content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

30 Eyl

Çarpışmalar

Günlük

Bugün bütün çekiciliğim üzerimdeydi. Normalde bütünün gerisi nerededir bilemiyorum. Çekiyordum bugün herkesi kendime. Köşe başlarından ansızın dönen ben değildim fakat köşe başlarından ansızın çıkanları görmeme rağmen onlar beni görmüyorlardı. Bir ekskavatör olsam, en azından 6-7 leşim vardı bugün; çelik paletlerimin altında veya hidrolik kepçe kollarımla böcek gibi ezebilirdim onları. Ekskavatör dedim de; hem yazınsal olarak hem yaşamsal olarak pek de uzak bir deyim sayılmaz bu bana çünkü kalabalığın içinde genelde boynumdan beynimin olduğu taraflara giden bir takım bağlar -belki beyaz kaslar- ve yine aynı bölgeye giden bir kısım sinir sürekli gerilmiş vaziyette oluyorlar. Evet, bugün etli kemikli bir ekskavatördüm, diyebilirim. Fakat bu durumlar karşısında fevkalade kabaydım ki kabalığımı ya ters ters bakarak ya da homurdanmalarına aldırmadan yüzümü çevirip giderek karşıladım hep.

Çekiciliğime kapılan 6-7 kişi, değişik yerlerde değişik zamanlarda çıktılar karşıma.İlkin, 55 yaşlarında kır saçlı bir adam bir köşeden ansızın çıktı karşıma. İsteyerek olmasa da bir omuz geçiriverdim amcanın göğsünün tam ortasına. "Hık!" dedi, aniden hızlı bir hareketle çekildim. Eskiden, kabahatli olan karşımdaki bile olsa özür dilemesini bilirdim fakat bu ilk çarpışmada adamın yüzüne bile bakmadım. Bu ilk çarpışmadan sonra, bu tür çarpışmaların insana ne kadar tuhaf izlenimler verdiğine takıldı aklım. Ansızın çarpışıyorsunuz ve farklı bir insan kokusu, farklı bir ev kokusu; yüz yüze gelindiğinde değişik bir tür nefes kokusu... Farklı bir dünya ile çarpışmak gibi, beyinde ve kalpte anlık şimşekler tuhaf ve sessiz sinirli şimşekler çaktıran çarpışmalar. Bu tür çarpışmalarda fark edilmese de bir tür dünya değişimi de oluyor; aniden karşınızdaki kişinin dünyasına giriyorsunuz ve yine aniden çıkıyorsunuz. Çarpışmalar bir tür hayat hırsızlığı anlamına da geliyor aslında.

Meydandan yukarı doğru çıktım yavaş yavaş. Bir sokak arıyordum, eskiden hastane yokuşu olan bir sokaktı bu, ben bunu geç hatırlamıştım Bu sokaktaki bir derneğe uğrayıp yakın zamanda bastırdıkları bir şiir kitabını alacaktım. Nede olsa ilk kitabımdı. Tamamen benim olmasa da iki sayfası bana ait olan bir kitaptı ve belki binlerce kişi bu kitabı mutlaka okuyacaktı. Muhtemelen 7'nci veya 8'nci sayfadan başlıyordu şiirim. Bilemiyordum tabii…

Yavaş yavaş gidiyordum çünkü çarpışmayı unutmamıştım. Çünkü zaten dar olan yokuş yolda yeni bir çarpışmada yeni bir insanla çarpışıp "Hık"latmak ve yeni bir insan kokusu üzerine evinin, yaşantısının vs.’nin nasıl olduğuna dair yorumlar yapmak istemiyordum.İnsanlar çok hızlı hareket ediyordu; hatta o kadar hızlı hareket ediyorlardı ki bu insanların içinde tanıdığım iki eski öğrencim bile beni tanımadı. On adım kadar sonra arkama döndüğümde öğrencilerimden birinin de geriye dönüp "sanki tanıdık birini gördüm…" dercesine bakışını gördüm Muhtemelen o da zaman zaman benim de yaptığım gibi veya diğer insanların çoğunun çokça yaptığı gibi yüzlere yarım yamalak bakıyordu. 10 adımlık mesafeyi almışken o da benim gibi geri döndüğüne göre onun bende bıraktığı iz kadar ben de onda aynı derecede iz bırakmıştım. Diğeri ise beni iyice unutmuş olabilirdi.

Yavaş yavaş yokuşu çıktım, sağa sola baktım, derneğin yeri değişmişti, söylemişlerdi fakat indim çıktım sordum baktım kimse bilmiyordu. Aslında sadece bir kişiye sordum fakat yeni taşınan bir derneği hemen hemen kimse bilmezdi zaten. Bir kişiye sormakla birden çok kişiye sormak arasında pek fark yoktu ve her seferinde yeni birine soracak olsam genelde aynı bilememenin verdiği mahcubiyetli yüzler sinirlerimi geriyordu. Bunu hayal ediyordun tabii ki. Soruyordum ve kimse bilmiyordu.Ben de kızıyordum. Kızmadan kızmak da buna denir, diyordum.

Bulamadım derneği. Daha sonra, bilen birinden iyice öğrenip öyle gelmek daha iyi olur diye düşündüm. İndim caddeye. O adamın beni nasıl görmediğine şaşıyordum hala. Aslında tam olarak ansızın çıkmamıştı karşıma. Köşe başından çıkıp bir iki adım attığını ve zaten bunu benim gördüğümü hatırladım, demek ki adam dalgındı. Tehlikeli de bir şeydi aslında bu. Çünkü 55-60 yaşlarında bir adama aniden bir darbe vurmak hele de göğsüne bir yerlere vurmak adamı kalpten götürebilirdi. 7 yıl önce bir halı saha maçı sırasında aynı yaşlarda sayılabilecek bir öğretmene istemeden yine bir omuz atmıştım. Çok kısa bir temastı. Fakat öğretmen arkadaşım, olduğu yerde kalmıştı ve kalbini tutmuştu, kendine gelmesi bir iki dakika almıştı. Yavaş yavaş yürüdüm..

Meydanı geçmiştim, aşağı doğru inmeye devam ediyordum.kaldırım kalabalıktı. Kalabalıkla, ense köküm gerginleşmiş bir durumda giderken, kaldırım kabadayılarına ne kadar sinir olduğumu hatırladım. Kaldırımlar ne kadar boş olursa olsun veya kalabalık olursa olsun sağdan gitme kuralını bir türlü uygulamak istemeyen, karşısından gelenlerin illaki kendilerine yol vermesi gerektiğini yüz ifadesine yansıtan kabadayılar vardır. Çokça karşılaştım yine bunlar gibilerle. Bildiğim o yüz ifadesini ben yerleştirdim yüzüme ve aslında kaba biri olmamakla birlikte birazcık kabadayılık da ben yaptım. Toplu şekilde böyle giderken yaşlı bir teyze üzerime çıkacaktı neredeyse -sanırım o da kabadayı olmak niyetindeydi-. Aslında benim ona kabalık türünden bir davranış sergilemeyi düşünmem pek mümkün değildi çünkü zaten beli ha kaydı ha kayacak türden bir görünüm sergiliyordu, bir omuz atsam boşluğa düşmüşçesine yan yana kaldırıma serilirdik. Yaşlı teyze ile kaldırımda yan yana anlık yatışımız pek hoş karşılanmazdı… Çünkü sigarada içiyordum... Ertesi gün Tokat Paparazzisi neler derdi kim bilir... Aynı yöne doğru gidiyorduk ve yol vermedim, dolayısıyla kendisine yol vereceğimi sanan yaşlı teyze sol koluma hafiften çarptı. "Uuuu! Boyu bosu devrilesice.Uuuu!... " diye veryansın etti. Halbuki bilmiyordu ki bugünkü tüm kaldırımsal kabalığımı ona gerçekten göstersem insanlar onunla kaldırım taşlarını ayırt edemezlerdi. Yüzüne bile bakmadım, hızlıca çektim yürüdüm. Bankamatiğin önüne geldim,sıra vardı. Bankamatik ile bütünleşmiş bir kişi dakikalarca bir şeyler yapıyordu fakat kimse anlamıyordu ne yaptığını. Borsacı ayak takımından biri olabileceğini düşünüp biraz kızacaktım fakat yanıma gelen şehla gözlü bir genç kız tüm sinirimi kemiğin iliğini "hüpletir" gibi çekti aldı bünyemden. Burnunun biraz eğri gibi olması su gibi yüzünün güzelliğinden bir şey eksiltmiyordu. Kız, saçını başını düzeltme aşamasına gelmişti ki para çekme sırası bana gelmişti.

Diğer, ara çarpışmalar kayda değer değildi. Fakat en sonuncusu ilginçti. Ucuzluk pazarına, ucuz kitap var mı acaba, diye girdim. Birkaç dakika sonra, tencere tabak da bakarken, otuz yaşlarında bir kadın göz göre göre geldi çarptı bana. Evet, görerek ve hızlıca çarptı. Gözlerini kısarak bakarken, 3-4 saniye yapışık gibi durduk, vals eder gibi. Ben öyle hemen gevşemem,sol gözümü ve kaşımı ve burnumu biraz yukarı kaldırıp 3-4 saniye baktım kadına. Kaldırımdaki yaşlı teyze kabahatli olmasına rağmen o kadar laf düzmüştü bana fakat artık o an, vals eder gibi durduğumuz kadına kendimi ezdirmeyecektim. Bakışlarımla onu kontrol altına aldım. Dördüncü saniyenin sonunda, kadın, mahcupça ve safça gülümseyerek özür diledi benden, ve kasalara doğru yöneldi. Evet, kendimi ezdirmedim, bu, gözleri her an cadaloz olabileceği imajını veren kadına.

Evimin yakınlarındaki, her zaman gittiğim süper markete gittim. Kasadaki kız beni tanıyor; yakasındaki isimlikten ben onun ismini biliyorum, o da benim ismimi kredi kartımdan biliyor. Ufak tefek bir şeyler aldıktan sonra kasada sıra beklerken sigara dolabının altında bir etiket dikkatimi çekti. Telefon kontur kartlarının altında bir etiket. Etikette "TURKCELL'DEN HERKESE 250 KONTÜR KAZIK" yazıyordu. Kıza gösterdim bu etiketi, gülmekten yerlere yattı, yarım saat kendine gelemedi. Çok sıra bekledik. En son bir başka personel geldi de “ONUŞ” kelimesini “KAZIK”ın yanına yapıştırdı .Fakat çok sıra bekledik.

Etiketler :

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank