content

31 May

Kültür Merkezinde Söyleşiler

Bu yazıyı Beylikdüzü Kültür Merkezi’ndeki söyleşileri organize edenlerle, bu söyleşilere katılanlar için yazıyorum.
Kültür merkezinde düzenlenen üç söyleşiye katıldım. İskender Pala’yı saymazsak, diğer ikisinde salon dolmamıştı. Hele “İstanbul’un Fethi” söyleşisinde medyatik bir isim olan Erhan Afyoncu olmasına ve konunun önemine rağmen, salonda takribi 150-160 kişi vardı.

****
Buradan çıkaracağımız iki ihtimal var: Ya bu söyleşiler yeterince duyurulamıyor, ya da olur olmaz her yerde eğitim düzeyinin yüksek olduğu söylenen Beylikdüzü’lüler bu söyleşilere ilgi duymuyor. Üçüncü bir ihtimal de, herhalde bu işler bu kadar oluyor. Belediyenin kültür işleriyle iştigal eden zevatın bu konuyla ilgileneceklerini umuyorum.

****
Bir diğer husus, söyleşilerin ve hele sorulu-cevaplı olanlarının mutlaka bir moderatörünün olması gerekir. Bu tür toplantılarda soru sormak adına kendini anlatanlar, laf cambazlığı yapanlar, anlatılmış olanları tekrar edenler, bilgiçlik taslayanlar eksik olmaz! İki dakikalık bir soru için on dakika konuşarak tatmin olanlar, aslında orada dinleyicilerin ve panelin/söyleşinin konuğunun zamanına tecavüz etmektedirler. İşte idareci, moda deyimle moderatör, bu tür keyfiyetçilerin, başkaları üzerinden keyif çatmalarının önüne geçmek için vardır. İşi uzatanlara moderatör nazikçe, “lütfen toparlayınız veya lütfen sorunuzu sorar mısınız?” diyerek, toplantının felç olmasının önüne geçecektir.

****
Nitekim Fetih söyleşisinde bir adam aldı sazı eline 10-12 dakika ipe sapa gelmez konuştu, lafazanlık yaptı ve soru sordu mu, sinirimden hatırlamıyorum bile!
Buradan çıkarılacak sonuç: Söyleşileri dinlemeye gelenlerin ilgisine içten teşekkür ediyorum. Bu güzel bir gelişme. Ancak oraya gelenlerin yukarıda anlattığım pozisyona düşmemelerini diliyorum.

****
İstanbul’un Fethi Söyleşisi
26 Mayıs akşamı Beylikdüzü Kültür Merkezi’nde Erhan Afyoncu ve Uğur Demir’in “Fetih” söyleşisine katıldım.
Sorular bölümünde üç soru sordum.
1) Yergios Francis’in “Şehir Düştü” kitabında anlattığı gibi, İstanbul’da 3 gün yağma yapılmış mıdır?
2) Tarih kitaplarında ve genel olarak kabul görmüş bir görüşe göre, Rönsansın nedeni İstanbul’un fethi midir? Eğer böyleyse, nüfusu 30 binlere düşmüş ve bir ada devlet halinde güçsüz kalmış Konstantinopolis şehrinde hangi bilimsel/edebi/sanatsal ve kültürel değerler vardı ki, bunlar fetihle birlikte Avrupa’ya göçtüler? Bir tane dahi örnek verebilir misiniz?
3) Tarihçinin tümüyle objektif olması büyük ölçüde mümkün değildir. Herkes içinde bulunduğu uygarlığın penceresinden bakabilir. Fetih ve işgal kelimelerinin etimolojisi ile onların hayattaki karşılıkları üzerinden İstanbul’un alınışı fetih midir, işgal midir sorusunu sormak da istemiyorum. Ancak İstanbul’un Fethi kutlamaları için ne diyorsunuz? Bir şehrin fethedilmesinin kutlaması yapılabilir mi? Dünyada bunun bir örneği daha var mı?

****
İlk iki soruyu Erhan Afyoncu cevapladı. “Evet, İslam hukuku gereği yağma yapılmıştır, ama bir gün sürmüştür. Daha fazlasına Fatih izin vermemiştir” dedi. Eh, bu da bir gelişme. Daha düne kadar hâşâ, ne yağması diyenlerden geçilmiyordu. Demek ki mızrak çuvala sığmıyor!

****
İkinci soruya da Afyoncu, böyle bir şey yok diyerek doğru cevap verdi. Demek mızrak çuvala sığmıyor. Ama hala o her tarafından yalan, çarpıtma ve öğrenimin ahlakına sığmayan kitaplarda böylesi cahillikler bilgi diye yer alıyor.

****
Üçüncü soruyu da Uğur Demir cevap verdi. İstanbul’un fethedildiğini, buna işgal diyenlerin Türk olamayacağını söylemesi (Kaldı ki, ben bunu sormamıştım), hiç de tarihçiye yakışır bir cevap değildi. İstanbul’un Fethi kutlamalarının bizlerin bir çıkış yapması, varlığımızın bir kanıtı ve bir moral değeri olarak da ifade edilmesi açısından gerekli olduğunu söyledi. Dünyadan bir örnek vermedi.

****
Tipik bir Türk-İslam sentezinin bilimsellikle ilgisi olmayan afaki, propagandist bir söylemidir bunlar. Bir şehrin (İstanbul’un) fethini kutlayarak kendini kanıtlama ve moral değer kazanma derdine düşmüş görüşün ciddi bir zihniyet problemi var demektir.

****
Bir uygarlık, bir kültür, bir ülke kendini ekonomisi ve halkının refahıyla, insan haklarına verdiği değerle, evrensel hukukla, adaletle, sanatla; kısacası uygarlığa yaptığı katkılarıyla kanıtlar!

****
Savaşla ve onun sonucu olan işgallerle, fetihlerle bir ülkenin kendini kanıtladığı, moral değer kazandığı nerede görülmüştür?
Ayıptır, ayıp!

Etiketler : , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank