- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

Tesettür Modasında”ZENCİ”Psikolojisi

Amerikan sinemasının “beyaz ve siyah ırkı” yansıtan kareleri…
Bizim için sıra dışı karelerdi…Beyaz ırk; eğitimli, kültürlü, başarılı, vakar, sade ve şık giyimli idi.
Siyah ırk ; eğitimi eksik, kültürü zayıf, başarısız,ezik, giyimi de bir okadar alacalı bulacalı, zaman zaman şatafatlı ve rükuş sayılabilecek bir durumda idi.

Şimdi dönelim Türk sinemasına ve kelimelerden beyaz ırk yerine “açık kadın”, siyah ırk yerine de “örtülü kadını” koyalım…Enteresan değil mi? Bir o kadar da sarsıcı… Evet bizim sinemamızdan dünyamıza yansıyan kareler de aynen böyle idi.

Fikrimce; daha çok “var olma kaygısı”nı avaz avaz bağıran bir giyim tarzıdır, zenci psikolojisinden doğan…, Tesettür modasında da oluşan bu psikolojiye “zenci psikolojisi” demem bundandır. Ezik bir psikoloji insanın kendini ifade etme sanatından biri de sayılabilecek giyimimize muhakkak yansır.

Nitekim örtülü kadının taleplerini dikkate alan tesettür firmalarının ürettikleri de tam bu psikolojinin ürünü olmuş(du.)

Özellikle de tesettür firmalarının ilk zamanlarında ne varsa bize dair üretilen, genellikle üstünde kocaman güller, desenler olur(du.) Etek, ceket, pardesü tasarımlarında kocaman kurdaleler, orasında burasında fazladan ve abartılı cepler ya da rüküşe kaçacak kadar fazla aksesuarlar var(dı).

Dünyada tesettür uygulamaları da bu haliyle şekillenmeye devam ediyor maalesef…

Bugün Türkiye’de tesettürün de bir modası olduğunun yeni farkına varan bazı çevreler şaşkınlık ve endişe yaşadılar. Aslında dünyadaki Müslüman kadınlar üzerindeki ( olumlu ya da olumsuz) değişim ve gelişmelerin farkındalığına sahip olamayışımızın da hezeyanı ile bir haykırış idi.

Benim de kaygılarım yok değil…Bazen,üzülerek izliyorum. Tesettür modası; örtülü kadını, kültürsüz, şatafata düşkün, aciz bir “zenci psikoloji” düzeyine çekerek varettiği durumlar da olduğunu anlatmaya çalışıyorum bu yazıda... Peki Müslüman ülkelerdeki oluşumları doğru yere götürecek çare nedir ? Kadının psikolojisinin bu durumdan çıkarılması ve örtülü kadınların vakar bir duruşa ve özgüvenlerine kavuşmaları gerekliliğine inanıyorum. Burada şu ayrımı da yapmak istiyorum. Bir el sanatı yahut nakış, abartı değildir. Rüküşleştiren olay, göze fazla gelen bir şatafata dönüşmesi, İslami bir estetiği kaybetmesidir.

Şu da bir gerçek ki; Pakistan ya da Malezya’daki canlı renkler ve işlemelerle yansıyan giyim tekniği, kendi kurallarını kültürünün yansımaları ile belirliyor. Fakat yine de tesettürün sadeliği dünyanın heryerinde ortak bir mütevaziliğe dönüşebilmelidir, diye umuyorum.

Ayrıca mühim olan ve son dönemlerde “moda” kelimesi içine sokulan bir başka oluşum var ki, ona da değinmeden geçemeyeceğim. Müslüman genç kızlar özellikle farklı Avrupa ülkeleri ve Amerika’da yaşayanlar arasında yaygınlaşan, dar kıyafetler üzerine başörtüsü örtmek dikkatimizi çeken farklı bir başkalaşımdır. Fakat bunu gayri İslami ve pespaye bir uslupla eleştirmekten de itina etmek gerekir. Nitekim Pakistan’lı bir baba ile Amerika’lı bir annenin kızının tesettüre giriş hikayesini hatırlıyorum. Örtünme kararını , örtünmeden önceki hertür kıyafetinin üzerine başörtüsü takarak başladığını anlatıyordu. Mesela eşofamanın ya da paten kıyafetinin üstüne başörtüsü…Biz de böyle bir görüntü arz edenlere “kötü gözlerle” bakmak ve aşağılayıcı, rencide edici sözler sarfetmek yaygındır. Amerika’da ise böyle bir başlangıç onu daha doğru bir tesettüre taşıyabilmiş. Dahası da var. İslam’ı tanımayanlar arasında mesleklerini icra eden ve sonradan İslam’ı bulmuş kadınlar da var. Bunlar tesettürlerini ötelenmeden gerçekleştirebilmek için kendi tarzlarını oluşturuyorlar, diyebiliriz. ( Mesela daha önce Âlâ’da yer alan fotoğraf sanatçısı Nicole Queen’ı hatırlatırım )Bu örnekler Müslüman kadını hâlâ kendi zaviyesinden anlamaya çalışan toplumsal algımızın biraz daha genişlemesi gerektiğini anlatıyor bize…

Tedirginlik tesettür hatalarının derinlemesine bir kök salmaya sebep olabileceği kaygısındandır. Müslüman kadının bugüne kadar entelektüel, kültürel, sosyal, siyasî ve iktisadî hayatından yok edilen her parça, görünüşünden de alıp götürmüştür.

Meseleye duyarsızlaşacağımız, kanıksanarak yaşanacağı zannıyla oluşan duygusal zemini anlamak gerek... Böyle bir acziyet ve zafiyete dönüşmesi niyaz ederim ki, imkânsız olur. Lâkin Müslüman kadının dünyasının gelişmesine, küresel ve evrensel cevaplar üretilebilmesine imkân bulmasına müsaade edilmelidir.

Çünkü; “Her kap içindekini sızdırır” Mevlana Celaleddin Rumi