content Balıkesir Üniversitesi Öğretim Üyesi
07 Ara

Küreselleşme, Çelişkiler ve Atatürkçülük – III

profdr-metin-ayisigi-bilgiaginet.JPG

Prof.Dr. Metin AYIŞIĞI

AY IŞIĞI

AB Kriterleri ve Türkiye

AB'nin, Kopenhag kriterleri dışında, Türkiye'nin önüne koyduğu koşullar ve talepler milli çıkarlarımızla bağdaşmamaktadır.

Türkiye, AB'ye karşı değildir; AB'nin Türkiye'ye karşı izlediği ''ayırımcı ve özel statüye götüren'' ilişki düzenine karşıdır.

Bu süreç ve buna ilişkin Batılıların takındığı tavır sadece Cumhuriyet sonrası ile sınırlı değildir. Tarihi bilen ve geçmişte yaşananlardan ders çıkaranlar, Türkiye'nin adım adım nereye çekildiği hakkında yeterince uyarıcı ipuçları elde edebilirler. Zaten tarih de bunun için vardır. Tanzimatla başlayan Avrupalılaşma serüvenimizin zorlayıcı boyutunu görmezden gelen bir yaklaşımla AB yorumlaması yapmak mümkün değildir. Tanzimatla başlayan eşitlik ilkesinin gayr-i Müslimler lehine Osmanlıya müdahale aracı haline getiren stratejinin AB raporuna "Aleviler ve Kürtlerin azınlık hakkı"na gelip dayanmış olması hiç de şaşırtıcı değildir.

Osmanlı İmparatorluğu'nu parçalayan Sevr Anlaşması'nm 83. yılı nedeniyle Stockholm'de düzenlenen toplantıya katılan İsveçli politikacı ve entelektüeller,  Kürdistan'ın kurulmasını talep ettiler. İsveç Hükümeti, AB ve BM'ye Kürdistan tanınsın çağrısında bulunulan toplantıda bu amaçla bir bildiri imzaya açıldı, Bildirinin İsveç Dışişleri Bakanı Anna Lindh'e de gönderileceği kaydedildi[1][6].

Ayrıca, Sevr Anlaşması çerçevesinde Kürt devleti kurulması için bir bildiriyi imzaya açtılar. Sol Parti Lideri Ulla Hoffman, Kopenhag kriterlerinin Sevr Anlaşması'nın yerini alması gerektiğini söyleyerek "AB Türkiye'yi üyeliğe alacaksa Lozan'da yapılan hatayı düzeltmelidir" dedi[2][7].

Kürt gazeteci Kurdo Baksi tarafından organize edilen toplantıya katılan İsveç Sol Parti Lideri Ulla Hoffman, Sevr Anlaşması'nın AB tarafından Kopenhag kriterleri çerçevesinde Türkiye'ye tekrar dayatılması gerektiğini belirterek, “Kopenhag kriterleri Sevr Anlaşması'nın yerini tutmalıdır. Avrupa Birliği eğer Türkiye'yi üyeliğe alacaksa Lozan anlaşmasıyla yapılan hatayı düzeltmelidir. Kürtlerin mücadelesine sonuna kadar destek vereceğiz” dedi.

Mustafa Kemal Atatürk'ün Lozan anlaşması ile Kürtlerin devlet kurma hayalini yıktığını söyleyen Baksi, Atatürk'ten söz ederken “Hasta adam” değerlendirmesinde de bulundu. Kurdo Baksi, Sevr anlaşmasının arkasında durmayıp Lozan Anlaşmasını imzalayan Avrupalıların Kürtlere ihanet ettiklerini ileri sürerek “Bugün bu ihaneti tersine çevirme şansı var, bir hatayı düzeltmek için hiçbir zaman geç değildir” dedi. Toplantıda Sevr Anlaşması ile belirlenen Kürdistan haritası da gösterildi.

Türkiye'nin Stockholm Büyükelçisi Timur Bayer de Hürriyet'e açıklamasında, Kürtlerin dolduruşuna gelen İsveçlilerin de Sevr konusunda saçmaladığını belirterek, “Sevr Anlaşmasını kimse bir daha geri getiremez. Türkiye olarak sonsuza kadar dimdik ayaktayız. Kimse hayallenmesin” diyerek son noktayı koydu[3][8].

Hatırlanacağı üzere Kars ilimizi ziyaret ederek “Kars Büyük Ermenistan sınırlarının içerisindedir” deme cüretini gösteren Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Born ve Karadeniz sahillerini gezerek orada ABD’nin kuracağı askeri üsler için nabız yoklayan ABD’nin Ankara Büyükelçi Edelman’dan sonra, AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Gunter Verheugen,

Almanya’da yaptığı açıklamada, Türkiye teftişiyle ilgili bilgi verdi. Ülkemiz ve milletimiz hakkındaki hakarete varan ifadelerinden tanıdığımız küstah adam, Ankara, İstanbul, İzmir ve Diyarbakır’da, azınlık cemaatlerinin temsilcileriyle görüşüp Türkiye hakkında rapor hazırlayacağını açıkladı.

Şuraya bakın, Sanki Mütareke dönemindeyiz ; ve de acz içindeyiz.. Oysa büyük önder, eşsiz komutan Mustafa Kemal Atatürk 85 yıl öncesinde şöyle sesleniyordu:

“Millî sınırlar içinde vatan bir bütündür. Hiçbir kayıt ve şart altında ayrılık kabul etmez.. Manda ve himaye kabul edilemez”.,.

ABD, Kuzey Irak'ta ve Irak politikasında ''Kürt devletini kurmak istediğini'' açık bir biçimde ortaya koymakta; PKK konusunda  ise anlaşılmaz!! bir duruş sergilemektedir. Diğer taraftan terör örgütlerine destek vermekte ve Ermeni sözde soykırımı ile Sevr'i çağrıştıran Avrupa Parlamentosu kararlarını Ankara'ya zorla kabul ettirmek istemektedir[4][9].

Türkiye’nin AB sevdası, öyle bir dış politika seçeneği olarak yürümemektedir ki, AB bu sevdayı kullanarak Kıbrıs'ı, Ege meselesini, Patrikhane meselesini, Heybeliada Ruhban Mektebi'ni Hıristiyan dünyanın keyfine göre hallettikten ve uyum yasaları adı altında Atatürk ve laikliği iyice örseledikten sonra  "Bu iş olmaz" derlerse çok da şaşırmamak gerekir.

AB bizimle ilişkilerini bir tür Sevr'e boyun eğdirme şeklinde sürdürüyor. Adeta örtülü bir Sevr imzalatıyor. Ne var ki bunu Kopenhag Kriterleri adıyla, özellikle Ortak Katılım Belgesi ve İlerleme Raporları denen hakaret ve küstahlık belgeleriyle yürütüyor.

- Bu durum Türkiye'nin bütünlüğüne, Cumhuriyet ilkelerine ihanet etmek anlamına gelmiyor mu?

Avrupa Birliği, Türkiye'ye, geleceğin Avrupa Birleşik Devletleri'nde kesinlikle yer vermeyecektir. Çünkü Türkiye'nin içeri alınmasının, AB açısından siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel maliyeti olağanüstü yüksektir. Türkiye bu gerçeği görmeden, AB'ye alınacağını umarak, gerçekçi zeminden koptuğu sürece, AB tarafından istismar edilecektir. İçimizde ise bazı çevreler, kendi çıkarları için konuyu istismar ettikçe, AB daha da saldırgan olacaktır.

Aynen bugün Kürt, Ermeni, Ege ve Kıbrıs konularında istismar edildiği ve 1995 gümrük birliği belgesi ile tek yanlı bağımlı duruma getirildiği gibi.

- Atatürkçülük tek yanlı bağlanmak değildir. Bugün Türkiye-AB ilişkileri 1995 Gümrük Birliği belgesine göre tamamen tek yanlı bir yapılanma getirmiştir Bu, Atatürkçü düşünce ile taban tabana zıttır.

Atatürk, ülkemizin, dış politikada tek bir devlete, tarafa bağlanmak yerine, dengeli bir politika izlenmesini sağlamış, özdeğerlerden ödün vermeden kalkınıp güçlenmek ve ileri uygarlık düzeyine ulaşmak ile “Avrupa’yı taklit etmek”, “Avrupalılaşmak” gibi teslimiyetçi davranışlar arasına, net ve ayırıcı bir çizgi çizmiştir. Bu konu ile ilgili TBMM kürsüsünden şöyle sesleniyordu:

“…Durumu düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan öğüt almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yürütmek, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi birtakım düşünceler belirdi. Oysa hangi bağımsızlık vardır ki, yabancıların öğütleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir.”

Unutulmamalıdır ki Atatürk hayatı boyunca barışçı dış siyasetini korumuş fakat bu süreçte ülkenin tekrar emperyalist güçlerin ağına düşmesine neden olacak dönüşü olmayan yollara girmesini önlemiş ve gelecekte de aynı siyasetin devam etmesini öğütlemiştir. Bu konu ile söylediği sözlerden bazıları şunlardır;

“…Eğer ‘yabancı düşmanlığı’ndan, o kadar pahalı elde edilen bağımsızlığa gölge düşürebilecek her şeyden nefret etmek anlamı çıkartılırsa, evet bizim yabancı düşmanı olduğumuz söylenebilir… Yabancı girişimcilerin, yabancı amaçlarının içimizde uyandırdığı kaygılar bütünüyle ortadan kalkmış değildir. Eğer bazen ihtiyatlı hareket ediyorsak, aşırı derece kuşkulu davranıyorsak, bize çok pahalıya mal olan özgürlüğümüzü kaybetmek korkusundandır.”

“…Milletimizin temel yararı ile ilgili konularda, yabancıların bizde hiçbir önemi yoktur. Biz gidişimizi, yabancıların görüşlerine uydurma güçsüzlüğünü kötü görenlerdeniz.”

Atatürk, uzun yıllar boyunca Osmanlı Devleti’nin sağladığı kapitülasyonlarla Anadolu’yu bir Pazar olarak kullanan finans çevrelerine Türkiye’nin herhangi bir projeyi, ancak ülkenin çıkarları ve iktisadi bağımsızlık doğrultusunda olduğu takdirde görüşebileceğini öğretmiştir.

"Bir devlet ki kendi vergilerini koyduğu bir vergiyi yabancılardan alamaz. Gümrük işlerini, vergilerini ülkenin ve milletin gereksinimlerine göre düzenlemekten alıkonulmuştur. Ve bir devlet ki, yabancılar üzerinde yargılama hakkını kullanmaktan da yoksundur. Elbette böyle bir devlet bağımsız olamaz."[5][10]

Bu gerçeğin tekrar hatırlanması ve Atatürk’ün konu ile ilgili aşağıdaki sözleri günümüz ülke ekonomisine örnek olması açısından büyük önem taşımaktadır.

 “…Büyük devletler, şimdiye kadar bize şu veya bu sorunlarda gösterişli yardımlarda bulunuyor görünüyorlar, oysa ekonomik tutsaklıkla bizi felce uğratıyorlardı. Öteden beri, bize bazı şeyler vermiş gibi, bizim haklarımızı tanımış gibi bir durum alırlar, gerçekte ekonomide elimizi kolumuzu bağlarlardı. Bu tutsaklığa katlanan devlet ileri gelenleri hoşnuttu. Çünkü görünüşte azametli bir istikrar sağlamışlardı. Bunlar, ekonomik mahkumiyeti kavrayamamış bedhahlardı.”

Mustafa Kemal Atatürk'ün küreselleşme konusundaki yerini belirlemek zor değildir. Atatürk'ün tutuşturduğu kurtuluş alevi, Anadolu bozkırlarıyla sınırlı bir amaca yönelmiş değildi. O, sömürgeciliğin ve emperyalizmin yeryüzünden ebediyen silineceği bir dünyanın kurulmasına katkı sağlamak amacıyla yola çıkmıştı.

Devam Edecek...

Etiketler : , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank