- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

Ne Ekerseniz Onu Biçersiniz

İçi boşaltılmış, özü alınmış, akıtılmış ama kabuğu mumyalanarak yaşatılmaya çalışılıyor dinimiz… Oysa özü kul sözü kul için değil mi dinin? Sadece belli bir kategorinin faydası için mi inmiş yoksa? Böyle bir görüntü var müslümanların genelinde… Egemen güçler, dinin dış görünüşünü, şeklini, şemâlini kendilerine göre çiziyorlar, ama özünü özetini çiğniyorlar ne yazıkki…
Bunlardan birine değinmek istiyorum.

Ana hakkı, baba hakkı diye çalıp çığırıp vaazler veriliyor da; bir gün çocuk hakkından bahseden birisine niçin rastlayamıyoruz? Hep merak ederim...Oysa Kuranı Kerim veya diğer dinler, insan kategorilerinin hepsinin ayrı ayrı hakkını korumak için gönderilmiş değil mi? Hukukta da bunlar mevcuttur. Ama vaazlarda pek rastlanmaz bu konuya…sırf doğum yaptı diye bir biyolojik vaka sonucunda çocuğu anaya babaya ömür boyu borç altında tutmanın mantığı var mı? Peygamberimiz çocuk haklarına daha çok önem verdiği halde hiç bir yerde rastlanmaz bu sözlere..ille de “Anaya babaya kesin itaat...onlara öf bile denmez...onların her sözü kanun” diyerek cennetle cehennemle korkutarak pasif ve bağımlı bir evlat arzulanır…bunlardan güç alan ebeveynler, çocuklarının özgün hareket ve düşüncelerini kendilerine isyan veya başkaldırı olarak nitelendirirler…(Hele bir de kızlar için dört ata hakkı var ki evlere şenlik..sadece kadınlar için emredilmiş sanki! Kadın kocasının sülalesinin hakkını ödeyebilmek için ne kölelikler yapmış yüz yıllar boyunca; erkek ise muaf bu tür sorumluluklardan) Tüm bunların altında gizli birer alt benlik yatıyor tabi ki…evlatlarının el pence divanda durması nefsin en arzuladığı şeydir insanoğlu için…

Oysa her insan ayrı birer birey ve ayrı ayrı karakterde yaratılmıştır; hiç biri birine benzemez. İkincisi de, ebeynin her dediği doğru mu acaba ki, onun her dediği yapılsın?… Niçin dediğim dedik, çaldığım düdük olsun diye yaşıyoruz?

Ne ekersen onu biçersin gerçeğinden hareket ederek ebeveynlere ikazlar yapılsaydı onların dengeli sevgi ve hoşgörülü yaklaşımları sağlansaydı asi ve hayırsız evlat diye bir şey söz konusu bile olmazdı... -Asiliğin ve hayırsızlığın ne demek olduğu da ayrı bir konu zaten- Büyük balığın küçük balığa gücü yettiği için hep zayıf olan tarafı baskı ile terbiye etme yöntemi yüzünden çekiyoruz ne çekiyorsak... Kadın konusunda da aynı yöntem var zaten -şimdi konu o değil girmeyeceğim- Nefsin isteği üzerine emir komuta zinciri güçlüler tarafından oluşturulurken en güçsüzden başlanıyor terbiye edilmeye...
Çocuğun annesinin kucağını, babasının şefkatini istemesi, eşit muamele beklemesi, adalet araması en doğal hakkıdır. Annesinin kucağında başka çocuk gördüğü anda ağlayan ve annesine küsen çocuğa “kıskanç,ahlaksız,huysuz “ demek nasıl hakkaniyetli değilse büyüyünce de onu beklemesi en doğal hakkıdır... Eşitsizliğe maruz kalması, iteklenmesi, mazlum olduğunu hissetmesi daha sonra onda kalıcı kırgın duygular bırakır...

Evlatları arasında malını ve sevgisini eşit ve hakkaniyetli dağıtmayan,hoşgörüyle yaklaşmayan ebeveynin üzerinde evladın hakkı vardır. Ben doğurdum büyüttüm istediğim gibi tasarruf yaparım lüksüne sahip değildir anne-babalar.

Babaların terk etmesi veya ihmalliğine rastlanıyor zaman zaman. Ama anneler kolay kolay terk etmez yavrusunu. Terk etmez ama öyle anneler tanıyorum ki; kocası tarafına benzeyen veya beğenmediği çocuğuna ikinci sınıf muamelesi yaparak iteleyen, görmezlikten gelen veya sürekli azarlayan, büyük olanı iteleyip küçüğünü şefkat seline boğan, oğlunu üstün görerek kızına hor bakan... ve bunun gibi insanlık dışı örnekler çok var. Bunlar birer kişilik bozukluğudur...
Hatta bu anneler, küçükken iteklediği çocuğuyla büyüdüğünde rekabete bile girerek adım yarıştırır, onu yenge veya kuma gibi görür, onun önem verdiği çocuğundan üstün oluşunu hazmedemez, kıskançlık krizlerine girer....bunlara bizzat şahit oluyoruz toplumumuzda. Çocuğunun kalbini kırk parça halinde büyütür sonra da ”hani benim hakkım? ” diye ahkâm keser.

Anne-baba hakkı varsa çocuk hakkı da vardır...Bilinçli olarak çocuklarının birini veya birkaçını diğerlerinden üstün tutan ebeveynin, onun ruh ve beden ihtiyaçlarında ilgisiz kalanların yalnız çocuğuna değil Allaha verecek hesapları vardır...

Onun masum kafasına masum yıllarında adaletsiz ve tutarsız davranışlarıyla çelişkili ve sıkıntılı izler bırakıyorsa bir anne, o çocuk öksüz büyüsün daha iyi...

Nice öksüz çocuklar gördüm huzuru yerinde;
Nice anneli çocuk gördüm bin bir sorun içinde...

Ben de bir anneyim ve şahit olduğum bu çelişkileri yaşatmak istemiyorum çocuklarıma… Her lokmamı ve her duygumu eşit paylaştırarak büyütmüş olmama rağmen; çocuklarımın kendilerini bana borçlu hissederek onun ağırlığı altında kalmalarına gönlüm razı olmuyor, olmazda...o yüzden peşinen hakkımı helal ederek hiç bir borçlarının olmadığını ve yüreğime açtıkları sevgiyle bu borcun çoktan kapandığını söylerim hep...bana olan borçları için değil içlerinden gelen duygularla yaklaşsınlar isterim…yoksa ücret karşılığı çalışan işçiden bir farkı kalmıyor… diğer insanlara insanlık borçları kadardır bana olan borçları... Bu düşüncelerim bazı sahiplenme duygusu üst düzeyde olanlar için uçuk kaçık gelebilir...bunlar söylenecek söz değildir onlar için...

Böyle düşünüyorum diye çocuklarım benden köşe köşe kaçacak veya beni sevmemeye mi başlayacaklar? Hayır tabiki...Tam tersine minnet duyacaklardır ve de öyle oldu..
Et tırnaktan ayrılır mı aralarında bir maraz olmadan?

Paranoyak evhamlar ve üstünlük kuruntuları yüzünden çocuklarını ya bağımlı bir köle ya da köşe bucak kaçan nefret dolu bir yabancı yaptıklarının farkında bile değil insanlar...

Unutmayın ki çocuk ruhu tarla gibidir; ne ekerseniz onu biçersiniz....siz ona DENGELİ SEVGİ ekin, İNSANLIK öğretin gerisi kolaydır.
Her anne baba ölünceye kadar kendi öz eleştirisini yaparak nerede hata yaptım/yaparım/ yapıyorum demeli ve çocuklarına dengeli sevgi, adil yaklaşım ile özgüven sağlamalıdırlar...Allah adil ve merhametlidir. Biz de öyle olmak zorundayız.

01.08.2011-İst- Asuman Soydan Atasayar