevabı. İşin en kötüsü tarihe “işbirlikçi” geçme ihtimali ki, bu acı heder olmaya yeter!
Mevlam neylerse güzel eyler!

Etiketler : , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank