content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

27 Ara

Sayı mı, Kalite mi?

Sayın Başbakan’ın açıkladığı ‘fatih’ projesi, beni fazlası ile heyecanlandırdı ve mutlu etti. Başarılı olmalarını gönülden istiyor ve dua ediyorum. Zira; inanıyorum ki, Türkiye’nin kurtuluşu kaliteli eğitimden geçmektedir, diploma sayısından değil.

Keşke; okul öncesinden, üniversiteye kadar, her anlamda kaliteli/devamlı laboratuar imkanlarında geçen/yüksek teknolojiye dayalı, bir eğitim düzenine sahip olabilsek. Evlatlarımızı, pratik bilgilerle donatabilsek. Ezbercilikten, önemi kalmamış bilgilerle yüklenmekten kurtarabilsek.

Keşke; üniversitelere tahsis edilen kaynaklar, gereksiz inşaatlara ve tefrişlere gitmese, israf edilmese. Teknoloji transferi ve laboratuarlar için kullanılsa. Ve kaynak aktarımında; proje üretimi, ilmi çalışmalar, eğitim kalitesi esas alınabilse.

1-Bugün, üniversitelere aktarılan, oldukça büyük rakamlar, hep Tıp fakültelerine gitmektedir. Niçin? Rektörlerin büyük çoğunluğu, tıp kökenli olduğu için. Ve neticede, mühendislik fakülteleri, hiçbir ilerleme sağlayamamaktadır. Hiçbir ciddi yatırım elde edememektedirler.

Aslında, eğitimde, bir gruplandırma yapılmalıdır. Sosyal Bilimler/Tıp/Mühendislik vb. gruplar, ayrı üniversitelerin bünyesinde yer almalıdır.

2- Kaldı ki; Türkiye’nin, Hukuk/İşletme/İdari Bilimler/Eczacılık/Ziraat vb. fakültelere, uzun süre ihtiyacı yoktur. Diplomalı işsiz üretmek yerine, yüksek teknoloji eğitimi veren branşlar (Nano-Teknoloji/Sibernetik/Moleküler Biyoloji/Nükleer Fizik/Genetik/ Makine Tasarımı/Bilgisayar Programlama/vb.) tercih edilmelidir. Elektrik-Elektronik-Makine vb. mühendislikler de; ihtisas dallarına göre ihtisas vermelidirler.

a) Ülkemizde, ikinci eğitimle birlikte 100’e yakın, Makina Mühendisliği bölümü mevcuttur. 2009-2010 döneminde, bunlara 7241 öğrenci alınmıştır. Yine, ülkemizde halen 100 binin üzerinde makina mühendisi vardır ve her yıl 7000’e yakın makina mühendisi de diploma almaktadır.

b) Bu sayılara baktığımızda, sayısal olarak Avrupa’da ön sıralarda yer almaktayız. Peki ama, ne üretebiliyoruz? Niçin, makina ihracatı-ithalatın, ancak yüzde 40’ını karşılayabilmektedir? Niçin, düşük teknolojili ve katma değeri az olan tipleri ihraç ediyor, ileri teknoloji gerektiren ve katma değeri yüksek olanları ithal ediyoruz? Demek ki, sayısal çoğunluk, bir anlam ifade etmemektedir.

c) Günümüzde, makina mühendisliğinin, 150’ye yakın alt birimi oluşmuştur. Hepsi, ayrı bir uzmanlık konusu olmuştur. Biz ise, doğru dürüst laboratuarı olmayan fakültelerde, teorik bilgilerle, hiç araştırma yaptırmadan-proje ürettirmeden, diploma dağıtıyoruz. Hiçbir ihtisas kazandırmıyoruz.

3- Çarpıklık, tüm dallar için geçerlidir. Ve sadece üniversite sayısı ile öğünülmektedir. Kaliteye önem verilmemektedir.

Bakınız, halen İzmir’de 7 üniversite mevcuttur. 8’incinin de kuruluş çalışmaları yapılmaktadır.

Basında belirtildiğine göre, bu üniversitede de Tıp/Mühendislik (Makina ve Elektrik) ve İdari Bilimler Fakültesi yer alacakmış.

Zaten, şu anda 7 adet Elektrik ve Elektronik Mühendisliği; 4 Makine Mühendisliği fakültesi mevcuttur.

Bunlarda, ciddi biçimde, öğretim üyesi ve laboratuar sıkıntısı vardır. Şimdi, yeni ilaveler, Türkiye’ye ne kazandıracaktır? Bunun yerine, yeni üniversiteye aktarılacak kaynaklarla, mevcutların ihtiyaçları karşılansa, daha iyi olmaz mı?

Hatta, mevcutların sayısı azaltılıp, branşlaşmaya gidilse, çok kaliteli bir eğitim imkanı doğmaz mı? Uzmanlaşma sağlanmaz mı?

İlle de, yeni bir üniversite kurulacak ise, bir ihtisas üniversitesi olmalıdır. Mevcutlara ilaveler yapılmamalıdır.

Kaynaklar israf edilmemelidir. Tek bir dalda eğitim vermeli, ilgili branşları ihtiva etmelidir. Tüm teknolojik imkanlar sağlanmalıdır. Araştırma yapma, proje üretme, ön plana geçmelidir. Seçilen bilim dalı ile ilgili; tüm Ar-Ge/Know-how/Teknolojik birikim sağlanmalıdır.

(Aslında, rahmetli Özal, Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nü, normal lisans eğitimi veren bir kuruluş olarak görmemişti. Çevresinde, tekno-parkların oluşacağı, bir Silikon Vadisi çekirdeği, bir araştırma ve bilim adamı yetiştirme merkezi olarak, planlamıştı. Ama, klasik eğitim tercih edildi. Büyük kaynaklar bina inşaatları ile israf edildi.)

Eski tarz eğitim düzeni ile, İzmir’in ve Türkiye’nin; bir eğitim/üretim üssü olması, mümkün değildir. Diplomalı sayısı artar, ancak üretim/kalite ve rekabet şansımız, gerilemeye devam eder.

4- Sayın Başbakan’ın yerinde olsam;

a) Üniversiteleri, sil baştan düzenler, ihtisaslaşmanın önünü açardım. Sayıyı azaltır, bünyeyi güçlendirirdim.

b) Bursa-Manisa-Kayseri-Gaziantep başta olmak üzere; gelişmiş bazı illerimizde, hedefini ‘Nobel Bilim Ödülü alacak gençler yetiştirmek olan’ Yüksek Teknoloji Üniversiteleri açardım. Buralarda, sadece yüksek teknolojiye yer verirdim.

c) Yüksek Teknoloji Bakanlığı kurar; yurt içindeki ve dışındaki tüm beyinlerden, (bu arada, Uğur Yüce-Aslan Önel-Birkan Erdal-Emrehan Halıcı vb. kişilerden) yararlanırdım.

Özet olarak, sayıya değil, kaliteye önem verirdim.

İnşallah, Fatih Projesi’nin benzerleri, üniversite için de gündeme gelir.

Etiketler : , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

1 Kere Cevaplanmış to “Sayı mı, Kalite mi?”

  1. 1
    M.Nihat MALKOÇ Says:

    Memlekette üniversitelerin sayısı artsa da kalite yerinde saymaktadır. Oysa mühim olan kemiyet değil, keyfiyettir. Ah bu gerçeği iş işten geçmeden bir anlayabilsek!... Bu yazı çıplak gerçekleri ortaya koyuyor. Fakat ne yazık ki bu gibi gerçekler görmezden geliniyor...



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank