content
14 Mar

‘Şşşttt! Aşağıdakiler!

(Tepenizden bakıyorum, görseniz de görmeseniz de; umursasanız da umursamasanız da... gözüm üzerinizde bilesiniz... Gözüm üzerinizde; amma aklım fikrim başka yerlerde...)Aşağıda bir film çevriliyor, yok aslında yapılan bir dizi çekimi... yok yok asl-ı esasında bir dizinin bilmem kaç saniyelik bir planı çekiliyor...

Üşenmedim saydım; en az 25 kişi vardı aşağıda. 2 kamera vardı, geniş açılı hatta birisi mini jeep üzerinde. Mini jeeep? Kocaman bir sopanın ucuna kamera bağlayıp, sopanın öbür ucundan tutup kamerayı sağa sola döndürür durursan adı "Jimmy jeep" kısa sopalısı da... mini işte...

Ara sokaktayız, ama işlek bir sokak. Tam bizim apartmanın altında önünde çevriliyor film... sokağın başından kırmızı bir araba gelecek... bir kız ortada dolanıyor, arabadan bir delikanlı inecek, belki konuşacaklar belki konuşmayacaklar bile...

Emek derler ya alın teri... Kolay iş değil gördüğüm kadarı ile. İzlerken 3 5 saniyede geçen bir görüntünün arkasında dile kolay 25 kişinin alın teri, emeği var...

Ama; durum tam da bu değil yahu! Bakıyorum; 3 4 kişilik bir grup bir köşede pineklemekte... şu kadarı şurada bu kadarı burada... pek de "iş yapıyor"a benzemiyorlar. "Verimlilik" açısından bakıyorum olaya... "vakit nakittir," "elden gitmeden önce 5 şeyin kıymetini bilme" zâviyesinden filân... gönlüm rahat "business is business" diyemiyorum bir türlü...

Bir ara arka apartmandan sesler geliyor, birileri bir şeyler çakıyorlar... aşağıdan birisi gidip sesin kaynağını bulmaktan, sesi susturmaktan bahsediyor... "O zaman, git kardeşim film platosu kur ve orda çek filmini... sen kendince çok önemli bir iş yapıyor olabilirsin, öyle sayabilirsin kendini... burası da bizim mahalle, bizim sokak... ses çıkaran da mahallesinde sokağında balkonunda ses çıkarıyor..."

Yoldan bir araba geçiyor... çekim durur, ses var, git sesi susturmaya çalış... Tamam bir yandan işiniz zor; öte yandan... sisteminiz yanlış kardeşim... sisteminiz yanlış. Sokakta çekiyorsan filmini, sokağın doğallığını yansıt, mahallenin rahatını huzurunu bozma...

Hem iş yapıyorum diye geçiniyorsun da... bak hemen sana bir kıssa anlatıvereyim...

Vakt-i zamanında... Harun Reşid'in huzuruna bir adam gelir... rivayete göre bilmem kaç metreden elindeki ipliği bir atar, iğnenin deliğinden geçirir... Herkes hayretler içinde seyreder... "Bi daha! Bi daha!" vaziyetleri... birkaç defa daha sanatını icra eder adam. Harun Reşid sorar "kaç yılda öğrendin bu hüneri?" 40 yılını harcamıştır adam...

Harun Reşid kese kese altınla ödüllendirir adamı... Adam keseler kucağında çıkmak üzere iken; Harun Reşid'in emriyle adamcağız bir güzel falakaya yatırılır... ayak tabanlarına 40 okkalı sopa vurulur... Harun Reşid bir yandan söylenmektedir: " 40 yıl boyunca... iğnenin deliğinden iplik geçireceğim diye uğraşacağına... oturup elbise dikeydin; bir şehri donatırdın..."
Takdir ve tekdir hisleri ile film çevirenleri izlerken söylenmeye devam ediyorum tekrardan... verimlilik üzerinden... ekonomiye oradan siyasete dair "ahkam kesme"me az kalmışken... bir başka kıssa geliyor aklıma...

Eski zamanlarda... adamın biri uzak bir şehre gider, yolu bir mescide düşer... vakit hangi vakit bilemem, en azından sabah olmadığı kesin... 2. rekatın sonunda "seferî" olduğu aklına gelip... selâm verir, ve "ben seferîyim siz devam edin" der yanında saf tutanlara... yanındaki: " seferî olduğun her halinden belli, sanki söylemesen olmazdı!!" diye söylenir... onun yanındaki... " hadi o seferîyim diye söylendi... namazı bitmişti, sen namazın bitmeden ne konuşursun, bak bozuldu namazın" der... onun yanındaki... onun yanındaki...

Aman!!! Ne film çevirirseniz çevirin kardeşim bana ne! İşim gücüm var, yine samanlıkta iğne arıyorum. (30.000 civarı resim arasından bir resim...)

Kastamonulular bilmem nesi varmış. Orda da bir tiyatro oynanacakmış... Gidişim tiyatroya...

Kültür merkezinde yöresel bir şeyler sergileniyor... biraz oralara takıldık, oyun söylenen saatten bir saat geç başladı. Bir yerde kocaman bir sürü balkabağı vardı. Resimler, takvimler... Kastamonuspor köşesi... bir ara duydum ki bakan gelecekmiş... geldi de.

Bir şekilde bakan başkan oldun mu, sıfatın ölene kadar üzerindedir... bakan da eski bakanlardan birisi... görür görmez adı aklıma geliverdi... biz önden resimlere bakarak yürüyoruz, arkadan 10, 15 kişilik bir resmî heyet... inceleme ise tam da "vizontele 2" kütüphane açılışı tarzında... bir ara bir yerlerden yamulduğu için herhalde atılmış bir iğne buldum, onu düzeltiyorum... aklıma bir "fikir!!" geldi... bakanın etrafında korumaya benzer birileri de yok... şu iğneyi parmaklarımın arasına bir sıkıştırsam... sonra da "sayın bakan"la bir tokalaşsam: )

( Bu hâlimi seviyorum, "düşünüyorum o hâlde varım" varlığım bir eyleme dayanmıyor... değilse... önce yazık sayın bakana... sonra da... "vah bana... vahlar bana...)

Oyun... oyuna girersem hiç çıkamam mevzudan... Sayın bakan en öne geldi oturdu... bir baktım: " Aaaa! ...... abi!!!" Alt komşumuzun birebir aynısı neredeyse... ikiz gibi duruyorlar... İğneli eylemden zaten düşünürken vazgeçmiştim... " Tühhh bee!!" dedim kendi kendime... " sayın bakanı ilk görür görmez benzerliği fark etseydim, nasılsa uzaktan âheste âheste gelirken görmüştüm onu... resim sergisini gezerken; bir anda ardıma dönüp: " .... Abiii!!!" deyip, eline sarılıp öpüvereydim; askere giden oğlundan haber var mıymış... işler güçler nasılmış... bir soruvereydim... tam bir temâşâ olmaz mıydı?"

Oyun bitti... oyuncular, yönetmen yardımcısı yönetmen... bir sürü zevât sahneye çıktı konuştu... yönetmen; merdivenlerden dolanmadan sahneye hoplayıverdi, önce "hop" dedi kıç üstü oturdu sonra ayağa kalktı... sayın bakan merdivenden dolandı... bir şekilde bir sürü kişi doluşuverdi sahneye...
Ama... ama... benim de iş arkadaşım hem de oda arkadaşım Kastamonulu! Biraz önce aradım bile, yeni doğum yaptı... 27 gün önce... seneye olmadı öbür seneye... yani kısmetse... bir ara cümbür cemâat Kastamonu'ya gidesimiz bile var... o kontenjandan... ben dahi fırlayıversem mi sahneye... yok yok... en iyisi... boş ver başkanlık hayâlini... bakanlık yeter sana... amma... takım elbise giymeden... sahneye davet edildim mi... ne merdiveni yahuuu!!! Nasılda zıplarım havaya... "Hooooppp" deyip önce kıç üstü oturup sonra ayağa kalkıp yürürüm sahnenin ortasına...

Neyse... hepsini bir kalemde geçerim de.. sergilerin birinde ortada bir tezgâh vardı. Kumaş baskısı galiba... el kadar demir döküm kabartmalar var... üzerinde değişik şekiller filân... mürekkebe bulayıp kumaş baskısı yapıyorsun... bir de yazı vardı, kabartma baskı/mühür/yazı... alıp onu basıvereydim tam göbeğimin üstüne: "Kastamonu Hâtırâsı..."

Not: "Şşşttt! Aşağıdakiler! Ne film çeviriyorsunuz orda bakayım?" ya da "Kastamonu Hâtırası" orijinal yazı başlığı...

Etiketler : , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank