- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

Vatan Cephesi, MC ve AK Gençlik

ODTÜ’ne TÜRKSAT Uydusunun Çin’den uzaya atılışını izlemek için 3500 polis gücü ile gelen Başbakan’a öğrencilerin protestosu sonrası meydana gelen biber gazlı olayların ardından partisinin gençlik kollarının düzenlediği “Mehmet Akif Ersoy’u Anma Gecesi”nde yaptığı konuşmada: “Göğsünde iman, elinde bilgisayar o gençlik Ak Gençliktir” dedi.

Bende bu söz üzerine şöyle eskiye doğru bir yolculuk yaptım ve Menderes ile Demirel dönemlerini inceledim:

1950-1960 yılları arası tıpkı AKP gibi birkaç dönem iktidara gelen Menderes dönemindeki “Vatan Cephesi”ni duyanlarınız olmuştur. Menderes, ilerleyen iktidar dönemlerinde ekonomik, siyasal ve toplumsal koşullar Demokrat Partiyi zorlamaya başladığında bu gidişi önlemek adına yandaşlarını “Vatan Cephesi” saflarında toplamaya çalıştı. Türk halkı ikiye bölünmüştü.  DP Saflarında olanlar vatansever,  olmayanlar ise vatansever sayılmıyordu.  Bu iki grup aynı cami ve kahvelere de gitmiyordu.

Gelelim Demirel’in Başbakanlığında iki dönem yaptığı MC Hükümetine. Süleyman Demirel, Alpaslan Türkeş, Turhan Feyzioğlu ve Erbakan’ın katılımlı 1. Milliyetçi Cephe (MC) hükümeti adını alarak, bizden olanlar ‘Milliyetçi’, olmayanlar ise ‘Komünist’ yaftalamasıyla bölünüyorlardı.

Ve AKP’yi de bu konuda Menderes Hükümetine benzetiyorum. Daha önce “Dindar ve kindar genç nesil” ile 1071 yılındaki Malazgirt Savaşı sonrası kurulan ilk Türk beyliklerine atıf yaparak 2023 yılından sonra gençlere ‘evlenin ve en az üç çocuk sahibi olun ve 1071 neslini sizler yetiştireceksiniz’ diyerek 2071 yılını hedef gösteren Sayın Erdoğan acaba Menderes ve Demirel’in mi yolunu seçmiştir?

Hitler ne yapmıştı?

Hitler ise iktidara gelmeden yıllar önce ırkla ilgili fikirlerinin saplantısı içindeydi. Alman ırkının üstünlüğü düşüncesindeki politikasıyla  dünyayı ele geçirmeye yöneldi.

Üstün saydığı bu Alman ırkı nasıl bir şeydi?

Ari, sarışın, mavi gözlü ve uzun boyluydu.

Birde sözlükte ötekileştirmeye baktım, şöyle yazıyordu: “Farklı olanın düşman olduğunu ve kötü olduğunu savunmaktır.”

Irkçılık üzerine yaşanmış gerçek bir hikâye ile yazıma noktayı koyayım.

Olay 14 Ekim 1998’de kıtalar arası bir uçuşta gerçekleşiyor. Bir kadın, uçakta zenci bir adamın yanına oturur. Kadın rahatsız olur ve hostesten başka bir yer ister. Hostes yer olmadığını ancak birinci sınıf bölümde yer olup olmadığına bakacağını söyler.  Yolcularda olayı şaşkınlıkla izlerler. Zenci adam kötü durumda olmasına rağmen kadına yanıt vermez. Kadın zenci adamın yanında oturmaktan kurtulacağına sevinerek hostesin dönmesini bekler. Hostes geldiğinde kadına:  “Çok özür dilerim biraz geciktim. Birinci sınıfta bir yer buldum. Yeri bulmak zamanımı aldı, bir de bu değişiklik için pilottan izin almak zorundaydım. Pilotta: “Hiç kimse sorun yaratan bir diğerinin yanında oturmak zorunda tutulamaz, diyerek izin verdi.” Diğer yolcular gelişmelere inanamıyordu. Kadın zafer kazanmış gibi yerinden kalkmaya hazırlandığında aynı anda hostes, oturmakta olan zenciye dönerek: “Beyefendi, sizi uçağın birinci sınıfındaki yeni yerinize götürmem için beni takip eder misiniz lütfen? Seyahat firmamız adına kaptan pilotumuz sizden böyle nahoş bir olay yaratan kimsenin yanında oturmak mecburiyetinde bıraktığımız için çok özür diliyor” dediğinde, yolcular hep birlikte bu olayı iyi bir biçimde sonuçlandıran uçak personelini alkışlayarak tebrik ederler. O yıl kaptan, pilot ve hostes uçaktaki davranışlarından dolayı ödüllendirilirler.

İnsanları ötekileştirenlere duyurulur…

Beyazı, siyahı, sarısı, ne fark eder ki,  adımız “insan”  değil mi?

Ertuğrul Erdoğan

Aralık 2012/Bursa