content

07 Tem

Sosyalleşmek Uğruna “Sürü”den Biri Olmak

Sırf sosyal olabilmek adına sürüden biri olmayı mı tercih etmelisiniz? Yoksa asosyal olmayı mı?
Hayat koşullarımız bize sosyalleşeceğimiz ortamları seçme şansı tanımayabilir.

İyi arkadaş seçmek ne kadar önemli ise sosyalleşeceğiniz ortamı seçmek de bir o kadar önemlidir.
Kişilik ; yahut şahsiyet her insanın kendine özgü davranış eğilimlerinin bir bütünü olarak tanımlarsak, bu bütün ile başka şahsiyetlerle bir arada ve ortaklaşa işler yapacağı ve paylaşımlarda bulunacağa ortamlara sosyal yaşam denilmiş.

 

Sosyal yaşam içinde özgün ve farklı düşünceler üretebilmek ve hatta herhangi bir alanda kendinizi ifade etmek herzaman mümkün müdür acaba?. Sıra dışı bir şeyler üretebilmekte ve düşünebilmekte iseniz, sosyalleştiğiniz ortamların sizi” kendileri gibi olmaya”, “herkes gibi bakmaya ve düşünmeye” zorlamaması gerekir. Böyle ortamlar bulabilmek için de ciddi manada seçici olmak ve hatta eleştirilere göğüs gerebilmek gerekir. Siz üretken olmak için ihtiyaç duyduğunuz zamanlar uğruna kendi dünyanıza kaçarken, mecburen iç içe olduğunuz sosyal ortamlara uyum sağlamak için ne yaparsanız yapın, aykırı kalacaksınızdır.

“Eyvallah” diyemediğiniz sürece “ sürü” den biri olmaya hazırsınız demektir. Her sürünün bir başı vardır, onunla çatışmayacaksınız, o yürü deyince yürüyecek, dur deyince duracaksınız. Onun ve sürünün diğer elemanlarının istediği kadar zamanı onlarla birlikte geçirecek, “eyvah vakit kaybediyorum” kaygılarınızı bastırıp, ezip, suyunu çıkarıp yok edeceksiniz.

Hayır! Ben planlı bir zaman yönetim ile ruhu ruhuma, aklı aklıma uygun ve nitelikli dost meclisleri ile kurduğum bir sosyal ortam istiyorum diyorsanız. Hususi ve ruhi hayatınızı tamamlayan sosyal yaşamınızda seçmediklerinizden göreceğiniz muamelelere de hazır olmalısınız.

Sosyalleşmek konusunda zihinlerimize işlenen, asosyal olmakla ürkütülen ve altbilincimize işlenenler aslında pek de haklı çıkarımlar olmayabilir. Elif Şafak’ın bir yazısından öğreniyordum benzer bir bilimsel tespiti… THE Boston Globe´da çıkan bir yazıdan bahsediyordu. Şöyle söylemişti. “Makalede, başta Harvard Üniversitesi´nde olmak üzere, şu anda yürütülen çeşitli bilimsel araştırmaların yayınlanan sonuçlarına atıfta bulunularak şöyle bir sav geliştiriliyor: "Yalnız çocukların, tek başına kalabilen gençlerin ve genelde yalnız olan insanların empati gücü, sürekli sosyalleşenlere kıyasla daha yüksek çıkıyor."Bir başka ifadeyle, durmadan grup psikolojisiyle hareket eden, kendini bir kolektivitenin parçası olarak gören ve bunun dışında bağımsız bir kimlik kuramayan insanlar, hangi kesimden olurlarsa olsunlar, ara ara yalnız kalabilen insanlara kıyasla empati kurmakta, başkasına tolerans göstermekte ve farklılıklara anlayış ve şefkatle bakabilmekte daha geride kalıyorlar.”

Durunuz ; sakın dostluk ve arkadaşlık gibi paha biçilemez değerlere karşı olduğumu zannetmeyiniz.
Sadece her karşımıza çıkan gruba takılmak, her girdiğimiz ortamın insanlarına uyum sağlamak için kendimizden ödün vermek gibi fayda sağlamayan sosyalleşmeye karşıyım o kadar… Üstelik yalnız olmanın üretkenliği de kanıtlanmışken, yalnız geçirilen zamanlar ve yalnız insanlara karşı önyargılı olmaktan vazgeçmeliyiz. Zoraki ve sürekli bir sosyalleşmektense yalnız zamanların kıymetini bilmeliyiz.

Aslına bakarsanız, sosyalleşmek belki de doğru sürüyü bulmak olabilir. Mesela kaz sürüleri hakkında anlatılanları bilirsiniz. “Kazlar havada uçarken "V" harfi şeklinde bir form alırlar. Bunun nedeni "V" şeklinde uçulduğunda, uçan her kazın arkasındaki kuşlar için onları kaldıran bir hava koridoru yaratmasıdır, kazlar birbirlerinin kanat çırpışları sonucu ortaya çıkan hava koridorunu kullanarak zorlu ve binlerce kilometreye ulaşan uçuş menzillerini daha az enerji harcayarak kat edebilmektedirler. Uçuş sırasında kazlardan yorulanlar gurubun en arkasına geçer ve öndeki kuşların kanat çırpmaları sonucu oluşan koridorun kaldırma güçünden yararlanırlar yine bu esnada tıpkı askerlerin koşu sırasında türküler söylediği gibi, kazlar da uçuş temposunu sağlayan ve birbirlerini motive eden çığlıklar atarlar.

Göç sırasında binlerce kilometre yol alan kaz sürüleri arasında en yüksekten uçanlar ise Çubuklu kazlardır (Anser indicus). Bu kuşlar Hindistan’a ulaşmak için Himalaya’ları aşmak zorundadırlar ve bu yüzden 8000m yüksekliğe ulaşabilirler. Kazlar arasında bir başka davranış da guruptaki bir birey zayıf düşer ya da bir avcı tarafından vurulup uçamayacak duruma gelirse; düşen kuşa yardım etmek üzere gruptan en az iki kazın ayrılıp hasta/yaralı kaza katılmasıdır. Tekrar uçabilene ( ya da eğer ölürse, ölümüne kadar ) yaralı kuşla birlikte kalır ve onu asla terk etmezler. Daha sonra kendilerine başka bir kaz grubu bulurlar, hiçbir kaz grubu, kendilerine bu şekilde katılmak isteyen kazları reddetmez. Kazlar arasındaki sosyal dayanışmanın bir başka örneği ise gözcü kollarıdır. Kaz sürüsü gece konaklamak üzere konduğu sulak alanlardan otlamak üzere gidecekleri çayırlara gitmek üzere havalanmadan önce ikili guruplar halinde gözcüler kullanırlar, gözcüler sulak alanın etrafında uçarak kolaçan eder ve sürünün insan faaliyetinin en az bulunduğu, en risksiz olan bölgeden havalanmasını sağlarlar.” (1)

İşte böyle bir sosyalleşme revadır, şifadır, devadır ruhlara… Tuhaf bir benzetme oldu ama daha iyisini bulamadım. Biz insanlar bu kadar iyi sosyalleşemiyoruz belki de…

Öte yandan yalnızlığın gücünden bahsetmişken; tek başına yürüyebilen, tek başına bir parkta oturup kitap okuyabilen, kendi kendine düşünüp dinlenerek çayını içen, yalnız ve güçlü ve üretken insanlara toplumsal tabularla karşı çıkmak artık bir acziyet olmalı diye düşünüyorum. Sürüden olmamasına duyulan bir öfke gibi…

Ne hep yalnız ne de hep kalabalıklar içinde olalım… Önce kendi kafasıyla düşünen ve kendi gönlü ile hisseden kişi olabilecek kadar yalnız kalabilmeye özen gösterelim ve sonra tüm insanları anlayabilmek arzusu ile sosyalleşelim…

Dipnot : (1) http://www.av-doga.com/archive/index.php/t-1332.html

Etiketler : , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

14 Kere Cevaplanmış to “Sosyalleşmek Uğruna “Sürü”den Biri Olmak”

  1. 1
    Ercan harmancı Says:

    Evet, ben anladım teşekkürler Ayşe hanım kaleminize ve yüreğinize sağlık

  2. 2
    MÜJDE KARACA Says:

    Yazınızı yine büyük bir zevkle okudum.Gözlemlerinizin gerçekliğine katılmamakta mümkün değil.Yazar Ulusoy un "Aynalar Koridorunda Aşk"kitabında;insanın var olmasının başkalarında var olmakla karşıımızdaki ;sevdiğimiz ,değer verdiğimiz kişilerin bizi fark etmeleri ,sevmeleriyle mümkün olduğunu .sevilmiyorsak terk ediliyorakta kendimizi değersiz hissetiğimizden bahsediyordu.Evet yazarında bahsettiği gibi bazen topluluklar guruplar bizlerin varoluşunu sağlar ve bu bize fazlasıyla değerli olma ,mutlu olma duygusunu yaşatabilir.Birliktelikle yapılan faydalı etkinliklerin topluma insanlara daha kolay ulaşması da kaçınılmaz olacaktır. Bu noktaya kadar yani varlığımı hissetiğim noktasına kadar bütün sürülere evet.ama beni değersizleştiriyor,düşünme​kten alıkoyuyor sadece lider vasifli kişinin ardında robotlaştırıyorsa sorgulayamıyor.sorugulayam​amının yanında sadece itaat etmem isteniyorsa burda fayda yerine zarar olduğunu düşünüyorum.çünkü o zaman ben değersizleşiyor yanı "yok oluyorum" birey olarak. Dinimizinde başka kişilere köle olmayı tasvip etmediğini biliyorum.

  3. 3
    efendi mehmet Says:

    tek kelime ile harika:) insanın kendiyle buluşma işlemini geliştiren yalnızlık ve kolektif tekamül programı olan güvenli sosyal birlikteliğe dikkat çeken ve bu programı özendiren net sunuş! teşekkür ederim ayşemiz!
    ayrıca; günümüz deki cematleşme adı altında sosyal dogmaya dönüşen bilinçe doğru yaklaşım! bunun içinde teşekkür ederim, ayşemiz! çok daha büyük doğuşlarını da beklemekteyiz! saygım ve duam üzerinedir...

  4. 4
    Ali Karabiber Says:

    Ellerinizin ve kalbinizin nuru birleşip, elektrikvari çarpıcı bir hakikati ortaya koymuşsunuz. Acizane teşekkürüm de bu elektriğin tezahürü olan lamba hükmündedir ki; şöyle bir karanlığı açtı yazınız 🙂
    .....

    Ferd toplumu olşuturuyor. Bu oluşumu çoğu (bilge) kişi, SOSYAL HAYAT olarak tesmiye etmiştir. Bu adlandırmada ittifaktadırlar. Öyle bir oluşum ki; burada kuralları da yine fertler koyar. Yanlış anlaşılmasın: Sosyal hayatın en meşru düzeyini elbette ve herhalde bütün herşeyin sahibi olan yaratacı belirler ve kanunlarını o koyar. Semavi kuralları da yine fertler kendine göre; yaşayarak yorumlar. Yanlış ya da doğru. Bunun doğruluğunu, ya yine semavi bir miheng ortaya koyacak ya da sosyal etkileşimin günümüzdeki tasvibinin tecellisi olan "meşveret" denilen manevi hakem ortaya koyacak. Korkak fert; her ne nedenle, doğru bildiği fikrini "sosyal hayata" kabullendiremiyorsa; bunun çaresi de ortak cesaret ve kanun koyucu olarak baktığım, "şura yani meşveret" En korkak da en cesur da, en ceberrut da insan olduğunu, sosyal hayatta fert olduğunu ve kabiliyet ve maddi manevi zenginliğine göre manen vazifeli bir sosyal hizmetkar olduğunu bilirse; o vakit amiyane tabirle ne kavga ne de dövüş olur fikirlerde ve meydanlarda. Bu acizane yorumumu destekleyen o kadar ulvi insanın söz var ki bitmek bilmez. Hasılı sosyaliteyi biz insanlar oluştururuz. İnsan dışı diğer varlıklar da imar ettiğimiz sosyalite denilen evin süsleridir. Bu evin sakinleri değişik düşünceler sayınca çoktur. Dolaysıyla her değişim için her ferd hak sahibidir. Ama bunun için danışma mekanizması olması lazımdır. Bu ise yinliyorum ancak ve ancak şura ile olur. Yoksa çatışma. En nihayetinde o sosyalite denilen evin çatısı çatırdar, ve ev sonunda başımıza çöker. Bu zihniyet ile neden aileyi, aşireti, kasabayı, şehri, ülkeyi ve dünyayı düzeltmeyelim ki 🙂

    Ayşe hanım bu izlenimleri hatırlatan yazınız için teşekkür ediyorum. 🙂

  5. 5
    ayumutlu Says:

    Yazımdan bu kadar derin manalar çıkaran ve nezaketle yorumlarını bildirmek üzere yazmak inceliğini gösteren tüm sevgili okur ve dostlarıma teşekkürlerimi sunuyorum .

  6. 6
    sanat paylasimi Says:

    ben yaratiligima güvenen biriyim yani üretkenlik,ama sizin yazinizi okuyunca kendimi bir hic olarak hissettim muhtesemsiniz, iclsnmemis mücevhersiniz
    yazilarinizin devamini beklerim
    saygilar sevgiler
    osman

  7. 7
    sanat paylasimi Says:

    ben yaraticiligima güvenen biriyim,yani üretkenlik, ama sizin yazinizi okuyunca kendimi bir hic olarak hissettim,siz islenmemis bir mücevhersiniz yazilarinizla aydinlaticiliginizla
    yazilarinizin devamini beklerim
    saygilar sevgiler
    osman

  8. 8
    Erhan Yaylalı Says:

    İnsanık tarihi aynı zamanda iş bölümünün, mesleklerin ortaya çıkmasının da tarihidir. İnsanlar tek tek toplaycılık ve avcılık aşamasından, birlikte yaşayıp birlikte ürettikleri daha gelişmiş organizasyonlara geçtiler. Tarım toplumu oluştu, ticaret şekillendi ve üeretim farklılaştı. Doğa şartlarına birlikte gögüs gerdiler. Topluluklarını çeşitli şekillerde idare ettiler.
    Sanayi toplumu insanları büyük üretim merkezlerinde buluşturdu. İnsanlar siyasal yapılarda örgütleriyle etkili olmaya çalıştılar, hak aradılar ve modern yönetim şkilleri gerçekleştirdiler.
    Fert tek başına önemlidir, kişi temel hak ve özgürlükeri teminat alına alınmış bir toplumda özgür bir kimliktir. Ama günümüzün çoğulcu yapısı, düşünce ve ekonomik çıkar olarak biraraya gelememiş fertlerin kaybolma yeridir. Kişi kendini, kendi benliğini, kendini kuşatan soyal ortamlarda daha iyi geliştirir düşüncesindeyim. Kitle toplumu ve kitle kültürü bugünkü kitle iletişim araçlarıyla isteseniz de sizi yalnız bırakmaz. İşin özünde size katılıyorum; aslında mesele insan olmakta, toplulukta vaya yalnızken.

  9. 9
    Cahit KARAÇ Says:

    YAZINI ZEVKLE OKUDUM. YÜREĞİNİZE SAĞLIK.

    SEVGİ, TÜM HAYATI HERKESLE BİRLİKTE PAYLAŞMAKTIR. AŞK, GÜLÜ DİKENİYLE AVUÇLAMAKTIR. DOSTLUK, VİCDANINDA ALLAH OLANLARLA BİR ARAYA GELİP, DERTLEŞİP, HALLEŞEREK (HAYATIN YÜKÜNDEN BİRAZ OLSUN)RAHATLAMAKTIR. RAHATLAYIP RAHATLATMAK İÇİNDE YEREN OLUP, YARENLİK ETMEYİ BİLMEKTİR.

  10. 10
    Cahit KARAÇ Says:

    İnsanın sosyalleşmesi gelişmesidir. Sınıf atlamasıdır. Eğitimli olmasıdır. Ta anadan, babadan başlamak üzere zengin olmasıdır. Varlıklı olmasıdır. Kültürlü olmasıdır. Kendi sınıfında katılımcı ve paylaşımcı olmasıdır. Bütün bunlar neyle sağlanır. En başta parayla. Günümüz de parası olan için hanzo ya da kro olmuş hiç fark etmez. Bu türr insanalr her sınıfta sosyal olurlar. Azıcık aklı, birazda çömertliği varsa tamam. Bu adam yada kadın tam sosyaldir.

    Halbu ki, sosyal olmak demek, gerçek anlamda içinde bulunduğu topluma karşı insancıl olup duyarlı olan. Duyarlı olup farkında olan. Farkında olup paylaşımcı olan. Hayatı tümüyle sevip hayat içindeki herşeye değer verip insanı ve diğer tüm varlıkları sevip koruyan olmak . Herkesi en az kendi gibi sevip kendi gibi tüm insan varlığına değer veren olmak. Bir insan rabbane rabbena hep bana, hep bana diyorsa, o adam istediği kadar sosyal olsun. Benim gözüm de hiç bir işe yaramaz. İstediği kadar parası, malı mülkü olsun. İstediği kadar tahsilli ve eğitimli olsun. Benim gözüm de öyle bir adamın odundan farkı olmaz. Sosyal adam denilince her şeyden önce adam gibi adam olmalı. Yani en az beni de kendi kadar düşünen bir insan olmalı. Bu sosyal olmanın bana göre olmazsa olmazıdır. Yoksa, her kim olursa olsun. Benim gözümde bir hiçtir. Sevgi ve saygılar.

  11. 11
    Cahit KARAÇ Says:

    Sosyalleşme; birlikteliktir, gelişmedir, paylaşımcı olmaktır, dayanışma içinde olmaktır. anlayıp anlaşmaktır, çözücü olmaktır, sevgi dolu bir yüreğe sahip olmaktır, engin düşünce, zengin bir gönle sahip olmaktır, hasedden, fesattan, kıskançlıktan, çekememezlikten, insan ve topluma zarar verici sayılabilecek her türlü kötü huy ve karakterleren uzak olup uzak yaşarken sürekli ilerlemeye açık olup birlikte yaşadıklarımızla kaynaşırken tüm hayatı paylaşmayı da bilmektir. Hem de bilip yaşamaktır. diiye düşüne bilirim.

    Sevgi ve saygılar.

  12. 12
    ahmet fidan Says:

    Son otuz yıldır hissettiğim duygularıma tercüman bir yazı.
    Ama güçsüzler sürüyü sever...
    Bu güç ekonomik/akçal/mali, politik/siyasal/aklî veya fiziksel/askeri güç olabilir. Bu gücün başındaki "GÜÇLÜ" zaten sürünün varlığından ve dağılmamasından beslenir.
    Sürüden ayrı/özel/nev-i şahsına münhasır düşünce/tutum ve davranışlar sürü başındaki "EGEMENLER" tarafından şiddetle cezalandırılır.
    Bu süreçte bazıları DONKİŞOT olmayı, bazıları, FERHAT olmayı, bazıları da KOYUN olmayı tercih eder.

  13. 13
    Ayşe YAŞAR UMUTLU Says:

    Yazının sanki eksik kalan bir parağrafını dile getirmişsiniz. Katkınız için çok teşekkür ederim, Sayın Fidan...

  14. 14
    Ayşe YAŞAR UMUTLU Says:

    Sayın Karaç,
    Yorumlarınızla yazımı daha geniş bir vizyona taşımışsınız size de teşekkürlerimi sunuyorum.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank