- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

Sıvaz

Yazımın başlığını özenle seçtim. İstedim ki başlık, Hem başkaldırı haksızlıklara karşı mücadele üssü, zulmün ve zalimin yüzünün açıkça görünür hale geldiği İlimiz Sivas’ı; Hem de “Sırtsıvaz” lamak deyiminin anlattığı, o baştan çıkarıcı. Okşayıcılığı anlatsın. Çünkü bu gün iki temmuz, yangınının yıl dönümü. Bu yangın Sivas’ın tarihi kimliği ile bağdaşmaz bir durumda değil. Elbette buradan kastımız, muradımız Sivas halkını bir bütün olarak karalamak değil. Muradımız Sivas’ta yaşanan vahşetin üstünün örtülmesi de değil. Sivas ilinde yaşananlar üzerinden insanlık erdeminin yeniden savunulması, gücün kudretin değil sevginin önünde saygı duruşuna durulmasının gereğini anımsamak içindir.

Hani Şair diyor ya. Zulmün önünde diren, Sevginin önünde eğil kızım. İşte tamda bu dize de anlatılan gibi.
Sivas ili sazında ilidir. Yani sazında dilidir. Bu dil bu güne kadar kesildikçe kendini yenilemiş, kesildikçe uz’ lamış bir dildir. Buradan da muradımız uzun dillilik ne dediğini bilmemezlik değildir. Elin ve dilin uzlaşması yetkinleşmesi mahirleşmesidir. söze tercüman olan saz bu günde haksızlığa karşı çıkan kalem gibi işlevlidir. Söylemesini bilenin sözünü etkinleştirir. İnanmayan tarihe baksın. Pirsultan’ı, Dadal oğlunu, Ruhi Su’yu, Mahsuni Şerifi ve daha çok sayıda Usta ve mahir ozan insanı, görür. Hem de egemenlerce silme yok etme çabasına rağmen. En sonuncusu 2 Temmuzda Yangın yeri müze haline getirildi. 2 Temmuzda madımakta yaşananlar unutulmasın diye. Bu otelin müze yapılması bu kadar zormu idi. Elbettete değil ama dedik ya yönetici, erk yönetme biçimi olarak, bilgi beceri ve sevgi dilini, üretileni adil hakça paylaşma yolunu seçmediğinden. Öbür yolu yürüyor. Yani korkutarak, yönetme, sindirerek el koyma yolunu seçiyor. Ve bu yol Osmanlıdan buyana böyle devam ediyor. Tabii dinde korku dini olarak korkulana tapınma biçiminde yaşana geliyor. Bir ara Şedyh Bedrettin’le sevgi ve ortak sofra örgütlense de. İstisnalar kaideyi bozmuyor. Genel kaide kural baskı, zulme karşı. Özgürlük barış insanca onurlu yaşam mücadelesi. Sürüp geliyor bu güne, bugünden yarına gidiyor. Sürüyor bu kavga.

Bu gün bu olaya bakınca. 32 canın yakılması olayını planlayanlar, Bu olaya seyirci kalarak insanların diri diri yakılmasını, seyreden yöneticiler, yangını çıkaranlara ne olmuştur. Yani bu olaydan sonra yönetici konumunda olup da seyredenler e verilen cezalar varmıdır. Bu olaya karışanlar insan yakanlar toplum vicdanında mahkûmu edilmişlerdir. Devlet adına görev yapanlar bu ve benzeri halka karşı şuçlar nedeni ile yargılanıp. Halka hesap vermişlermidir. Tabi ki HAYIR. Gazi katliamı ceza evinde yaşama döndürme adına yapılan katliamlar.1980 öncesi 1mayıs 1977 taksim, akabinde, Çorum, Maraş, gibi daha nice olaylar. Osmanlının mirasçısı olduğumuzun açık kanıtları olarak duruyor. Geçmişimizi kesip atmak mümkün değildir ama geçmişimizi sorgulamamız. Ders çıkararak yürümemiz zorunludur. Yoksa sonumuz Midas gibi görünüyor. Kulak büyüyor. İki yangın ve Yanık et kokusu Biri bizden Bizim egemenlerin denetiminde kışkırtıcılığın kullanılarak çıkarılan Sivas tan, madımak yangını 35 canın diri diri göz göre yaktırılması. Bu yangın üzerinden toplumun en yürekli kemsi olan aydınlara gözdağı verilmesi Halkın korku temelinde yönetiminin sağlaması. Dini değerlerin kullanılarak fakir halkın kendi yandaşlarına karşı kışkırtılması diğeri.

Diğeri ezilenlerin ayaklanmasının isyanın yangını “Yakın meşaleleri. Yardım et bize tanrım. İntikam. Taylor için kardeşlerimiz için. Ferman için savaşanlar polisi geri püskürttüler. Meşalelerle nefret ettikleri zenginlerin evlerini yakıyorlardı. Alevler şehre vahşice yayılıyordu. İtfaiyecilerin tüm müdahaleleri sonuçsuz kaldı. Alevlere ulaşmaları boşunaydı alevler onları uzaklara kovuyordu. John ateşe kendi kurbanını da getirdi derisi yüzülmüş bir koç. Kaç kez hayal etmişti bir parça eti. Ama şimdi fiziksel açlık değil kinin açlığı onu ele geçirmişti. Al zıkkımlan diyerek eti ateşe attı. Et ateşin içerisinde cızıldamaya başladı. Taze kızartılmış et kokusu dumanla birlikte etrafa yayılmaya başladı. İhtiyarın gözlerinde davetsiz gözyaşları belirmişti. Ne kadar hayal etmişti bunu. Ne kadar uzun bir süredir hiçbir şey yememişti ve ne kadar yorgundu.”
Bizde kışkırtılmış kendi ayağına beton bağlayan yoksulluk. Diğer yanda İnsanlığın ete süte doyması. Herkesin kış günü evi barkı olması istenci ile bir araya gelmiş. İsyan ateşi yakanlar. Açların özlemi et kokusu. Bizde kışkırtılmış inançları kirletilip gönülleri karatılmış. Sevgi çiçeklerine saldıran güruhun ateşe verdiği canlar. Öte yanda yoksulluğun nedenlerin ortadan kaldırılması talebin içeren, İş ekmek ve özgürlük isteyenlerin isyanı. İki olayda da et kokusu ama bir ve aynı değil.

Örneğin Almanya da insanlığa karşı işlenmiş suçlar için oluşturulan utan müzeleri, bizde kalın güvenlik içine hapsedilen suç şatoları. Bizde uzun yıllar verilen mücadele sonucu. Ancak kütüphane. Orada da yakanlarla yakılanları aynı kategoriye sokularak sunulması. Yani bizde Halka karşı işlenmiş suçları ve suçluları öğen yönetimler. Çocuktan katil yaratıcılık sürüp gidiyor. Sivas olayında diri diri insan yakanların mahkûm edildiği. Böylesi bir insanlık suçunun günlük yaşam içinde mahkûm edilmesi yerine. Yakanla yakılanın harmanlanarak sunulması ve bunu övülerek anlatılması. Bu temmuzda Sivassın anmalara adeta yasaklanması. Nasıl okunmalı. Aslında Sivas valisi. Ve yöneticilerimiz. Bu topraklarda böylesine insani değerleri ayaklar altına alan tarifi mümkün olmayan barbarlığın yaşanmaması için. Yapılması gerekenleri yapmayanlar niyetleri ne olursa olsun. Geleceğe karşı en azından kusurludurlar. Tutumları da defoludur.

İlla da yakmak için içeri girenlerin çıkamayıp yakılanlarında adının orada olmasını istiyorsanız. Bu kişileri ayrıştırarak. Yakıcılığı mahkûm eden bir kompozisyon içinde verebilirsiniz. Hepsi yanmıştır da Sivas sevgi taşıyanlarla sıvası karartanların aynılaştırılması. Aslında Sivas olaylarına kör bakmaktır. Zaten bu baktığını görememe olgusu. Bugün ülkemizin temel sorunu. Yönetici kemsinde ezberidir. Ne yazık ki bu ezber bozulacak gibide görünmüyor. Çünkü ezber bozacaklar ezberi bozması gereken, 14-16 saat çalışmaya mahkûm edilip, asgari yaşama mahkûm edilen İş cinayetleri (siz iş kazası okuyun) terbiye edilip örgütlenmemeleri için birbirine düşürülen, Her eylemleri talepleri polis ve jandarma zoru ile bastırılan, bunları aştıklarında grevleri vatan millet ve Sakarya için yasaklanan işçiler.

Toprakları siyanürcü şirketlerce kirletilen, akarsuları derelerine el konulan, vadileri kurutulmak istenen köylüler. 30 yıldır barış ve kardeşlik isteyen, ama çocuklarının ölmelerine ve öldürmelerine engel olamayan kürdü türkü ile her milliyetten her inançtan anneler. Ülkesi yağmalanan geleceği karartılan, yaşarken değilde ölümden sonra kardeşliğe reva görülen gençler. İnançları dışlanan, aleviler, İnançları çıkarcılarca kirletilen suni Müslümanlar. Görev hepimizin, haydi iş başına. Yananın yakılanın, ölenin öldürenin olmadığı. İnkâr ve imhanın son bulduğu. Yeryüzü cenneti için göreve. Barış ve demokrasi güçlerinin yanına ezber bozanların safında birliğe.