content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

26 Şub

28 Şubat Darbesi

28 ŞUBAT DARBESİ

28 Şubat 1997’de toplanan MGK’dan bir hafta öncesinde medya organları büyük bir nizam içinde, MGK toplantısında şu kadar gün kaldı, saat kaldı diye büyük bir heyecan oluşturmaya başlamışlardı. Ama büyük ölçüde de verilen görevlerini başarıyla yerine getirdiler. Toplanan MGK çok uzun sürmüştü. Sonradan anlaşıldı ki, toplantının bu kadar uzun sürmesinin temel sebebi Erbakan Hocanın ikna edilmeye çalışılması olmuştur. Konu hakkında hazırladığı kitaba Tuncer Çetinkaya “En Uzun Şubat” adını vermiştir. Belki de en uzun Şubat yerine En Uzun Şubat günü demek, günün mana ve önemine mutabık düşecektir.

Mithat Paşa’nın padişah Abdülaziz’e karşı öncülük ettiği darbenin de 30 Mayıs 1876’da gerçekleştiği dikkate alındığında günümüzde kullanılan takvim itibarı ile, 28 Şubat 1997, 12 Mart 1971, 27 Mayıs 1960, 10 Temmuz 1908, 12 Eylül 1980 darbeleri ile birlikte neredeyse hemen ayların yarısına bir darbe düşmektedir. Belki bazıları, ağzınızdan yel alsın geriye kalan altı ayda ir darbe olmadığına göre “bundan sonra da o aylarda mı olacak” diye de kaygı ile düşünebilir. Tarihi gelenek itibarı ile çokta haksız sayılmaz.

28 Şubat darbesi taraftarlarınca “süreç” diye adlandırılmıştır. Süreç ise sözlükte: “Aralarında birlik olan veya belli bir düzen veya zaman içinde tekrarlanan, ilerleyen, gelişen ve hareketler dizisi, vetire” diye açıklanmıştır. Darbeden bir yıl sonra Genelkurmay Başkanı olan Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun “28 Şubat bin yıl sürecek” şeklindeki oldukça havalı ve iddialı açıklaması da dikkate alındığında 28 Şubat’ın bir kereye mahsus olup biten bir darbe olmadığı da teslim edilmelidir.

Uzun tarihine rağmen hiçbir darbe, doğrudan darbeyi yapanlar ve onların destekçileri tarafından “darbe” diye adlandırılmamıştır. Darbeciler, zaten ülkeyi yönetme hakkının doğrudan kendilerini ait olduğunu bildikleri için mi bu kavramı kullanmazlar? Çünkü TDK sözlüğüne bakılacak olursa darbe kelimesi; “Bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükümeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi değiştirme işi…” Görüldüğü gibi TDK sözlüğü oldukça tedbir bir açıklama getirmiştir. Türkiye gerçeklerini dikkate almıştır. Hükümeti demokratik yoldan devirmeyi de “darbe” olarak adlandırmıştır. Oysa dünyanın neresinde demokratik yoldan seçimle devrilen hükümetlerin gidişi için darbe kavramı kullanılır ki? Belli ki bu tarifte bir tedbir siyaseti belirleyici olmuştur.

Halbuki normal dönemlerde silahlı örgüt kurarak, hükümeti zor kullanarak görevini yapmaya engel olmaya çalışmanın cezası idamdır. 12 Eylül darbesinden sonra çok sayıda insan, bu suçlama ile hem de hükümeti görevini yapmaktan alıkoyan değil doğrudan bir güzel deviren darbeciler tarafından, idam edilmiştir. O dönemde yakalananların kaç adamı kaç silahı var, mühimmatları yeterli midir diye sorulmamıştır bile. Şimdi ortaya çıkan darbe planları sebebiyle, bu malzeme ile, bu kadar insan ile, yalnızca birinci ordu ile darbe mi yapılabilir diye aleme akıl verenler o dönemde bu idamlar yapılırken aynı mantık kurgulaması içinde değillerdi.

28 Şubat 1997 darbesi, “bir MGK kararları” olarak şekillendiği için diğerlerine göre kısmen en azından şekil açısından farklılık göstermiştir. O dönemde Erbakan Hoca’nın Başbakanlığında Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi Koalisyon Hükümeti işbaşındaydı. Koalisyonu oluşturan Refah Partisinden yalnızca Başbakan sıfatı ile Erbakan Hoca MGK toplantısında vardı. Erbakan Hoca’nın bu kararları imzaladığı da tartışma konusu olmuştur. MGK toplantısını takip eden günlerdeki siyasal tartışmalara bakılırsa Erbakan Hoca kararları imza etmemiştir. Dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın görüşleri de bu doğrultudadır. Ahmet Taşgetiren’in “Savunan Adam” diye Erbakan Hoca’nın bu tutumunu takdir eden yazısı da bu kanaat doğrultusunda bu içerikte bir yazıdır. Ancak daha sonra Başbakan sıfatıyla Erbakan Hoca’nın gereği yapılsın diye söz konusu kararları TBMM’ye ve ilgili bakanlara sevk etmesi onunda bu kararları imzaladığı şeklinde yorumlanmıştır.

MGK kararları 18 maddeden oluşmuştur. İrticanın arttığı, rejimi tehlikeye düşürdüğü bua çare bulunması vurgusuna bağlı olarak, “İlköğretimin kesintisiz olarak 8 yıla çıkarılması, irticai yayın yapan yayın organlarının engellenmesi, irticai kuruluşların (vakıf/dernek) engellenmesi” gibi maddelerden oluşmuştur.

MGK kararları gerçekte kurulun asker üyelerinin (ve elbette Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve kurul üyesi DYP’li bakanların) isteklerinden oluşmuştur. Asker üyeler doğrudan kendilerinin yetki ve görev alanlarına girmeyen konularda, kendilerinin amiri konumundaki seçilmiş hükümeti ve özellikle onun Başbakanı Erbakan Hoca’yı aşağılayarak ve zorla onun eliyle bu kararları uygulatmak istediler.

Ancak Erbakan Hoca MGK kararları için ipe un sermeye başlayınca ortağı olan DYP milletvekillerinin bazıları ayartılarak hükümetin yıkılması sağlanmıştır.

İlköğretim sekiz yıla ve kesintisiz olarak çıkarılmıştır. Bununla İmam Hatip Liselerinin ortaokul kısmı ortadan kaldırılmıştır. Bir yıl sonra YÖK aldığı bir karala İHL mezunlarının Üniversiteye girmelerini engellemiştir. Günümüzde bütün çabalara rağmen İHL’lerin üniversiteye girebilmelerinin önündeki katsayı engeli kaldırılamadığı gibi, İlköğretimin kesintisiz sekiz yıllığı da tartışma konusu bile olmaktan çıkmıştır. 28 Şubat darbesinin eğitim alanındaki hedefleri bu yönü ile tutmuştur. Bin yıl süreceği bilinmez ama şimdilik sürmektedir.

28 Şubat darbesi ile birlikte, darbecilerin en çok yüksek yargı organlarında etkili oldukları görülmüştür. Yüzbaşı rütbesindeki 30-35’lik genç subaylar 60 yaşını geçmiş anlı şanlı hukukçulara hukuk birifingleri vererek onları nizama sokmuşlardır. Darbeci anlayış büyük ölçüde yüksek yargı organlarında devam etmektedir.

28 Şubat darbesi ekonomi alanında da büyük ölçüde etkili olmuştur. Darbeye verdikleri destek sebebiyle her gazete tv sahibine bir banka kurdurulmuştur. Kurulan bankalar eliyle hortumlanan paraların miktarını bile artık hesap edebilmenin imkanı kalmamıştır. Türk ekonomisine olağan üstü bir yük kalmıştır. 28 Şubat darbecileri hem bununla hem de o bankaların asker yönetim kurulu üyelerinin her türlü yasal takibattan kurtulmasını temin eden becerileri ile de övünmelidir!

İslami hassasiyetleri ile bilinen toplum kesimlerine olağan üstü baskılar yapılmıştır. Sorgusuz sualsiz binlerce insan çalıştıkları işlerinden atılmıştır. Özel iş yerlerine kadar vatandaşların milyonlarcası fişlenmiştir.

Darbenin hukuk alanındaki etkisi daha belirleyici olmuştur. Darbe öncesinde Ankara Sincan’da oynanan bir tiyatro sebebiyle öğrencilere beşer-onar yıllık hapis cezaları verilmiştir. Tiyatro Filistin’le ilgilidir. Liseli gençler de rol gereği Filistinli çocuklar gibi İsrail araçlarını taşlamaktadır. İsrail’de yakalanan çocuklar dayakla birkaç aylık tutuklulukla paçayı kurtarabilirken, Ankara’daki çocuklar yalnızca rol gereği bile olsa İsrail araçlarını taşladıkları için bu ağır cezalara çarptırılmışlardır. İsrail’de bile görülmeyen bir İsrailci hava Ankara’da görülmüştür. Bir gazeteci Nureddin Şirin Lübnan Hizbüllah önderlerinin posterlerini temin etmek ve üye olmak suçlaması ile 17 yıl hapis cezası almıştır. Bütün bu kararlara imza atan şahsiyetler halen daha “hukukçu” kimliğini taşıyabilmektedir.

12 Eylül darbesi döneminde İsrail Kudüs’ü başkent ilan etmiştir. 12 Eylül darbecileri bu kararı kabul etmedikleri gibi Türkiye’nin İsrail’le olan ilişkilerini en alt düzeye indirmişlerdir. Türkiye’nin İsrail’le halen en kötü ilişkilerinin sürdüğü AKP Hükümetleri döneminde bile Türkiye’yi İsrail’de (alçak bir koltukta oturtulsa bile) bir büyükelçi temsil ederken 12 Eylül darbecileri bu temsili katiplik düzeyine indirmiştir. Elbette bu durum 12 Eylül darbecilerinin iyiliğinden çok 28 Şubat darbecileri üzerindeki İsrail etkisinin boyutlarını göstermektedir.

28 Şubat darbesinde Refahyol Hükümeti yıkıldığı gibi Birifingle takviye edilen yüksek yargı kararı ile ve sudan bahanelerle Refah Partisi kapatılmıştır Erbakan Hoca ve çok sayıda siyaset arkadaşına yasak getirilmiştir. Dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı R. Tayip Erdoğan, Ziya Gökalp’e ait bir şiiri okumaktan mahkum edilmiş ve mahkeme kararı ile görevinden alınmıştır.

Ancak bütün bu uygulamaların yapıldığı dönemde, darbe döneminde İç İşleri Bakanı olan Murat Başeskioğlu daha sonra AKP’de milletvekili ve bakan olmuştur. Halen hak ve özgürlükleri genişletmek için uğraşan AKP’de milletvekilliğine deva etmektedir.

K A Y N A K Ç A

1-Abdullah Yıldız, 28 Şubat Belgeler, Pınar Yayınları, İstanbul 2000.

2-Hakan Akpınar, 28 Şubat Postmodern Darbenin Öyküsü, Birharf Yayınları, İstanbul 2006.

3-İnönü Alpat, Hamamböcekleri, Ateştopu ve Askerler 28 Şubat Sürecinde Türkiye, Mayıs Yayınları, İzmir 1999.

4-Mustafa Erdoğan, 28 Şubat Süreci, Yeni Türkiye Yayınları, 2000.

5-Nazlı Ilıcak, 28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik, Birey Yayıncılık, İstanbul 1999.

6-Nevzat Bölügiray, 28 Şubat Süreci/Süreç-Refahyol Dönemi, 3 C, Tekin Yayınevi, İst. 1999.

7-Ömer Lütfi Mete, 28 Şubat’tan Şemdinliye Derin Çeteler, Profil Yayıncılık, İstanbul 2009.

8-Talat Turhan, 27 Mayıs 1960’tan 28 Şubat 1997’ye Devrimci Bir Kurmay Subayın Etkinlikleri, Sorun Yayıncılık, İstanbul 2001.

9-Tuncer Çetinkaya, En Uzun Şubat, Kaynak Kitaplığı, İstanbul 2005.

10-Şevket Kazan, Öncesi ve Sonrası ile 28 Şubat, Beşinci Baskı, İstanbul 2004.

11-Yavuz Donat, Öncesi ve Sonrası ile 28 Şubat, Bilgi Yayınevi, Ankara 1999.

Etiketler : , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank