content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

18 Kas

Ordu-Millet Fikrini; Kim, Neden ve ne Zaman Ortaya Atttı?

Yıllar önce Radikal'de Neşe Düzel'in tarihçi Kemal Karpat'la yaptığı söyleşi vardı. Söyleşinin başlığı "Hilafeti kaldırmadan laik cumhuriyet olabilirdik" cümlesiydi. Yıllardır bu gerçeği ben de seslendiriyorum. Gazeteci Neşe Düzel, Karpat'a soruyor: "Türkiye Cumhuriyeti, halifeliği kaldırmadan laik bir Cumhuriyet olabilir miydi?" Karpat'ın yanıtı şu oluyor: "Tabii olabilirdi. Laik bir ülke dini kaldıran bir ülke değildir ki" Tarihçi Kemal Karpat, söyleşinin kimi bölümlerinde şunları söylüyor: "Laiklik endişesinin yaşanmadığı bir zaman olmadı. Çünkü, laiklik tartışmasını tetikleyen ana olay saltanatın ve halifeliğin ortadan kaldırılmasıyla kurulunca, sanki bu müesseselerin temsil ettiği dine karşıymış gibi bir manzara ortay açıktı. Cumhuriyet din karşıtı gibi algılandı. Sadece dinci kesimler değil, Kazım Karabekir, Rauf Orbay gibi Milli Mücadele'ye katılmış modernist kimseler de halifeliğin birden kaldırılmasını bu sert yaklaşımı hoş karşılamadı"
***
"Ordu, sultanın emriyle hareket ediyordu. Sultan, halifeliği  şeyhülislamlığı pek ileri sürmezdi. Onun için dünyevi sıfatı, sultan oluşu daha önemliydi. Halifelik, Abdülhamit devrinde ön palan geçti.
Orduyla sultan arasındaki büyük ayrılık Abdülhamit'le başladı. Çünkü onun devrinde ordu büyük bir değişiklik geçirdi.
İngilizlerle aramız bozulunca Almanlar yaklaşıldı ve meşhur Von der Goltz Paşa Osmanlı'da askeri okulların müfettişiydi. Okul kitaplarını yazdı ve bu kitaplarda 'Bu millet kimdir? Bu milleti kim oluşturacak' fikirlerini ortaya attı. Onun 'silahlanmış millet teorisi' vardır. Ona göre, bir millet bütünüyle asker olacak, silahlanacak ve mücadele edecek"
***
"(Von der Goltz Paşa) Ordu millet fikrini ortaya koydu. Ona göre, Türkiye'de iki önemli grup vardı. Bir halk. Yani köylü. İki, ordunun yeni elemanları, yani modern eğitimle yetişmekte olan subaylar. Bu ikisini 'millet' olarak gördü. Türkiye'nin kurtuluşunu, inançlı halkla modern subaylarda gördü.Abdülhamit'in siyasetini desteklemedi. Abdülhamit'e gelince, o da bu modernist düşünceye ve genç subaylara karşı tedirgindi. Nitekim, 1908'de siviller tarafından Selanik'te kurulan İttihat ve Terakki hareketi, askerler katılanca güçlendi. İhtilali modern subaylar yaptı"
***
"…. Ama bizim en ileri gelen tarihçilerimizden biri kitabının başında 'Osmanlı devleti teokratik bir devlettir' diyor. Bunu okuduğumda donakaldım. Bunu söylemek için tarih, siyasi ilimler ve felsefe bilmemek gerek. Teokratik devlet din adamları tarafından idare edilen bir devlettir. Osmanlı hiçbir zaman böyle bir devlet olmadı”
***
"… laiklik, Cumhuriyet'in ve modernitenin temeli olarak gösterildi. Oysa bir cumhuriyetin temel vasfı demokratik olup olmamasıdır. Eğer demokrasi Türkiye'ye baştan getirilseydi bugün durum değişik olurdu. Zaten bütün bu işler 1930'da bozuldu. 1930'a kadar Atatürk, toplumu biraz eski dengeleriyle muhafaza etmek istedi. Fakat Halk Partisi Atatürk'ü ikna etti ve durum değişti. Atatürk'e, 'Bak, Fethi Okyar'ı nasıl tutuyorlar. Onu tutanlar gericilerdir, saltanatı geri getirmek istiyorlar' dediler. Halbuki halk, saltanat fılan istemiyordu. Halk Partisi'ni ele geçiren kadronun keyfi yönetimine, yolsuzluklarına tepki gösteriyordu halk. Eğer seçim olsaydı Halk Partisi iktidardan gidecekti. Hedef, Atatürk ve Cumhuriyetçilik değildi. Bürokrasinin başında olan İnönü'nün kabahati büyük. Atatürk'ü ikna edenlerin başında o vardı. Aynı İnönü 15 yıl sonra fikrini değiştirdi ve 'Biz hata yaptık ve o partiyi kapattık. Ülkeyi daha başta demokrasiyle idare etmemiz gerekirdi' falan dedi. Ama iş işten geçmişti ve İnönü bu fenalığı yapmıştı. Araya Atatürk'ün hastalığı, ölümü girdi ve biz hala laikliği tartışıyoruz. Devlet eliyle inanılmaz bir tek parti rejimi tatbik edildi. İnönü, Milli Şef, Ebedi Şef ilan edildi. Bu gibi baskılardan geçmiş bir ülke burası"
(Türkiye'ye şeriat gelmesi mümkün mü?" "Mümkün değil. Çünkü halkın ruhunda bu yok. Dine dayanan devlet geleneği yok. Osmanlı'da da yoktu. Görünürde vardı fakat aslında yoktu. Tabii her zaman bir grup bir an için devleti ele geçirerek kendi görüşlerini tatbik etmeye kalkabilir. Bu daima mümkündür. Bu grup dinci de olabilir, sosyalist de, faşist de. Ama ondan sonrası ne olacak? Halk yine kendi eksenine dönecek. Bu toprakların halkının ekseninde dindar bir idare şekli hiçbir zaman olmadı. Biz başka bir gelenekten geliyoruz. Türklerin bir devlet geleneği var. İran'daki gibi bir din devleti geleneği yok bizde. Türkiye bir din devleti haline gelemez. Ne tarih, ne gelenek, ne halk kültürü bakımından böyle bir imkan ve ihtimal görmüyorum. Mesela bugün AK Parti bir geçisi temsil ediyor. İslami kökenli olmakla birlikte demokrasiye ve laikliğe doğru gidiyor ve AK Parti halkı temsil ediyor. Büyük bir halk reyine dayanıyor."
"Türkiye asla Malezya'ya, İran'a benzemez. Eskiden benzemedi, niye bugün benzesin? İran İran'dır. Tarihi, dili ve kültürüyle bambaşkadır. Türkiye hiç kimseye benzeyemeyecek. Türkiye, Türkiye'ye benzeyecek. Bu toplum daima gerçek anlamda laik oldu. İnanca saygılı oldu. Devlet bunu görüp yeni bir görüşe sahip olmalı ve gerçekten laik bir devlet olmalı."
Son söz: Ordu millet zihniyetini savunanların hangi yabancının görüşünü savunduklarını biliyorlar mı? Sahi ordu millet fikrini ortaya atan paşa hangi savaşı yönetmişti? Bilen var mı? Demokrasiyi yaşam biçimi yapmadığımız sürece, içine kapanmacı bir cumhuriyetle ve korkularımızla yaşamaya devam edeceğiz. Kendi fikirlerimiz zannettiğimiz ulusalcı, ordu millet zihniyetinin neden ortaya çıktığını sorgulamadan bugünü ve geleceği ıskalamaya devam edeceğiz

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank