- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

Sultanahmet Köftecisi Neden … Direnir?

Her ilin,yörenin meşhur yiyecek/içecekleri vardır. Gaziantep’in baklavası, Adana’nın kebabı, İzmit’in pişmaniyesi…

İstanbul’un da birçok meşhurları vardır; Çengelköy'ün salatalığı, Kanlıca’nın yoğurdu, Kurukahveci Mehmet Efendi,  Vefa Bozası,T. Sultanahmet köftecisi, Karaköy Güllüoğlu…

gibi müesseseler, damak tadına sahip olan İstanbulluların uğrak yerleridir..  Aynı yiyeceklerin benzerleri üretilse de, aynı tadı veremez, ondabir düşük fiyat da koysalar üzerine, yine iyi para kazanamazlar. Markaların sırrı titizliğinde, ciddiyetinde gizlidir, kalite, lezzet ...
Gaziantep'e ziyarete gidipte baklavasından tatmadan gelen ziyandadır. Ya da Malatya'ya gidipte kaysısından tatmamak...  Aynı şekilde İstanbul'u ziyarete gelen bir dostunuza Vefa Bozası içirmediniz, Mehmet Efendinin kahvesinden ikram etmediniz, Tarihi Sultanahmet köfte(ci)sinden yedirmedinizse, İyi bir misafir perver değilsiniz söyleyeyim!

Mesela, evim Bağcılar’dadır, mahallemizdeki normal bir pastanede baklavanın kilosu 8-10 lira arasındadır ve ben buradan almak yerine,   kilosu 49 liraya Karaköy Gülloğlu'ndan alırım. Boşa para harcamaya zorum mu var? hayır, ikiside tatlı/baklavadır  ama mahalledeki baklava mideyi yakarken, Karaköy'ün baklavası boğazdan kaymak gibi kayar gider, tadı damağınızda kalır... Ya da Kurukahveci Mehmet Efendi'den aldığım kuru kahve, Mısır Çarşısı'ndan başlayarak, yolda, otobüste, mahalleden eve kadar elimdeki poşetten yayılan mis gibi kahve kokusu.

Lakin insan bu güzelliklerin içinden geçerken anlam veremediği bazı durumlarla da karşılaşabiliyor. Bunlardan biri de; bazı müessseselerin mesleğinin zirvesinde/meşhur olmalarına karşın, teknolojinin imkanlarından faydalanmadıklarını ya da teknolojiye direndiklerine şahit oluruz!
Aslında lider olmak demek, örnek olmak ya da her şeyden de haberdar olmak demek değil midir?
Tadı damağımızda ki alışkanlıklarımızdan olan, paket yaptırarak, İstanbul’un bir ucundan bir ucuna, lezzeti soğutmadan, acele ile taşıdığım Tarihi Sultanahmet Köftesini almak için (dün) müesseseye girdim; 4 kişilik siparişimi veridim ve kısa sürede paket hazırlandı.  Kasaya ödeme yapmak için yöneldim,  genel bir alışkanlıkla kredi kartımı çıkartıp uzattım, kart elimde bekleye dursun, kasiyer (rahatsız olmuşcasına) enteresan bir ricada bulunmasın mı?:
-Beyefendi kredi kartı geçmiyor!
Anlık tepki verdim.
-Hanımefendi çok afedersiniz, her defasında soruyorum ama yanıt vermiyorsunuz! her yerde geçiyor da bu kredi kartı (denen mered)  bu seçkin müessesede  neden geçmiyor?
- .....
Allah Allah! Yine cevap yok?  
40 lirayı çıkartıp uzattım, sonra da "çık..cıkk!" deyip çıktım anlam veremediğim ruhaliyetimle o büyük meşhur tarihi müesseseden. Ve kafamı kurcalayan sorularlın esrarında tramvay durağına doğru yürüdüm:
"Tamam; kapı önüne kadar kuyruk, müşteri kaygısı yok, nakit almak daha avantajlıdır, kredi kartı zaman kaybıdır… Lakin, Sultanahmet gibi merkezi bir yerde, turistlerin, misafirlerin yoğun olduğu yerde kredi kartı kullanmamak! çağa ayak uyduramamak/modernize olamamak değil midir?"
(Çok da, kredi kartı, banka, faiz... meraklısı değilimdir, lakin Allah'ın verdiği nimetlerden/kolaylıklardan neden faydalanmayalım canım dersek ...)
Aynı örneklemeyi, “Tek şubemiz Karaköy” dür, diyen Karaköy Güllüoğlu'ndan verelim:
Karaköy Güllüoğlu'nda da müşteri kaygısı yoktur. Baklavasının fiyatı da ucuz da değildir. Lakin, Karaköy Güllüoğlu'nun ödeme servisinde tam 4 kasiyer ve her birinde ikişer kredi kartı post cihazı vardır. 8 lira olan porsiyona bile kredi kartı çekerler.
İşte bu...
Yani, “tarihi” geçmişe sahip olmak, "ün" yapmış olmak, "leziz" olmak yetmiyor... modern çağa da ayak uydurmak, insanların hayatını kolaylaştırmak gerekiyor olsa gerek değil mi?