- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

Tek Adam Olma Hastalığı

Geçmişi, Osmanlı'yı, padişahlığı tenkit edenler; devamlı olarak, otoriterinin tek elde toplandığını dile getirirler. Halbuki 90 yıllık Cumhuriyet dönemini incelediğimizde, geçmişe kıyasla çok daha rijit bir tek adamlık döneminin yaşandığını tespit ederiz.Ne yazık ki, ülkemizde istişare, katılımcı yönetim, yetki devri, ekip çalışması vb. alışkanlıklar olmuşlardır. A'dan Z'ye toplumun her kesimini, tek otorite, tek karar mercii, tek yetkili olma hastalığı sarmıştır. Şöyle ki;

1- Cumhurbaşkanları; Atatürk, İnönü, Celal Bayar hep tek adam statüsünde olmuşlardır.

Özal ve Demirel, Çankaya'ya çıkınca “Cumhurbaşkanı” olmak istemişlerdir. Merhum Özal bu yüzden kongrelere karışmış, Sayın Akbulut'a ve sonra da Mesut Yılmaz'a destek vermiştir. Neticede, istediği olmamış, her başbakan kendi bildiği gibi hareket etmiştir. Sonuçta da ANAP tarihe gömülmüştür.

Sayın Demirel, Çiller'e devamlı kızmış, sonunda da 28 Şubat darbesinin destekçileri arasında yer almış; DYP'nin sonunu hazırlamıştır.

2- Başbakanlar; Özal dışında katılımcı yönetim örneği veren bir başbakan hatırlamıyorum. Özellikle (Bu tür tenkitlere kızsa ve sık sık aksini iddia etse de) Sayın Erdoğan bu konudaki örneklerin başında gelmektedir. Her konuda tek karar merciidir. Tüm bakanlar gözüne ve ağzına bakmaktadır. Tenkitlere tahammül etmemektedir. Bildiğimiz kadarıyla çevresinde açık sözlü, yürekli danışmanlar yoktur. Milletvekillerinin ise Hiçbir partide ve hiçbir dönemde söz hakkı olmamaktadır)

Bakınız; ülke için çok hayati önemi olan demokratikleşme paketi son ana kadar sadece başbakanın bilgisi dahilindedir. Halbuki geniş katılımlı, şeffaf çalışmalar yapılsa, sağlıklı bir müzakere periyodu sonunda gerçekleşse çok daha iyi olmaz mıydı? Kaldı ki paketten gizlenmesi gereken bir şey de çıkmamıştır.

3- Belediye Başkanları: Maalesef büyük bölümü kendilerini “seçilmiş kral” gibi görmektedir. Dürüst ve ehliyetli kişilerden müteşekkil çalışma ekipleri kurmaya önem vermemektedir. Katılımcı yönetim, halka yakınlık vb. sözler hep havada kalmaktadır. Bunun son örneğini, İzmir’de görmekteyiz;

a)  Yıllardır uyuyan, ciddi bir öneri ve tenkidi ortaya koyamayan AKP içinden ilk defa bir İlknur Denizli çıktı. Katı Atık Depolama konusunda, ortaya öneriler ve tenkitler sürdü. Kamu  oyundan da ciddi bir destek gördü.

Halbuki, bu konuda; açık, şeffaf, geniş katılımlı çalışmalar yapılsaydı, bu ihtilaflar olmazdı. (Biz, başkanlık dönemimizde; hep şeffaflığı ve muhalefet partilerinin mensupları dahil, geniş katılımı tercih ettik. Büyük Kanal Projesi, Metro Projesi, Uzundere Çöp Fabrikası, Harmandalı Depolama Alanı, Yeşilyurt, Çiğli vb. çöp depolama alanlarının kaldırılması vb. konularda; Çevre Mühendisliği Bölümü, Jeoloji Mühendisliği Bölümü, Stuttgart Üniversitesi, Boğaziçi, İTÜ, ODTÜ, Hacettepe vb. üniversiteleri, Çevre Bakanlığı vb. çok sayıda kurumdan yararlandık. Deniz Bilimleri Enstitüsü’ne devamlı danışmanlık verdik.

b)  Aynı hatalı tutumlar; Metro’da Çin üretimlerinin tercihi, Körfez vapurlarındaki hatalı tercih, son günlerde de Polonya’dan 100 adet Solaris Marka; bilinmeyen, tanınmayan, ESHOT’a yeni yükler getirecek körüklü otobüs alımı kararının verilmesi (tutar 22,5 milyon Euro’dur) için de geçerlidir.

c)  Belediye başkanı, teknik detayları bilemez. Bilmesine de gerek yoktur. Başkanın, bileni bilmesi; ihtisasa değer vermesi yeterlidir. Akıllı adam, başkasının aklını da kullanan kişidir. Gerçek dost; dalkavukluk eden, başını devamlı aşağıya sallayan kişi değildir. Doğruları cesaretle dile getirendir.

4-Diğer Örnekler:

“Tek adam olma”, “her şeyi bildiğini sanma”, “kendini üstün sanma” hastalığı her tarafı sarmıştır;

a)  atronlar, (zenginim, öyleyse akıllıyım zanneder) her kararı kendileri vermeyi marifet sayarlar. Bilgiyi, ihtisası, küçük görürler. Danışmanlara verilecek parayı israf sayarlar. Ve de tüm politikacılara emir vermeye kalkarlar. (TÜSİAD da, bu hastalığın kurumsallaşmış şeklidir. Futbol kulüplerinin başkanları ise ayrı bir alemdir.)

b)  Yüksek Yargı, YÖK, sendikalar, medya patronları, barolar başta olmak üzere birçok STK, komutanlar vs. çok sayıda kesim devamlı olarak kendilerini tek yetkili olarak görürler. Her konuda fikir üretirler, icraata müdahale ederler, sık sık demokrasi dışı yollara destek verir veya tevessül ederler.

 

      Sonuç ortadadır. Devamlı(Ekonomik, sosyal, politik)  krizlerle boğuşan bir Türkiye. Halâ güçlenememiş bir demokrasi