- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

Vahdet Penceresinden Alemi Seyreylemek

Merhaba Aziz Dostlar!

Bilgiagi / Türkiye’nin İnteraktif Köşe Yazarı Gazetesi’nde bismillah diyerek ilk yazıyı kaleme alıyorum. Bir işe ilk niyetlendiğimde hep tatlı bir heyecan duymuşumdur. Konuşma yapmak için mikrofonu elime aldığımda, yazı yazmaya başladığımda, hele medeniyet abidemizin teminatı, geleceğimizin garantisi olan öğrencilerimin karşına geçip ilk dersi verirken de bu heyecanı hissetmişimdir meslek hayatım boyunca. Şu anda da aynı duygular içindeyim.

Bu sütunlarda size seslenebildiğim sürece bütün konulara vahdet penceresinden bakacak, hissiyatımı bu minval üzere sizlerle paylaşacağım. Evrene, bakılacak sayısız pencere varken, niçin Vahdet Penceresi denilebilir. Bunun için önce Arapça bir isim olan vahdet kelimesinin anlamını bilmek gerek. Vahdet  kelimesinin sözlük anlamı: “birlik,bir tek  olma, yalnızlık,kendi kendine kalış hali; dayanışma; Allah’a yaklaşma, kavuşma ”dır.

Vahdet kelimesinin pratikteki anlamı ise; İslam Medeniyeti içinde bulunan bütün toplumların, farklı ideoloji ve görüşlere, akımlara, mezheplere sahip olsalar bile, asgari müştereklerde bir araya gelerek gönüllerini, fikirlerini ve düşüncelerini bir potada eritip kardeşlik hukukunu tesis etmeleridir. Amaç aynı görüş ve stratejileri belirleyerek ortak noktaları hayata geçirmek için bütün imkanlarını birleştirip güçlü, sözü dinlenen toplumlar haline gelmektir.

Vahdeti sağlayamayan toplumlar, asgari müştereklerde dahi bir araya gelemedikleri için tefrika ve ihtilaflar içinde yoğrulup gideceklerdir. Tefrika ve hizipçilik içinde cebelleşen toplumların yeryüzünde varlık göstermesi, ilerlemesi, gelişmesi mümkün olamayacağı gibi hep başkalarının emri altında yaşamak zorunda kalacak, yozlaşacak, güçsüz düşecek belki de bir süre sonra tarih sahnesinden silinip gideceklerdir.

Günümüz dünyasında İslam aleminin düştüğü çıkmazın ana kaynaklarından biri de vahdet kavramından uzaklaşılmasıdır

Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetleri ile hadislerde bütün Müslümanların dünyevi ve uhrevi hayatlarını kazanabilmeleri,  huzura, saadete erebilmeleri için birlik ve beraberlik içinde olmaları öğütlenmektedir. Alemlere rahmet olarak gönderilen sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammet(s.a.v.) Veda Hutbesinde bütün Müslümanlara hitaben:

Bismillahirrahmanirrahim!

“Mü’minler!

“Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştir. Bir Müslüman’a kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz.

….

“Ey insanlar!

Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız.  Adem  ise topraktandır. Arab’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır.” ”Buyuruyor.

Kur’an-ı Kerim’in en çok üzerinde durduğu konulardan birisi de vahdettir.

Al-i İmran Süresinin 103. Ayetinde Rabbim birlik hakkında: “Hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı tutunun, birbirinizden ayrılmayın ve Allah’ın üzerinizdeki nimetini düşünün…” buyruluyor

Bütün Müslümanların ana kaynağı olan Kur’an-ı Kerim ve Hadisler unutulduğu, unutturulduğu, ya da her zümre ana kaynağı kendilerine göre yorumladığı için ortaya çıkan tablo ortadadır. Allah’ın emirlerini yerine getirmekle mükellef olan Müslümanlar ne yazık ki, amelde, pratikte birlik ve beraberlik içinde olup farklılıkları bir zenginlik olarak görerek kardeşlik hukukunu kuracakları yerde, Allah’ın emirlerine sırt çevirip aralarındaki en küçük farklılıklardan ötürü birbirlerinin boğazına sarılan Müslümanlar, Müslüman kanı dökme yarışı içine girmişlerdir.

Müslümanların bu acınacak durumu, bu perişanlığı; gayrı Müslimleri ziyadesiyle memnun ederken bizim içimizi kanatmaktadır. Bu kendinden kopuş, bu başka vadilere savruluş karşısında bizim sessiz kalmamız beklenemezdi elbette. İşte bu sebepten dolayı olaylara vahdet penceresinden bakacak, tarihten ders alarak yeniden diriliş yollarını araştıracağız.

Beş bin yıllık tarihe sahip olan bu büyük milletimizin geçmişine; binlerce yıl önceden kadim medeniyetimizi dantel dantel işleyenlere; idari, siyasi, ekonomi ve kültürel hayatımızı inşa edenlere, günümüze taşıyanlara bu pencereden bakmaya çalışacağız.

Çeşitli etnik siteye bağlı, çeşitli mezhep ve cemaatlerden oluşan milyonlarca Müslüman’ın Hac ve Umre zamanı Kabe’de huşu içinde tavafı gerçekleştirdikleri; her hafta Cuma namazında yine çeşitli mezhep ve tarikata bağlı binlerce Müslüman’ın  Allahuekber sözüyle secdeye kapandıkları büyük bir memnuniyetle gözlenmektedir. Bu birliktelikleri gerçekleştiren Müslümanların ibadetlerini yapıp oradan ayrıldıktan sonra birbirlerine düşman kesilmelerinin nedenlerini vahyin ışığında vahdet penceresinden bakıp anlamaya çalışacağız.

Yirmi milyon kilometre karelik alandan toplanıp gelen Müslümanlardan oluşan Osmanlı ordusu, Çanakkale’de yedi düvele karşı gösterdiği birlikteliğin sonucunu bütün dünyaya göstermişken yıllardan beri ülkemizin kaderini etkileyen siyasilerimizin bu birlikteliği görmezden gelip birbirlerine düşmanca davranmalarının sebeplerini vahdet penceresin bakıp görebildiklerimizi değerlendirmeye çalışacağız.

Tevhit inancının ışığında, evrenin derinliklerine, dünyaya ve bütün yaratılanlara vahdet penceresinden bakıp inceleyecek ve düşüncelerimizi siz değerli okuyucularımızla paylaşacağız. Yeryüzünü imar ve inşa etmek için yaratılan insanoğlunun yaratılış amacını unutup elde etmiş olduğu çeşitli güçlerle insanlığa zulmeden, ezen, kanını içmek için şerde birleşen ve dünyayı paylaşmak için her türlü fitne ve fesadı kullanan zalimlere Yunus’un  aşağıya alınan iki dizesi ithaf olunur.

Selam ve dua…

“Bir avuç toprak, biraz da suyum ben,

Neyimle övüneyim, işte buyum ben”.