content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

20 Kas

Tamirci Çırağı

 

 

        TAMİRCİ ÇIRAĞI (anı-öykü)

 

      Lise çağlarındaydım…Sorguluyordum kendi iç dünyamda bütün âlemi. Ne, neden, niçinlerin kuyusundaydım sanki! Her insanın yaratıcı açısından özel olmasına rağmen fırsatlarının eşit olmaması, ezen ve ezilenlerin durumlarını, sınıf farklarının insan psikolojisine ve sağlığına etkilerini, zararlarını düşünürdüm. Neden eşit değiliz? İnsan insanı neden sömürüyor? Fakirle zengine, güzelle çirkine eşit davranılmıyor?  Ve bunun gibi yığınla karmaşa dolu sosyal sorular önüme çıkıyordu. Sanki ben varlık içindeymişim ve güçlüymüşüm gibi dünyanın bütün iteklenen, hor görülen, acizlerin, fakirlerin, özürlülerin çilesi omzumdaydı… Annemle babam ekmek hesabı yaparken ben dünyadaki bütün yoksulların çilesini çekiyordum... Sanki insanlığı hizaya getirebilecek potansiyelim varmışçasına kafa patlatıyordum sosyal sorunlar için.

 

      Henüz hayat denen hocanın, rahleyi tedrisatından geçmediğim için, teorik bilgilerin uygulamada nasıl değişeceğinin cahiliydim tabiî ki. Bunları ilk olarak evimizin içinde dile getirdiğimde annem tepki göstermişti. Bunların düzeltilmesinin mümkün olamayacağını, benim lüzumsuz şeylere kafa yorduğumu, sadece ders çalışmam gerektiğini söylerdi ama benim bunları düşünmekten vazgeçmem mümkün müydü ki?

 

      Kimliğimi, benliğimi, aidiyetimi, insanlığımı, milliyetimi aradığım o yıllardaki bir anıya döndüm geçen gece Cem Karaca’nın sesiyle… Başımızda kavak yelleri eserken şarkıların etkisi nasılda farklıydı. Her şarkı fırtına estirirdi deli boran ruhumuzda doğal olarak. Bıraksalar sabaha kadar dinleyeceğim. Ama ne mümkün.!  Kışın aynı odayı paylaştığımız dört kardeşimle, sese tahammülü kalmamış olan annemin homurtuları yüzünden en zevkli yerinde kapatmak zorunda kalırdım radyo, plak, kaset ne dinliyorsam.

 

      Şarkıların, şiirlerin sosyal içerikli olanlarına bayılıyordum. Onlar benim sıkıntımı hafifletiyordu sanki… Şiire ilk uyanışım Mehmet Akif’in “Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem”  dizeleri olduğunu hatırlıyorum. Çocukluğumdan beri ezberlemediğim şarkı türkü pek olmazdı… o yılların gözde ismi Cem Karaca’nın “Düştüm Mahpus Damlarına” diye mazlum bir kadın için kendini feda eden gencin naraları dilimde pelesenk olmuştu…Fakir işçilerin sorunlarını konu eden Alpay’ın “Fabrika Kızı”, “Şoför Mehmet” gibi şarkıları içimi delerken, bir şarkı vardı ki; Cem Karaca’nın “Tamirci Çırağı”  -Hatırladıkça gülüyorum şimdi.- Ah ne üzülürdüm arkası puslu aynada saçlarını tarayan zengin müşterisine aşık olan ama hoyrat kız tarafından hor görülen o tamirci çırağına!

     "Gönlüme bir ateş düştü yanar ha yanar yanar

     Ümit gönlümün ekmeği umar ha umar umar"

    

      Hayat imbiğinden geçmeyen, dünyanın kaç bucak olduğundan bihaber olan ben, insan ayrımı yapanlara öfke doluydum.

 

      Bir ramazan bayramıydı galiba; temizlikler, süslenmeler, misafire hazırlıklar gibi rutin işlere azami özeni göstermişti yine annem. Bayramlaşmaya gelen giden oluyordu. Fakir bir ailenin okumamış, tamircilik yapan, zaman zaman işinden kaçan haylaz bir oğlu vardı. Onun bize doğru bayramlaşmak için geldiğini pencereden gören annem, onun eve girmesini önlemek için,  eline şekerliği alarak kapıdan elini öptürüp şekerini vererek döndürdüğünü görünce içim acımıştı. O gittikten hemen sonra, mevki sahibi olan komşu ve akrabaların bayram ziyaretimize gelmeleri üzerine, annemin ve babamın onları nasıl memnun etmek için çırpınışlarını, evimizin en iyi köşesinde en güzel ikram ve sözlerle ağırlamaları benim ruh sigortalarımı attırmıştı.

      Misafirler gidince onları şiddetle eleştirmiştim insan ayırımı yaptıkları için, hüngür hüngür ağlamıştım hatta…

 

     Bu olaydan birkaç yıl sonra üniversite öğrencisi olmuştum. Bir gün yatılı kaldığım öğrenci yurdunda,  ziyaretçim olduğu anonsuyla çağırıldığımda koşa koşa  indiğim kantinde bir de ne göreyim? Bayramda annemin içeriye almadan kapıdan gönderdiği, uğruna annemle kavga ettiğim o fakir çırak değil miydi gelen? Ne işi var bunun burada demeden hemen hoş geldin ederek karşılamıştım onu. Kantinde çay ısmarladıktan sonra hâl hatır sorarak havadan sudan konuşmaya başlamıştım. İnsan ayırımı yapmamam gerekiyor ya!  Fakir ve okumamış diye dışlanmış hissetmesin kendini düşüncesindeydim ya! Ama çocuk, konuşamıyordu doğru dürüst. Utancından kızarıyor, çayını karıştıramıyor, karıştırsa da içemiyordu. Söylediğine göre Ankara’ya bir iş için yolu düşmüş, babam bunu duyunca benim de yanıma uğramasını istemiş.  Beni görüp haber götürmesi içinmiş yani sebebi ziyareti... Bu yalana kargalar bile gülerdi. Çünkü babamın yolu sık sık Ankara’ya düşüyordu zaten. Bunları söylerken suçlu psikolojisiyle kendini ele veriyordu. Gözlerime değişik bir şekilde bakıyordu. Ön sezgilerimle sezmiştim geliş sebebini. Bana saf derlerdi ama fazla saf değilmişim demek ki.  Cem Karaca’nın şarkısındaki arkası puslu aynada saçını tarayan tamirci çırağı şimdi benim karşımdaydı. İster istemez “ne cüret!” diyesim gelmişti… Genç kızlığa yeni adım atmanın da verdiği ürkek duygular da eşlik ediyordu doğal olarak… “Sen kiiim ben kim?…İlk okulu bile zor bitirmiş, üniversiteli bir kıza bakışına bak!” diyesim gelmişti…Hatta içimden dudak bükerek gülmüştüm belki de…Bakışlarından niyeti  öyle belirgindi ki, bir an midem bulanmıştı!   Niyetini kesin olarak anlamıştım anlamasına;  kalbinin rencide olmaması için açılmasını önlemeliydim... Biraz daha kalsaydım belki de arkadaşlık teklifi edecekti, kim bilir! Beni tavlamak için ne söylemek istiyordu acaba? Belki de kendi kuruntum diyeceğim ama adım  gibi emindim tavırlarından.  Zaman kaybetmeden ayağa kalkıp, derse yetişmem gerektiğini söyleyerek, teşekkür ettikten sonra koşar adımlarla uçmuştum okuluma.

      Yaşa ki neler göresin! Demiştim kendi kendime…  Şiddetle kınadığım o şarkıdaki zengin burnu havalı kızın yaptığı kırıcı davranışın bir başka biçimini de ben yapmıştım...Ben de kendimi eğitimimle büyük görerek  onu kalben de olsa küçümsemiştim… Onun yerinde varlıklı, üniversiteli, yakışıklı bir genç olduğunda böyle mi yapardım?  Kabul etmemek  ayrı bir konu ama ne cüretle gelmiş diye küçümsemez gururlanırdım belki de!…

      Her yaklaşana aynı cevap verilmez doğal olarak bu ayrı bir konu… söylemek istediğim, onu kısa bir süre de olsa kalben küçümsediğim için kendime kızmıştım yıllarca…

    Yıllarca içime batan, kendimi ayıplatan bu olay, acaba hayatın gerçeği miydi?..  Başkalarını şiddetle eleştirirken iyilik meleği kesilen kalbim, iş kendi başına düşünce kaskatı kesilmişti.  Bundan böyle iğneyi başkasına batırmadan çuvaldızı kendime batırmalıydım…

 

     Hayat önce sınav yapıp sonra öğreten bir okulmuş gerçekten.

 

                                      ***

 

Etiketler : , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

1 Kere Cevaplanmış to “Tamirci Çırağı”

  1. 1
    hakan Says:

    uzun oomasına rağmen okumakda zorlanmadım tbrk.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank