content
02 Tem

İrdelenmesi Gereken Hususlar!

Taze bir haber: "Kahramanmaraş'ın Türkoğlu ilçesinde bir düğün töreninde atılan havai fişekler, 250 hektarlık buğday tarlasının kül olmasına neden oldu."

Eski bir hadise: Bundan -yanılmıyorsam-

beş altı yıl evvel 'merdivenaltı' tabir edilen bir havai fişek imalathanesinde meydana gelen patlamada ölen, yaralanan insanlar olmuştu.

Ve vaka-i âdiyeden hadiseler: Bu mendebur patlak yüzünden kuşlar depresyona giriyor, düşük yapıyor, korku ve panikle yurtlarını yuvalarını terkediyorlar, aile saadetleri sönüyor hatta ölüyorlar. Sebep? Nasıl yas tutacağını, nasıl gülüp nasıl eğleneceğini bilmeyen bizim gibi nâdânlar yüzünden.. Düğünde, dernekte, şenlikte silaha başvurularak yapılan pervasızca kutlamaların bir gömlek hafif ve 'sosyetik' versiyonu olan havai fişek atma merakı yüzünden..

Biz daha firez (anız) yakmanın yanlışlığını bertaraf edememişken yeni yeni menfi âdetlerle karşı karşıya kalıyoruz. Başlangıçta masum bir faaliyet ya da eğlence gibi görülen bu gibi tasarrufların hiç de öyle olmadığını çok geçmeden sebep oldukları gailelerden anlıyoruz ama bir kere toplum nezdinde revaç bulup yaygınlaşmış oluyor.

Hayat dediğimiz akış sürdükçe bu neviden irili ufaklı menfi durumlar, davranışlar, alışkanlıklar da olacak; bir kısmının modası geçip tarihe karışırken bir taraftan da var olanlara yenileri eklenecektir. Tam bu noktada ideal olan, yönetici aklın her bir durum için işin sonunun nereye varabileceğini isabetle öngörüp zamanında gerekli kısıtlamaları yapmasıdır.

Ama bizde öyle olduğuna dair elimizde fazla karîne yok, tam tersi "ba'de harabül Basra" denecek kadar iş işten geçmedikçe, maddi/manevi/ahlaki/toplumsal kayıplar derinleşip can yakacak kerteye varmadıkça, duruma vaziyet etmesi gereken zevatın ve ilgili kurumların kımıldaması pek âdetten değil. Mekanizmada sebebini tam tahlil edemediğim(!) bir atalet olmakla beraber, bu gibi meselelerin sorumluluğunu uhdesinde taşıyanlarda bu feraseti yeteri kadar görmekte de zorlanıyoruz.

Kadim zamanlardan beri böyle miymiş? Şimdi vereceğim örnek, sanki yönetici aklın toplumun gerisinde kalmadığı zamanlar da yaşandığını düşündürtüyor.

Örneğimiz 1882 tarihli bir belgeye dayanıyor. O yıllarda Bursa Valisi olan Ahmed Vefik Paşa bir "buyruldu" yayınlayarak buyuror ki (özetle ve mealen); "Araba tekerlerinin katran ve yağ sürülerek kolaylıkla işletilmesi mükerreren buyuruldularla ilan ve tenbih olunduğu halde el-yevm bu usûle riayet olunmadığı görülmektedir. Katran sürülmemiş tekerleri gacır gucur öten araba görüldüğünde sahibi uyarılsın, katran sürülmesi sağlansın ve beş kuruş para cezası alınsın. Ayrıca hangi köyden geldiği araştırılsın, o köyün muhtar ve ihtiyar heyeti ve zenginlerinden önde gelen beş kişiye de, bu işin önemini ahaliye anlatıp emrin uygulanmasını sağlamadıkları için  beşer beşlik nakit para cezası verilsin. Sakın ha, kimse tekerleri yağlanmamış katransız araba ile yola çıkayım demesin!" (Bkz: http://sinanculuk.blogspot.com.tr/2012/09/sakin-ha-arabanin-tekerini-katranlayip.html)

O dönemin bir nevi gürültü kirliliği yönetmeliği diyebileceğimiz bu belge gösteriyor ki, öyle her aklına esen etrafı rahatsız edecek şekilde iş göremiyor. Ya şimdi öyle mi? Gecenin geç saatlerine kadar komşuları illallah ettirecek düğün şamataları, trafikte sürücülerden kaynaklanan rahatsız edici motor/müzik/korna sesleri gırla gidiyor.. Daha vahimi kısa bir süre önce geride bıraktığımız, sesli taciz hüviyetine büründüğünde çoğunluğun hemfikir olduğu seçim propaganda araçları.. Vahim olan; bunu bize reva görenlerin, aynı zamanda bizi yönetmeye ve dolayısıyla bizi böyle şeylere maruz kalmaktan kurtarmaya talip olan siyasetçi esnafının bizzat kendisi olmasıdır!.

Ahmed Vefik Paşa ve o kıratta yöneticileri bir daha geri getiremeyeceğimize göre densizlik edenleri hizaya sokacak Ahmed Vefik Paşaları kendi içimizden çıkarmak durumundayız. Benim gözlemlerim şunu gösteriyor; sanırım yetkili makamlarımız 'âsâyiş'i yalnızca ya da ağırlıklı olarak güvenlik boyutuyla ele alıyor olmalılar ki meselenin huzur ve 'âsûde' bir ortam sağlama kısmı yetersiz kalıyor.

Halihazırda toplumun huzur ve güvenliğini sağlama hususunda sorumluluk mevkiinde olan idarecilerin, bu aşırılıklardan rahatsız olduğu halde seslerini yeteri kadar duyuramayan mazbut insanların nabzını iyi tutması gerekir diye düşünüyorum. Yasal sorumluluklarını hakkıyla yerine getiren, işinde gücünde insanların zaman zaman taciz derecesine varan densizlikleri sineye çekmek durumunda bırakılmalarının toplumsal dokunun selameti bakımından da sakıncalı olduğunu iz'an ve basiret sahipleri takdir edecektir.

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank