- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

Özel Günler

Yakın ilişkilerde her güne bir anlama yükleyip yüksek beklentilerle süsleyip, sonrasında yaşanılan hayal kırıklıklarına kaçtır şahit olmaktayım. Tarafların iyi niyetli beklentileri, ellerinden geleni yaptıklarını zannetmeleri ama iki tarafın da yaşadığı memnuniyetsizlik... Ertesi gün yaşanan hediye değiştirme krizleri... “Acaba değiştirsem üzülür mü?” düşünceleri... “Değiştirmezsem, zaten kullanacağım bir şey değil, yazık olacak!” serzenişleri... Beğenmiş gibi davranmalar... Bir köşeye yavaşça bırakıp, küsmeler ve alınan hediyeyi bırakılan köşede unutmalar, pek çoğumuzun yaşadığı krizlerden yalnızca bazıları...

Özellikle doğum günlerinde artan beklentiler... Doğum gününde yaşanan hassaslıktan beslenerek büyüyen, “Sen zaten beni tanımıyorsun, önemsemiyorsun!” içerlemeleri... Evlilik yıl dönümlerinde es geçmemek için rutinleşmiş çiçek göndermelerden tutun da “Ben zaten özel gün falan kutlamam!” diyerek, “Sırf sen zorladın diye, sırf sen üzülme diye onca emek harcadım!” diyerek hatırlanma beklentisine eklediğimiz suçluluk duyguları... “Atla deve mi istiyorum?” düşünceleriyle kıvranmalar... Ağlayan kadınlar, acı çeken erkekler, kimselere yaranamayan insan canlıları…

İşte hali pür melalimiz...

İnsan en yakınından değerli olduğunun onaylanmasını istemeyecekse kimden isteyecektir? Bir kadın/erkek size bir ömür için “Evet!” demişse, en azından makul bazı istekleri -kendi standartlarınız ve zamanın getirdiği makul ölçülerde- karşılanmayacaksa, eşler ne işe yarar?

Dünyanın bin bir türlü derdi varken, bu dertleri önemsemeyecek olanları ve belki de bunları bir tür “şımarıklık” olarak algılayabilme ihtimali içinde olanları duyabiliyorum. Siz de haklısınız...

Fakat bazen bir adam sırf kendi kişisel zevkleri için bütçe ayırabilirken, bir kadının yılda bir hatırlanma isteğini sokaktaki çiçek satıcısından aldığı solmuş ve özensiz bir buketle geçiştirmeye çalışıyorsa, burada bir sorun olduğunu söyleyebilirim. Sonra da zeytinyağı gibi üste çıkıp “Sana da yaranılmıyor ki... Çiçek dedin, çiçek aldım!” diyorsa, bir yerlerde bir şeyler yanlış yapılıyor demektir.

İnsana iyi gelen şey, karşısındakinden hediye almak değil, umursanmaktır. Umursanmanın da özenli olması lazımdır. İçinde duygu barındırması gerekir, söylenerek ve kerhen yapılması değil...

Bir hediye sırf yüksek değerde diye önemsendiğini düşünmek hatalı olsa da sırf “Hediyenin büyüğü-küçüğü olmaz!” diyerek baştan savma, özensiz bir tutumla geçiştirilmesi de aynı derecede hatalıdır.

Herkesin farklı bir yaşam standardı vardır. Bir yerde, bir oturuşta elli lirayı tek başınıza harcıyorsanız, aldığınız hediyenin bir ucuzluk pazarından olması karşınızdakini üzer.

Her şeyin sahtesinin kol gezdiği bir hediye cehenneminde kandırılmak çok kolay... Hediye olarak aldığınız bir gömleğin ilk yıkamada tüm boyası akacaksa eğer, aynı paraya daha uzun süre sorunsuz giyebileceği bir çorap daha şık olacaktır.

Hediye almak kolay iş değil, ama asıl zor olan hediyenin gönlümüzden bir türlü kopmaması. Gönlümüzden kopmadığı için ve sırf “Almadı demesinler diye...” alınan ve hiçbir işe yaramayan onca şey yerine; gerçekten gönülden kopan, koparken de kendi nefsimizi susturabildiğimiz bir hediye, karşıdakini her halükarda memnun edecektir.. Sevdiğimiz bir insanın sevinmesinin verdiği lezzette dünyadaki en güzel duygulardan birisidir.

Her uydurulmuş günü önemsemesek de sevdiklerimizi gerçekten önemseyerek, onları düşünerek ve onları umursayarak aldığımız, değeri kendinden değil, bizim özenli tutumumuzdan menkul bir hediyenin sevdiğimiz insanın kalbinde yer etmeyeceğine inanmıyorum.

Sırf “sussun” diye, sırf “Almadı!” demesin diye, sırf “dırdır edilmesin” diye alınan, sipariş edilen, ısmarlanan özensiz bir hediye almanın da bir işe yarayacağını, kalpler arasında bağ kurabileceğini düşünmüyorum.