content 1977 Trabzon doğumluyum/evli ve bir çocuk annesiyim. yerel bir gazetede ve İnternet bir edebiyat dergisinde yazılar yazıyorum. k.t.u mezunuyum.
28 Eyl

Bu Din Kimsenin Tekelinde Değil!

İslam; gerçeğe bağlanmak ve gerçek olanla daimi yaşamaktır. Yaratılan her şeyi kabul etmek, yaratılana yaratandan ötürü saygı duymak ve yanmaktır,

yakılmaktır, sevgisinden. İslam’ı anlatmanın en doğru yolu Kuran’dan geçer ve Kuran’ın doğru anlatılması ve anlaşılmasından da tabii ki.

Her olaya ve olguya şartlarıyla eşlik eden hükümler birliğinin, zamana ait içtehatları yapılmadan, konuşulmadan hayata işlenmeye kalkılırsa, yanlışlar ve kargaşalar başlar. Bu kargaşaların bizleri getireceği anlamsızlıktan kurtulmak için, bir araya geliş olgusunu yaşamayı unutmamak lazım. Bağdaştırıcı ve bağlayıcı esasların gelişi güzel söylenmesi, aklı ve kalbi de karıştırır.

Dinini yaşamak isteyen bir kul, eleştirilere maruz kalırsa,  ibadet içinden çıkılmaz bir denklem halini alır.

“Çaresizlik sarstı benliğimi

Zamanın zaaflarına dayanan ellerimde

Sesler boğuyor ruhani anlarımı

Susun artık haykırmak zor geliyor kendime!

Durun artık gelmeyin üzerime!” AYSUN GÜL

Kurallarının netliğini Muhammed"(s.a.v)" ve Kuran’ın ışığında yaşamayı esas aldığını söyleyen beyinlerde ki birlik, esas olanı kendine göre değiştirmeye ve anladığı şekilde uygulamaya başlarsa,  kimse gerçek olanı gerçek özgürlüğüyle yaşayamaz.  İçinde bulunduğumuz çağın, amansız hastalığı da budur.  İlme ulaşmak kolay, lakin ilme ulaştıracak yollar öylesine karmaşık ve bulanık ki,  yönler ve kimlikler çığlık çığlığa psikolojik endişeler, içindeler.  Hazıra konduğumuzu söylediğim bu zamanın, çalkantılı anlarında İslami varlığı koruyarak çıkmak adına yaşanılan, İslam’ın kolaylıktan çok zorlaştırıldığını söylemekten kendimi alamıyorum.

Bir avuç bilgisi olan hocayım diye yaslanıyor halkın tertemiz kalbine.  Mezhebi anlayış farklılıklarının kolaylaştırıcı anlatımlarını işlerine geldiği gibi anlatan bu hoca tasviri taşıyan zihni kopuk zihniyetsiler toplumu da kırk parçaya bölmekten başka bir iş beceremiyorlar. Asıl olanı yaşamak ve yaşatmak onların göreviymiş gibi etrafındakilere emirler yağdırarak hem ceplerini hem akıllarını hem de kalplerini çalan bu hadsizler cemaat anlayışını sahih olmayan hadislerle yanlış tanımlamaya kadar cüret edebiliyorlar.  Kıyamet gününde cemaati olmayanlar cennet ehlinden değildir diyenlerin akliyatından şüphe ederim.

Ümmet bilinci oluşan bir Müslüman’ın böylesi bir güruhu, doğruymuşçasına anlatması ve insanımızın kalbi zaaflarını kullanması, ne kadar kötü ve ahlaksızca bir anlayış. Hocalık vasfına yakışmayacak, etrafında müridim dediği insanlardan, topladıklarıyla zenginliğe adım atmış bu zavallıların, nasıl cevap vereceklerini merak ediyorum! yaratana ve elçisine. Toplumunda ki inanma ihtiyacını bu hale getiren bu zihniyetlerden, uzak durmamız gerektiğini anlamayan sürü zihniyetine de, hayret ediyorum.  Dualarında bile Peygamber ve Sahabe’den önce şeyhlerinin adına ettikleri dualarla başlayan, bir cemaat anlayışının ne kadar samimi olduğu da ortada.

HADİSİ ŞERİFLERLE açıklanması gereken olayları, farklı bir şekilde farklı yerlerden alarak sadece sanki kendilerine aitmiş, gibi davranıyorlar.  Araştırmadan ve incelemeden hazır bilgiye alışık olana, okuma yoksunu bir insan kalabalığını peşlerine takarak, sömüren bu ahlak zabıtalar,ı din adına suiistimali had safhaya çıkarmış durumdalar.

Hadisi şerifle açıklaması yapmak istediğimiz bir konuda söyleyeceğimiz her şey, bu kişileri dinleyenler tarafından yarıda bırakılmak zorunda kalıyor. Kendileri aklamak için kullandıkları, daha doğrusu insani acizliklerini gösterme şekilleri, Kuran’ın kuralları içinde gerçekleşince, akıl sörfe başlıyor mecburiyetten.

“Tanyeri ağartısı sırtında kalın abası

Soğuk ve sıcak karışmış bedenine sinsice,

Üzerinde ayetlerden aşk yazılı,

Kabe’ye dönük feryatlara asılan bin bir çığlık.

Secdede küstahça toprağa akıyor

Dinmeyen bir ateş yakıyor ensesinden.” AYSUN GÜL

Küçük bir çocuk bile, Allah kavramını öğreneceğim diye, sorularını gerçekçi süreçler de, gerçek sözler de anlatabilme kabiliyetine sahipken, bu kimliklerin tutarsızlığına inanmakta güçlük çekiyorum. Bir örnekle söylemek istediğimi açıklamak istiyorum; Geçenler de bir sohbette esnasında, herkes çocuğunu anlatıyor ve çocuklardan biri annesine, anne sürekli neden Allahtan değil de, peygamberden bahsediliyor? diye bir soru soruyor. Çocuğun kafası karışık annede şaşırıyor, ama her zaman ki basit cevaplarla anlatıyor, “O Allahın elçisidir, deyip geçiştiriliyor. Yada Allah’ı anlatırken yaratan ve yaratılan arasındaki ayrımı yapamıyor. Peygamberi insan olmaktan çıkarıp, her yaptığını Kuran’a bağlamakta ayrı bir gariplik. Yaratandan başkasına üstünlük veren bu anlayışın, hassasiyetine dokunmak istemezdim, ama yetmedi bu dengesiz ve gereksiz davranışlar artık.

“Dudaklarımın ıslak ucunda sen varsın, ey siyaha bürünen

Yastığımda düşlediğim gece yarısı vuslatım

Sen diye ağladığım seccademin üzerinde

Sarmaş dolaş sevgilisin gül kokan.” AYSUN GÜL

Dinin bu noktada edebiyatı olmaz, ya kurallar vardır, yada yoktur. Var olanı da var gibi yaşayacağımıza; içinde var olanı da, yokluğa sürüklemek ne cesaret! Peygamber ayrılıklara karşıyken, yıllar öncesi başlayan gruplaşmaların sonu gelmeyen aykırılığı,  kaosun ta kendisi bence. Bir sürü mezhep, mezhepler dışında grup, gruplar dışında cemaatler ve onların dışında Kuran içinde yaşanan farklı düşünceler.

Çocukken oluşan bu kavramların,  bir süre sonra çocukta nasıl ikilem yaratacağını bilemeden! onu yokuş aşağı itmeye kimsenin hakkı yoktur. Allah’ı cehennem ateşi mantığıyla anlatanlar, kendilerine artık gelseler iyi olacak bence. İslam düşmanlarının yapmadığı, yapamadığını bu dine olmayan düşüncelerle anlam vermeye çalışanlar, daha çok zarar veriyorlar.  Bir bencilliğin mahsulüdür, bu kayıtsız bilgilendirme. Yıllarca eski zihniyetin bizlere öğrettiğini, bizde gelecek nesillere yüklüyoruz, “İnadına yapar gibi!” Ben dinimi, Kuran ve Peygamber çizgisinde yaşamak istiyorum diye haykırdığımda önüme çıkarılan mezhep farklılıkları ve diğer vs’ler yüzünden, yaşamakta güçlük çekiyorum.

“Sevgi ırmağında şeytan taşlamak istemiyorum

Başımdan alın bu sancıyı

Kalbimde sakladığım can yaralarımı

Vurun gitsin ırak diyarlara

Gelmemek üzere gidişlerine

Dönmemek için, bir daha ki sefere” AYSUN GÜL

Sırf bu dinin peygamberine yaratıcı tavrıyla yaklaşanlara sormak istiyorum!  Kuran’ı açıp bir kereliğine baktılar mı ne diyor? Peygamber için.  “O, onun kulu ve elçisi, benden başka ilah yoktur, Muhammed benim temsilimin temsilcisidir. Onun ahlakını Kuran üzere ben yarattım”, diyor. Ama öyle bir vesvese var ki Müslüman kimliklerin beyninde; Yaratan’ın, ona inanmayan bana inanmaz sözünü bile, o ve ben yan yanayız, aynıyız anlamına sokmalarına, akıl sır ermiyor. Oysaki ona inanmak dediği seçtiği elçinin anlattıklarıyla ilgilidir.

Kuranın hükmü değerleriyle ilgilidir.  Her ayetin başında ve sonunda o her şeyi bilir ve görür diyen Yaratıcı, Kabe’ye gidildiğinde bile, peygamber aşkıyla değil, Allah aşkıyla gidilmesi gerektiğinin altını da çiziyor. Allahın adı anıldığında kimse ağlamıyor, Kuran’ın meali okunduğunda kaç kişi heyecanlanıyor? Peygamber kavramını kaç adımda yaşıyoruz?  Kafamızda nerelere kadar büyütüyoruz? bunu bir muhasebe etmemiz lazım.

“Siyahtan örtüyü aç başından,

Bağrı yanık peygamber çiçeği.

Yedi kere dönsem, yedi kere ölsem senin uğruna

Sav etsem, tav olsam çağrına

Hira’dan akan bir nehirdir,

durmadan ve tükenmeden açan bağrıma.”

Lafın özü,  ne yazarsam yazayım! bu konudaki tepkilerden kurtuluş yok. Ne dersem deyim, herkes bildiğini okuyor ve yazıyor. Ben empati yaparak bunu anlatmaya çalışıyorum amam karşıdan empati yerine, hakaretpati geliyor. Kim ne derse desin ben bunu dini kuran ve hadisleri okuyarak yaşacağım ve hayatımda uygulayacağım.

İhtiyacım oldukça din adına yaşayan mezhep imamlarının ve Allah dostlarının söylediklerine bakacağım. Bundan sonra bu dini zorlaştıran ve din kavramına ve İslam kavramına anlamlar vermeye çalışanlarını sadece dinleyeceğim ama uygulamayacağım söylediklerini. Bu din kimsenin tekelinde değil. Üç maymunu oynamaktan vazgeçmek gerektiğini, hayatıma işleyeli çok oldu.

Selam ve dua ile

Etiketler : , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

3 Kere Cevaplanmış to “Bu Din Kimsenin Tekelinde Değil!”

  1. 1
    ibrahimi Feyzullah Says:

    Aysun Hanım, güzel bir mevzuya işaret etmişsiniz. Lâkin,
    başında "Hz." veya sonunda "(s.a.v)" olmayınca tek başına "Muhammed" biraz olmamış gibi. Yazılarınızın ve iyi niyetinizin berdevamlığını diliyorum.
    şukren!

  2. 2
    AYSUN GÜL Says:

    merhaba İbrahim bey, ben bilerek koymadım, ama peygamberimizin adını yazarken, bile salavat getiren biriyim. Bundan emin olabilirsiniz. Sadece yazım da anlatmak istediğime işaret etmek adına, bunları koymadım.Siz de bilirsiniz, niyetler önemlidir.
    Peygamberimizi dilde değil gönülde yaşayanlardanım.
    Ama bunu farketmeniz yazının da içeriğini biraz anlamış olmanızı ortaya koydu.
    teşekkürler.

  3. 3
    Tarık TORUN Says:

    Öncelikle tebrik ederim!

    Şiirsel bir üslupla deneme mantığıyla yazılmış güzel bir yazı,
    Hz.Peygambere yakışır biçimde derin ve emek verilmiş yoğun çalışma,
    Didaktik unsurlarla beraber, akıcı bir üslup okuyucuyu sürükleyip bilgi sunmaktadır,
    selam,saygı ve dualarımla efendim....



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank