content

07 Eyl

Batının Sevimli Ayıcığı

ABD ordusu Vietnam'dan sonra ciddi bir savaşa katılmamıştı. Vietnam'da görev yapan askerler bir bir yerini tecrübesizlere terk ediyordu. Birinci Körfez Savaşı kısa sürmüş ve yeterli tecrübe elde edilememişti.

Ordunun tatbikatlarla eğitimi hem çok gerçekçi olmuyor, hem de pahalıydı. CIA, FBI, MOSSAD ve Pentagon kafa kafaya verdi. Uzun sürecek bir savaş planı yaptı.

İslam'ın itibarı zayıflatılacak, Filistin davasına zarar verilecek, Yahudileri masumlaştıracak, petrol ve diğer madenlere sahip olunabilecek. Rusya, Çin ve Türk Cumhuriyetlerine komşu olacak, Türkiye'nin İslam topraklarındaki etkinliğini zayıflatacak bir proje üzerinde mutabakata varıldı.

DAVID'E PİYANGO

Önce Afganistan, sonra da Irak işgal edilecek. David Rockefeller'in kapısı çalınır. ABD'nin sembol binalarından ikiz kulelerle ilgili planlar aktarılır. David çok mutludur. 1960'da başlayıp 1973'de faaliyete giren ve fiber alt yapısı olmayan, asansör teknolojisi eski, yenileme maliyeti yüksek binası yıkılacak, ama o zarar görmediği gibi büyük paralar kazanacaktır.

İkiz kulelerin teröre karşı sigorta eksikliği giderilir. Bina çalışanlarından sadece Yahudi olanlara haber verilir ki, o gün işe gelmesinler. Önce binanın temellerine kontrollü yıkım bombaları yerleştirilir.

İkiz kuleler, Dünya Ticaret Merkezi görevi görmektedir. Bu nedenle oraya yapılan saldırı daha da anlamlı olacaktır. İkiz Kulelerin yanı başında, 7 numaralı küçük bir bina daha vardır. Bu binada büyük şirketlerin ekonomik suçları ile ilgili dosyalar vardır. 10 Eylül 2001'de Pentagon'un 2,3 trilyon dolarının çalındığı haberleri çıkar.

Sözde Ladin, ABD tarihinin en büyük “terör” saldırısını yapar. İkiz kulelere uçak çarpar. Ama ne hikmetse bina yerle bir oluverir. Çünkü o anda uzaktan kumanda ile temellere yerleştirilen patlayıcılar devreye sokulur. Her şey kül olur, ama uçağı kullandığı iddia edilen teröristler, pasaportlar yanmaz.

Bir patlama da Pentagon'un muhasebe servisinde yaşanır. Hem pentagonun, hem de şirketlerin suçu imha edilir. Artık analarından doğmuş gibidirler. Bush ‘hesabı sorulacak' diye kükrer!

HERKÜL'DE MÜSLÜMANLARA İŞKENCE

Amerika kıtası başta olmak üzere cadı avı başlatılır. CIA'in herkül işkence uçaklarına alınan binlerce Müslüman işkencelerden geçirilir. Bir bölümü Guantanamo'ya götürülür. Şeytanın bile aklına gelmeyecek işkencelerden geçirilir.

Yapmadığı halde suçu Ladin üstlenir. Böylece Afganistan işgali başlar. Taliban yönetimi devrilir. Devlet başkanı dağa kaçar. Halen devam eden hem iç, hem de dış savaş yeniden şiddetlenir. Afganistan'ın yer altı kaynaklarının yağması başlar. Bir süre sonra Kâşif Kozinoğlu adlı bir sorun çıkar karşılarına.

Eski özel harpçi, MİT'in Asya sorumlusu Kozinoğlu, ABD'nin bölgede istediğini önemli ölçüde yapmasını engeller. Çünkü Kozinoğlu bölgeyi avucunun içi gibi bilen, yerli ve milli bir adamdır. Hakan Fidan göreve geldikten sonra kendisini başmüşavir, sonra da Asya sorumlusu yapar.

KAŞİF KOZUNOĞLU VE FETÖ

İş FETÖ'ye havale edilir. FETÖ'cüler hakkında soruşturma başlatınca Kâşif Kozinoğlu Afganistan'daki stratejik son derece görevini bırakıp teslim olur. 13 Kasım 2011'de hapishanede ölü bulunur. Bunca gelişmeden sonra yeniden açılmayı ve yeni bir otopsisi yapılarak ölüm nedenin bulunması gerekiyor. Görev ise MİT ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'ında.

İblisin veletleri namlularını Saddam'a doğrultur. Onun devrileceğinden emindirler. Zira Irak'ın FETÖ'sü pusuda beklemektedir. FETÖ örgütü ile benzer zamanlarda devreye alınan Keznizani Tarikatı, Türkiye'deki FETÖ yapılanması gibi devletin tüm sinir uçlarını ele geçirmişlerdir. Ordu, polis, asker, bürokrasi ve hatta Saddam'ın aile fertlerinin bir bölümü de Keznizani'nin kölesi durumundandır.

SADDAM'IN ORDUSU NEDEN TEK KURŞUN SIKMADI

Irak operasyonu başlar. O dev Irak ordusunda tık yoktur. Tek bir silah bile atmazlar. Çünkü Keznizani'den gelen emir bu yöndedir. Saddam'ı, ABD'ye teslim ederler. Önce kaçtığı haberleri yayılır. Sonra bir lağıma indirilip, hapsedilir. Güya izi sürülüp saklandığı delikten çıkarılmıştır. Saç baş karışmış, o güçlü liderden eser yoktur.

İtibar infazı başarılıdır. Sıra onu ortadan kaldırmaya gelir. Başında Kürt bir başkan olan ve Şii yargıçlardan oluşan mahkeme kurulur. 27 Mayıs'ın celladı Salim Başol'un “sizi buraya tıkan irade böyle istiyor” dediği gibi, Saddam'ı deviren irade, kalemi Kürt ve Şiilere kırdırır. Çünkü daha sırada Suriye, Libya, Yemen, Somali, Nijerya, Arabistan, Yemen, Türkiye gibi ülkeler vardır.

DAEŞ VE EBU GUREYB

Buraları işgal veya zayıflatıcı bir manivelaya ihtiyaç vardır. MI6 ve CIA bir araya gelip, DAEŞ adlı bir musibet meydana getirir. Tutuklu Sünnilere, Ebu Gureyb'de yaptıkları alçak işkence ve tecavüz videoları izletilir. Hep aşağılanırlar. Sonra içlerinden hain olmaya müsait olanlar seçilip DAEŞ kurulur.

Kinlenen gençler arasına giren ve kendini “halife” ilan eden ajan, adında İslam, Irak ve Şam geçen bu örgütün başına getirilir. Dünya çapında sözde Müslüman cahil tipler toplanır. Şii Irak yönetimi bir yandan Sünni Cumhurbaşkanı yardımcısına savaş ilan eder, diğer yandan da Musul, Felluce ve Ramadi gibi şehirleri terör örgütü DAEŞ'e teslim eder. Bu sayede DAEŞ büyük bir para, silah, mühimmat ve petrole sahip olmuş olur.

MI6 VE CIA MAHÇUP OLMASIN

Guardian gazetesinin 2015'deki haberine göre Bherlin Gildo adlı İsveçli gazeteci, DAEŞ'e yardım etmekle suçlanır. Gilda yargılandığı Londra'daki mahkeme heyetine, DAEŞ'i Irak'ın işgali sırasında, İngiliz dış istihbarat teşkilatı MI6 ile CIA'in kurduğunun belgelerini sunar. Mahkeme, “sürecin istihbarat örgütlerinin mahcup düşmesine yol açar” diyerek dosyanın düşmesine karar verir.

Sunday Express gazetesi, ABD güçlerinin, İngiliz Hava Kuvvetleri'ne ait SAS (Spacial Air Service) askerlerinin, IŞİD kıyafetleri ile DAEŞ saflarında savaşırken yakalandığını yazar.

Bununla da kalınmaz, bu kez İngilizler aynı şekilde, Amerika askerlerini DAEŞ için savaşırken yakalar. Almanlar da suçüstü olur. İsrail ise DAEŞ'in önünü açıcı bombalamalara katılır. DAEŞ militanlarını İsrail'e götürüp tedavi eder. Zaten DAEŞ safına katılanların çok büyük kısmı, Avrupa ülkelerinin vatandaşlarıdır. Müslüman olmayan, genç Avrupalı kızlar bile gitmiştir.

Dünyayı “DAEŞ'le savaşıyoruz” diye aldatanlar suçüstü olmuştur. İngiltere Savunma Bakanı Michael Fallon her zaman olduğu üzere suçlarını kabul etmek yerine pişkin bir şekilde, "Bizim eylemlerimiz, teknik takip ve gözetim yeteneklerimiz diğer ülkeleri Suriye'deki bu çatışmalardan kurtarmak içindir'' der.

DAEŞ, FETÖ ve PKK ile işbirliği yaparak Türkiye'ye saldırır. Türkiye ise DAEŞ'le mücadele eden tek ülkedir. Buna rağmen, Türkiye'nin DAEŞ'e yardım ettiği yalanlarını servis ederler. Üstelik FETÖ elemanları, CHP'li milletvekili ve Cumhuriyet gazetesi ve yöneticisi Can Dündar da bu pis iş için kullanılır.

HEPSİ BİRDEN AYAKLANDI

Türkiye, Suriye'ye girip PYD ve DAEŞ'i temizlemeye başlayınca; ABD, İngiltere, Fransa, İsrail, Almanya ve İran hep birden ayağa kalktı.

DAEŞ'e yüksek miktarda mühimmat sağladığı ortaya çıkan İsrail'in askeri istihbarat şefi Tümgeneral Herzl Halevi, “İsrail, Suriye'deki durumun DAEŞ'in yenilmesiyle sona ermesini istemiyor” açıklamasında bulunur. İsrail'in devlet stratejilerini belirleyen kurumu Begin-Sedat Stratejik Araştırmalar Merkezi'nin direktörü Prof. Efraim İnbar ise “DAEŞ'in yıkılması stratejik hatadır” dedi.

Fransa'nın terörle mücadeleden sorumlu başsavcısı François Molins, DAEŞ'in Irak ve Suriye'de askeri alanda gerilemesinin, Fransa'nın geleceği açısından iyi olmayacağını söyler.

İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Behram Kasımi, Türkiye'nin DAEŞ'le mücadelesini, Suriye'nin toprak bütünlüğü ve egemenlik haklarına saygısızlık olarak niteler.

Siyonist ABD medyası, Fırat kalkanı için “istila” diyecek kadar alçalırken, Alman basını Türkiye “Suriye'deki savaşı öngörülmez kılıyor” diye yazdı.

Almanya Dışişleri Bakanı Frank Walter-Steinmeier ise “Türkiye'nin sınırlarını koruma hakkı var, ama uzun süreli bir operasyon yürütmekten kaçınmalı…” diyerek, DAEŞ'ten yana olduğunu gösterdi.

İngiltere'nin yeni Başbakanı May, Dışişleri Bakanlığına "PKK'ya çok fazla sempati duyuyorum” diyen Boris Johnson'ı getirdi. İki gün önce ise, İngiliz bakanların medyaya konuşması ve demeç vermeleri yasaklandı.

Anlayacağınız bunların hiçbiri DAEŞ'le mücadele falan etmiyor. Aksine destek veriyorlar. Tıpkı PKK, PYD, DHKP-c ve FETÖ'ye destek verdikleri gibi. Yeter ki, Türkiye güçlenmesin, ayağa kalkmasın, etkin olmasın. Diz çökmemiz için canla başla çalışıyorlar. Bunu bir de Gezi kalkışmasında CHP'ye armağan edilen, Düke Üniversitesi mezunu, IMF ve Dünya Bankası elemanı, Hıristiyan Böke ile içimizdeki Che Guevaracılar anlasa.

Her şeyi bilirler, ama sahiplerinin işine gelmediği için onların da işine gelmez.

Etiketler : , , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank