content

24 Tem

Yeni Anayasada Diyanet

Yeni bir anayasa hazırlığı var. TBMM’de Anayasa Uzlaşma Komisyonu kuruldu ve BDP’nin dil konusundaki itirazı kaydı sonrasında verilen arayı saymazsak, aralıksız olarak çalışmalarına devam ediyor.
***

Yeni anayasa yazımında sorun oluşturacak kimi temel maddeler şunlar olacaktır: 1) Anayasa’nın başlangıç metni. 12 Eylül Anayasası’nda bu başlangıç metni ince ayar bir faşizan metindir. Yeni bir anayasada böyle bir başlangıç metnine gerek olacak mı? 2) Kürtlerin ve Kürt dilinin durumu. 3) Anayasada değiştirilemeyecek hükümler bulunacak mı? 4) Diyanet İşleri Başkanlığı ne olacak? 5) Zorunlu din dersleri (aslında şimdi din ahlakı adı altında din dersi yapılmaktadır) ne olacak? 5) Milli Güvenlik Kurulu ne olacak? 6) YÖK ne olacak, vb.

Bunların her biri uzun konular.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nı ele almaya çalışacağım.
***

12 Eylül Anayasa’sının Diyanet İşleri Başkanlığı maddesi şöyle diyor: “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanunda gösterilen görevleri yerine getirir”.
***

Mevcut anayasanın birçok maddesinde olduğu gibi bu 136. madde de tam bir korporatist anlayışın ürünü. Bir kurum, hele ki bir dini kurum, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalacak (haydi, buraya kadar tamam diyelim), ama laiklik ilkesi doğrultusunda davranacak! Laiklik bir siyasi görüş, hatta felsefi boyutu olan bir düşünüş değil mi? O halde Diyanet, nasıl siyasetin dışında kalıyor?
***

İkincisi, devlet eliyle örgütlenen bir dini kurum, nasıl milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinebilir ki? Tersine, tek bir inancın devlet eliyle dayatılması, toplumda doğal olarak bulunan farklılıkların özgürlüğünü boğmak değil midir? Toplumu tek tip olmaya zorlamak değil midir?
***

İşin gerçeği şu: Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş temelinde bir de korporatist harç var. Kaldı ki bu harç, İttihat Terakki döneminde atılmış olup Ziya Gökalp tarafından da Emile Durkheim üzerinden bir aşırtmacılıkla formüle edilmiştir. Korporatizm, genel olarak, toplumu devlete çeşitli meslek örgütleriyle bağlı ve tabi kılmaktır diye tanımlanabilir. Bu yolla sınıfsız ve kaynaşmış bir toplum yaratmak iddiası, aslında tek tip bir toplum oluşturmanın bir başka ifadesidir. Ve her şey devletin çıkarı, birliği ve yaşatılması adına tabi kılınmıştır. Sendikalar, meslek örgütleri, kooperatifler vb.
***

Mussolini İtalya’sından kopya edilen bu faşist harç, Türkiye Cumhuriyeti’nde Taha Parla’nın deyimiyle solidarist korporatizm olarak yer alır. Yani tam olarak faşist İtalya biçimine sahip olmayıp toplumdaki farklılıkları dayanışmacılık adı altında devlete bağlamayı amaç edinen bir tür halkçılık diyebiliriz. Her ne kadar Türkiye’deki ekonomik ve siyasal gelişmeler sonucu 1930’ların bu anlayışı pratikte gerilemiş olsa da, özellikle hala yasaların ‘ruhunda’ korporatist anlayış yer almakta.
***

Diyanet kurumu için bu korporatizm meselesini anlatmanın gereksiz olduğunu söyleyenler çıkabilir. Bence Türkiye Cumhuriyeti devletinin toplumla kurduğu ilişkinin odak noktalarından biri de korporatist anlayıştır.
***

Anayasanın kısa tanımlarından biri de, toplumla devlet arasındaki sözleşmedir. Anayasa, bu ilişkinin niteliğini belirtir. 1924’ten beri Cumhuriyetin bir kurumu olarak Diyanet’i kurmaktaki amaç nedir? Devletin dini kontrol etmesidir. Çünkü bu devlet, toplumu kendine bağlı, tabi ve kendine hizmet eden bir yapı olarak görmekte. Bunun en açık formülasyonu da şöyle: Devlet toplum için değil, toplum devlet için vardır. Veya devlet olmasa, toplum olmaz. Önce devlet vs.
***

Şimdi bir yandan demokrasiden bahsedip bir yandan da Diyanet İşleri Başkanlığı’nı tekrar yeni anayasa sokmak bağdaşır bir görüş müdür?
Cumhuriyet devletinin laik olduğunu ve olması gerektiğini söyleyenler; laik bir devlette Diyanet’e yer olur mu? Peki bu laissistler, Cumhuriyetin değerlerini savunanlar neden devlet bünyesinde kurulmuş Diyanet kurumuna karşı çıkmıyorlar? Çünkü onların devletçi korporatist görüşleri gereği devletin toplumu kontrol etmesi gerekir. Nitekim en Atatürkçü darbeciler Diyanet’i daha bir genişlettiler ve zorunlu din derslerini koydular.
Toplumun dini inancından devlet ne?
***

Şimdi de AKP iktidarı, elinde hazır bulduğu Diyanet kurumunu bırakın özerkleştirmeyi, daha bir merkezileştirerek, büyüterek egemenliğinin bir aracı olarak kullanmaktadır.

Etiketler : , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank