content

01 Mar

Nihille Kaynayan Dünyayı Nefiyle Söndürmek!

Hiçbir şey beni aşacak yücelikte değildir!

Hiçbir şey, önünde, kendimi alçaltmamı gerektirecek bir yücelikte değildir!

Beni hiçbir şey aşamaz!

Hiçbir şey özgünlüğümü aşamaz!

Hiçbir şey benden üstün değildir! Max Stirner

Bir süredir felsefe kaynaklı ürünlerin büyük çoğunluğunda; postmodern akımların ve nihilizm’in doğurduğu, yitik insanların “ene” olarak yaşadıkları koskoca bir dünya anlatılıyor.

Hatta romanlaştırılıyor, sinemalaştırılıyor.

Peki, nedir bu nihilizm?

Epistemolojik bütün çıkarımları, yani evrensel, nesnel ve rasyonel bilgilerin varlığını yıkmaya, böylece sahip olunan bütün değerleri altüst ederek, manasızlaştırmaya yönelik bir akım!

Kullandığımız kavram ve kelimelerin de içi boşaltılarak kullanılan dil, sorunsal hale getiriliyor, bilinç kullanamadığı kelimeler ile analiz yapamaz hale gelip, bilinen bütün olguların zihinde kurulmuş yapıları parçalanıyor. “Hiççilik” yani nihilizm böyle başlıyor.

Neyle ki ; insan bütün bildiklerini, sahip olduğu sosyolojik, kültürel ve dini olguları yani değerlerini terk etmekle sonuçlanacak bir kabusa sürüklenir? Ve bunu da yeni bir din gibi yaşar. Nihilizm; dünya üzerindeki bütün sistemleri yok eden bir manasızlıkla filizleniyor, sonra maddeyi de reddemeye kök salan zehirli bir sarmaşık gibi her tür değeri yok ediyor. Tarihi, coğrafyayı, sanatı, medeniyeti, insanlık öğretilerinin hepsini!

Nihilistler genel olarak Allahın varlığını, iradenin bağımsızlığını, bilginin bütün çıkarımlarını, ahlakı ve tarihin analizlerini reddederler.

Modernliğin iç çekişmeleri ve nihayetinde koskoca çelişkilerinin izdüşümüdür.

Fakat aynı zamanda zekânın bir tezahürüdür, nihilizm. Lakin sadece zekânın tezahürüdür, aklın değil! Zeka beyinde, akıl ise kalpte düsturu gereğince… Zihinlere;  bugüne kadar tıpkı bir kayıt merkezine yüklenircesine algısal eksikliklerle kodlanan bütün evrensel, nesnel ve rasyonel bilgilerin çelişki ve hatalarının, günümüzün algısı gelişmiş beyinlerince, fark edilmesiyle birlikte değerler manasızlaşıyor.

Tüm bunlar insanın “hakikatı arayış” çabalarının sonucu gerçekleşen sapmalardır. Düşünürlerin sapması ve kitleleri de peşlerinden sürükleyerek saptırmasıyla sonuçlanınca, nihilizm türü felsefi akımlar, dünyayı sarsabiliyor.

Bugün; Batı uygarlıklarının lideri sayılan Amerika’da büyük izleyici kitleleri olan , aynı zamanda Türkiye’de de gösterilen birtakım diziler var. Nihilizmin akın akın nasıl yaşandığı,ve “yeni ilah insan” türünü keşfedebilirsiniz. Cnbc-e de yayınlanan diziler buna örnek olabilir. Bütün değerler yok edilmiş, olağanüstü yeteneklerle donatılmış insan türlerinin iyi niyetli olanları ile kötü niyetli olanları arasında süregelen mücadeleler anlatılıyor. Bilimkurgu gibi görünen anlatışlar, aslında dünyanın hakikat arayışında düştüğü boşluğu gösteriyor. Kimi uzmanlara göre, Nietzshe’nin Tanrı’nın ölümü dediği olay bu… Tanrıyı yok edip, insanın kendini ilahlaştırması….

Peki, Nihilist tepki nedir?

Nihilist insan mutlu iken, kendini ilahlaştırıyor.

Mutsuz iken ise; öfke ve kızgınlık, dolayısıyla nefret kusuyor!

Geleceğe dair ufuk ve tahayyülerde kısırlık ve tükenmişlikle çürüyor!

Toplumda yerleşik kuralların, kurumların, değer yargılarının ve ahlâk kurallarının yerle bir edilmesi! Dolayısıyla büyük bir kaos ve kabus! 

Her şeyin, hiçe dönüştürülmesi; beyindeki bütün verilerin, kelime ve kavramlar, değerler dahil olmak üzere içlerinin boşaltılması, yani modern intihar…

 İşte bu noktada Nihil’den Nefiy’e geçiş yapabilenlerden bahsedeceğim.

Zekânın tezahürü Nihil,

Aklın tezahürü ise Nefiy’dir.

Bedîüzzaman Hazretleri’nin “Nefy-i nefiy ispattır.” Sözünü  de hatırlatmak isterim.

Yani, “Yok, yok ise, o vardır; yok, yok olsa, o var olur.” 

“Hakikati bulmak.” İnsanoğlunun bütün felsefi akımlarda aradığı yegâne ve mutlak doğru arayışının temelidir. İslam ilimlerinde “ene” var olduğu sürece, hakikata ulaşmak mümkün değildir. Bu nedenle Nihilizm’deki “hiçlik” yerine nefiy yani “yokluk” geçer.

İçimizde; “ene” veya “benlik” dediğimiz, kendi halinde bırakarak var olmasına izin verdiğimizde hakikatı gizlemek için hertür yanlışla beslenen devasa bir canavar var. Varolan eneyi, yokluğa sürükleyerek aşmak İslam’ı yaşamaya çalışan her müminde gaye haline gelir. Kulluk ve ibadet böyle şekillenir.

Ene;  manevi bilgilerle işlenmez ise hakikati arayışta korkunç bir şekle bürünür, her şeyin kaynağı kendisiymiş gibi göstererek, kendini dehşet bir büyüklüğe taşıyarak ilahlaştırır. Evrensel, nesnel ve rasyonel bilgilerin hepsini işte o zaman yok eder ve nihilizmin pençesine düşer.

Dilde meydana gelen bir erozyan da vardır, nihilizmde… Kelimelerin içinin boşalması ile kendinden başka hiçbirşeye inanmama ve değer vermeme…

Mesnevi’de de Hz. Mevlana’da sözü parçalamaktan bahsediyor. Lakin sadece, yalın bilgilerle algılananın ötesine nasıl geçilebileceğini, geçilerek varılması gereken yeri anlatıyor.

Şöyle ki ;

(Mesnevi) 1730. Harfi,  sesi, sözü birbirine vurup parçalayayım da seninle bu üçü de olmaksızın konuşayım! 
   1735. Ben varlığı yoklukta buldum, onun için varlığı yokluğa feda ettim. 
   Padişahların hepsi kendilerine karşı alçalana alçalırlar. Bütün hak, kendisine sarhoş olanın sarhoşudur.
   Padişahlar, kendilerine kul olana kul olurlar. Halk umumiyetle kendi yolunda ölenin yolunda ölür. 
   Avcı onları ansızın avlamak için kuşlara av olmaktadır. 
   Dilberler; âşıkları, canla, başla ararlar. Bütün mâşuklar âşıklara avlanmışlardır.

Hz. Mevlana’nın anlatımıyla hakikat budur, varlığı “yokluk”ta bulmak!

Konu son derece derin, daha söylenebilecek çok fazla söz var. Belki bir başka yazıda başka merhalelerde işlemek nasip olur. Son olarak; bu konularda yazılan romanlardan, sinemalardan bahsetmiştim, kısaca değineyim.

Nihilizm’in mahiyetini cnbc ve cnbc-e nin dizileri çok net teşhir etmektedir. Nefiy’in anlatıldığı sinema ve romanlardan da birkaç isim vereyim. Son dönemde çekilen “Kelebek” sinema filmi (Doğu ve Batı arasında hızla tırmanan gerilime Mevlana öğretisiyle çözüm arayan bir film) olarak tanımlanmış çokça eleştirilmiş fakat aynı temayı işliyor olması ile dikkat çekicidir. Yazılan romanlardan Elif Şafak’ın Aşk , Ahmet Ümit’İn Bab-ı Esrar’ı da, her ne kadar eleştirilecek yanları olsa da, yine aynı konunun farklı izdüşümleri olarak ekleyebiliriz.

 

Mevlana gibi âlimleri tekfir eden kişilerce bu yazımın da safi muhalefet güdüsüyle çürütülmüş hunhar sopalarca dürtüklenmek için her tür yolun denenebileceğini tahmin edebiliyorum. Kuran’ın İslam ahlakına taban tabana ters bir tavır ile mutasavvıfların hepsini fütursuzca kötülemeye çalışmak, nifak tohumlarını güçlendirmekten başka bir amaca hizmet edemez, dikkat edelim.

Nitekim İslam dinini; dehşetli bir kasvet ve büyük terör gücü gibi algılatan İslamafobia’yayı, soluksuz bırakacak en büyük öğreti Hz. Mevlana’nındır.

Bırakalım İslam’ı Hz. Mevlana’dan öğrensinler, gerçi biz bırakmasak da keşfedebilen ve Nihilizmden başını kaldırabilen batılı insanlar zaten öyle yapıyor. Elbette Hümanist bir Mevlana tahayyülleri ile hatalı kavrayışları var, tartışılması gereken bunlardır.

Fakat öte yandan yine de Mevlana’ya kulak kabartıyor olmalarına da dikkatinizi çekerim, çünkü o tüm dünyaya İslam’ın en güzel hoşgörüsü ile böyle sesleniyor;

Gel, gel, ne olursan ol yine gel, 
ister kafir, ister mecusi, 
ister puta tapan ol yine gel, 
bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir, 
yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel..                     22.07.2009

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank