- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

Türk Tohumculuğu ve Biyoteknoloji-Islahçı Hakları

Özellikle biyoteknolojideki gelişmeler karşısında, araştırma ve yatırım sahiplerinin lehine olacak bir seri kararlara gidilmiştir. Doğal olarak zengin ve teknolojide ileri ülkeler lehine olan bu kararlardan bazıları; Rio, Uruguay toplantıları ve hatta OECD’nin 15 Mayıs 1995’de kabul ettiği MAI (Multilateral Agreement on Investment) doğrultusunda dünya ticaretini öyle yönlendirmektedir ki, bilimsel olarak aksi belgelenmediği sürece, herhangi bir ticari maddenin ithalatı engellenememektedir. Avrupa’da transgeniklerin etiketlenmeleri, bazılarının belirli bir süre için üretim ve tüketimleri ile ilgili dolaylı kararların özünde bu yatmaktadır.

Transgenik çeşitlerle ilgili hızlı gelişmeler; ıslahçı hakları ve terminatör teknolojisindeki sorunlar gibi bir dizi sorunu da beraberinde getirmiştir. Acilen çözüm bekleyen bu sorunlar, ıslahçı hakları ile ilgili yasal düzenlemelerdeki gecikmeler ve “çiftçinin kendi ürettiği bitkiden tohum yapamayacağı” gibi, ahlaki nedenlerle yakın zamanda çözülecek gibi görünmemektedir. Ne var ki melez mısır veya ayçiçeği üreticisinin melez tohuma her yıl para ödemesine kimsenin bir şey dediği yokken, diğer taraftan pamuk, olasılıkla soya üreticisinin tohuma teknoloji katkı payı olarak her yıl para vermek durumuna düşmesi halindeki “hayır, her çiftçi tohumunu kendi ürününden alabilmeli” yaklaşımı, çifte standart gibi de düşünülebilir.

Bitki ıslahı açısından transgenik çeşit geliştirilmesi aşamasında yeni genin aktarılacağı genitörün (bu çeşit veya hat olabilir) bütün ıslah kademelerinde geçmiş olması gerekir. İşte bu tip genitörler genelde tescilli ve tohumluk firmalarının elleri altındadır. Büyük agrokimya firmalarının tohumcu firmaları satın almalarının özünde de bu yatar. İşte patentli veya tescilli veya korumaya alınmış genotiplerin sahiplerinde kalabilmesi, yani kötüye kullanılmaması için çeşit koruma kavramı geliştirilmiştir. Bu kavram bitki, hayvan ve mikroorganizmaların patentleşmesi açısından ülkeden ülkeye fark etmektedir. Türk patent yasası canlılar için patent vermeye uygun değildir. Aynı şekilde Avrupa ülkeleri de bu açıdan Amerika’dan farklılık göstermektedir. Bütün bu farklılıklara rağmen hızla gelişen agrobiyoteknoloji karşısında bu konu acil çözümlere kavuşmak zorundadır.

Orijinal çeşit herhangi bir tescil işlemi görmemişse (köy populasyonu gibi), bu çeşide uygulanacak biyoteknolojik müdahale sonucu yeni elde edilen çeşit sahibine para kazandırabilecekken, tescilsiz orijinal çeşit sahibi toplum bu durumda hiçbir gelir elde edemeyecektir. Türk tohumculuğu açısından çok önemli olan bu konuyu, bir örnekle açmakta yarar var. Ülkemizde yüksek kalitesi ve erkenciliğiyle tanınan “Sarıçeltik”, uzun boyu dolayısıyla günümüzün gübreleme standartlarına uyum göstermediğinden yüksek verim sağlamamaktadır. Yüzyıllarca Türk çiftçisinin bilinçli ya da bilinçsiz seleksiyonu sonu günümüze ulaşan bu çeşidin, X firması tarafından gen transferi ile 3-4 yıllık bir biyoteknolojik çalışma sonucu boyu kısaltıldığında doğacak tüm parasal avantajlar X firmasına ait olacaktır. Yani bir noktada yüzyıllık çiftçi hakları hiçe sayılacaktır. Ne yazık ki benzer uygulamalar son yıllarda kötü örnekler oluşturmaktadır. Örneğin Teksas’lı bir tohumculuk firmasının Pakistan-Hindistan’ın tescilsiz “Basmati”sini, ABD’de “TEXMATI” adı altında tescil ettirmeleri dünyada bazı ahlaki yaklaşımların harekete geçmesine neden olmuştur. Bu amaçla uluslararası tarımsal kuruluşlar (FAO, CGIAR, CGRF, IPGAI, WTO, WIPO, TRIPS, UPOV, OECD, EU vs), bir seri sivil toplum örgütleri (RAFI, GRAIN, GREENPEACE, vs) ve özel tohumculuk firma (FIS, ASINSEL vs) örgütleri, 1999 yılında yirmiye yakın toplantı yapmışlar ve planlamışlardır.

1. Diğer taraftan yeni geliştirilen çeşitlerin tohumlarının tekrar tekrar kullanılması o çeşide yatırım yapan firmanın kâr marjinini azaltacağı anlamına gelir. Allogamlarda tohumluk değişimi her yıl gerçekleşirken, biyoteknoloji ile geliştirilen aotogamlarda tekrar tekrar kullanımını geliştirici firmanın istemeyeceği beklenmelidir. Teknoloji katkı payı çerçevesinde alışılagelmiş tohumluk fiyatının da üstünde olacak bu meblağın üçüncü dünya ülkelerince pek sıcak karşılanmayacağı açıktır. Hatta bu aşamada örgütlenerek olayın ahlaki tarafını öne çıkardıkları ve “üreticinin hasat ettiği ürünü tohumluk olarak kullanma özgürlüklerinin ellerinden alınacağı” görüşünü savunmaktadırlar. Ne var ki allogam F1’lere uygulanan her yıl tohum değişimini dile getirmemektedirler.

2. Türkiye’nin elindeki genetik materyali korumaya almasının, UPOV, TRIPS gibi uluslararası çeşit koruma anlaşmalarına imza atmasının, ülkemize yarar ve zararlarının yoğun bir şekilde tartışılmasında yarar vardır. Aslında mecliste olan UPOV anlaşmasına ivedilik kazandıracak gerekçeleri öne çıkartılabilecek bu tip toplantılarla ilgililerin dikkatleri de çekilebilecektir. Bu tip konular olayın çok boyutlu olarak ele alınmasını gerektirdiğinden, bir rapor hazırlayacak uzmanın tüm bu konudaki güncel bilgileri elinin altında bulundurmasını istemek doğru olmasa gerek. Örneğin Türkiye’nin OECD üyesi olması nedeniyle ve OECD üyelerinin 1995’te kabul ettiği TRIPS (Trade Related Intellectual Property Right) anlaşması çerçevesinde 5 yıl içinde TRIPS’e imza koyması beklenmektedir. Ve hatta Avrupa Topluluğu ile ilgili gelişmelerde dahi bu tip uluslararası anlaşmalara uyum hususu öne çıkarılmaktadır. Nitekim ilaç sanayicilerinin yakınmalarına neden olan ilaçta patent uygulamaları, 1999 yılında başlatılmıştır. Unutmamak gerekir ki bütün bu yeni atılımların kaynağı, gelişmiş ülkelerdeki (özellikle ABD) fikri eserler diye kabul edilen patent vesaire buluşların, özellikle üçüncü dünya ülkelerince kopyalama vesaire biçimde patent sahiplerinin aleyhine kullanılması ve bunun her yıl yüzlerce milyar dolarlık meblağa ulaştığı savıdır.

TEKNOLOJİYİ KORUMA SİSTEMİ (TERMİNATÖR TEKNOLOJİSİ):

Teknolojiyi Koruma Sistemi; transgenik bitkilerden daha sonraki ekimler için tohum elde etmeyi imkansız hale getirmeye yöneliktir. Bu sistem çok yeni olmasına rağmen, bu amaca yönelik 18 patent başvurusu yapılmıştır. Bu teknoloji her ne kadar büyük tepkiyle karşılanmışsa da, kendine döllenen bitkilerde yüksek maliyetlerle geliştirilen tohumluğun her yıl yeniden satışını sağlamak amacıyla çiftçinin yetiştirdiği tohumun tekrar kullanımını engellemek ve gen kirlenmesinin önlenmesi yani biyo güvenliğin sağlanmasında destek olabilecektir. Hatta apomiksi sayesinde F1 eldesinin masraflarının minumuma indirgenmesi sağlandıktan sonra, bu teknoloji allogamlarda da kullanılabilecektir. Apomiktik mısır Tripsacum dactyloides’den izole edilen bir genle sağlanarak, Amerika ve CIMMYT’de patent almıştır. İngiltere ve Fransa’da bu yönde başka bitkilere de patent verilmiştir. Bu durumda transgenik tüm bitkilerde terminatör teknolojisinin de olacağı düşünülürse, söz konusu teknoloji 2010’lara 30 milyar Amerikan Doları/yıla yaklaşacak tohumluk piyasasından payını alacaktır.

ISLAHCI HAKLARI AÇISINDAN TÜRK TARIMI:

1994 yılında çıkarılan bir yönetmelikle Türkiye’nin de UPOV’a üyeliği için başvuru yapılmışsa da, olayın bir yasa işi olduğu ve bu yasa taslağının hala meclis gündeminde beklediği bilinmektedir. Halbuki Türkiye’nin bu aşamada biraz acele etmesi gerekir. Çünkü:

UPOV, WIPO, TRIPS’den biri ile anlaşma imzalamayan ülkelerde çeşit koruması sağlanamayacağı açısından, uluslararası tohumcu firmalar autogam tohumluk pazarına girmekte tereddüt edeceklerdir.

 Bu kurumlara üye olunmadığı takdirde korumaya alınmamış (tescilli de olsa) genotip, hat, populasyon veya çeşidin ticari olarak izinsiz kullanımını uluslararası mahkemelere taşıma hakkımız dahi olmayacaktır.