- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

Mülakat Sınavlarının Maksadı

Muhtelif kurumların yeni eleman alımı ya da görevde yükselme sınavlarında adayların seçimi için uygulamaya koyduğu mülakat sistemi Türkiye’de baştan itibaren tartışma ve itirazlara konu almış; torpil ya da kayırma yapıldığı iddiaları gündemden düşmemiştir. Aday olunan unvanın gerektirdiği niteliklerin ilgili kimsede bulunup bulunmadığının tespitinin yanında ifade ve temsil yeteneği, zekâ ve intikal surati dikkate alınarak değerlendirmelerde bulunulur. Önemli unvan ve görevlerde bulunacak kimselerin sahip olması gereken kimselerden en iyilerin tespiti, devlet erkinin göreceği hizmetin kalite, verimlilik ve fonksiyonun en üst düzeyde seyretmesi için gerekli bir araştırma ve inceleme metodudur. Yazılı ve test sınavlarında başarılı olduğu halde görevin gerektirdiği diğer temel hususlara sahip olamayanların tespiti için en sağlıklı yollardan biri olan mülakat, Türkiye’de sözü edilen maksadının dışında gayr-ı meşru emellere alet edildiği görüldüğünden, şimdiye kadar pek makul karşılanmış bir sınav yöntemi olarak kabul görmemiştir. Danıştay tarafından iptal edilen son Denetçi seçimi mülakat kararında görüldüğü gibi şekil, amaç, sebep, konu ve yetki hususlarının yanında hukuksal denetime tabi olunması gereken sesli ve görüntülü kayıt şartının yerine getirilmemesi halinde yapılan mülakat sınavları hukuken geçerli kabul edilmemektedir.

Son dönemde gündemde sıkça yer edinen Diyanet İşleri Başkanlığının gerçekleştirdiği İmam-Hatiplik, Kur’an Kursu Öğreticiliği ve Müezzin-Kayyımlık yeterlik sınavlarının ikinci aşamasında gerçekleştirilen mülakat sınavlarında torpil yapıldığı iddialarının yoğunluğu, bir takım iş ve aşamalarda ciddi yanlışların yapıldığını göstermektedir. Bu sınavlarda hangi niteliklerin, nasıl aranacağı, kimlerin komisyonlarda yer alacağı, hangi amaca yönelik yapılacağı ve neden böyle bir ihtiyacın doğduğu dile getirilmediği gibi, özel sektörde gerçekleştirilen vasıfsız eleman seçimi ya da pazardan koyun seçer gibi adaylar arasında tercih yapılmaktadır. Özellikle Diyanet’in teşvikiyle gerek örgün gerekse açık öğretimde kontenjanları fakültelerinin kapasitelerinin çok çok üstünde artırılan İlahiyatlardan mezun olan öğrencilerin çoğunluğunu oluşturduğu elemelerde yanlışın kimden kaynaklandığı bir türlü ortaya çıkarılmış değil… Şişirilmiş rakamlarla lisans düzeyinde personel sayısının artışıyla övünme yarışına giren Diyanet’in, ilahiyatlardaki eğitim düzeyi kalitesinin iyileştirilmesi doğrultusunda bir girişimde bulunmaması doğrusu çok garip bir vaka olarak gözüküyor. Bundan daha önemlisi, açık öğretimdeki ilahiyat öğreniminde Kur’an-ı Kerim dersi olmadığı halde, sınavlarda elenenlerin ekserisinin kıraatteki eksiklerinin bahane edilmesi ise bir o kadar garip gözüküyor.

Diyanet’te baştan beri hatırı sayılır oranda yönetimsel ve kurumsal kimlik açısından boşlukların olduğu görülüyor. Rayına oturmayan personel mevzuat rejiminin yanı sıra kurumsal icraatlarda gösterilen ürkek ve peşin suçlu duruşu, her önüne gelen kendine göre bir yapı inşa etmesine yol açtı. Görevde yükselme sınavları adı altında gerçekleştirilen mülakatlarda şeffaf, adil, objektif ve savunulabilir bir sistemin inşa edilmemesi, zihinlerde perde gerisinde bir takım dolapların çevrildiği kuşkusunu düşürmektedir. Bu itham ve şaibelerden korunmanın yolu, kimsenin itiraz edemeyeceği, herkese açık ve kabul edilebilir bir sistem oluşturmaktan geçiyor.

Komisyon üyelerinin kişisel takdirine terk edilen bir geleceğin savunulabilir hiçbir tarafı olamaz. Her insanın sahip olduğu zaaflarının önüne geçebilmesi güçtür. İçinde bulunulan sosyal, siyasi, psikojik, ekonomik, kültürel ve dini ortam, verilecek kararlarda belirleyici faktör ya da faktörler olabilmektedir. İnsanlar kesinlikle hatadan beri değildir. Verilen yanlış ve yanlı kararlar kişilerin hayatlarını karartmakta, onların ciddi psikolojik, sosyal ve ekonomik bunalımların içerisine düşmelerine sebep olmaktadır. Bir insanın geleceğinin ya da kaderinin üç insanın dudakları arasında çıkacak bir sözcüğe bağlı olmaması gerekmektedir. Sonrasında her iki taraf arasında vuku bulabilecek telafi edilmesi güç sonuçlardan sakınmak için söz edilen objektif, şeffaf, adil, ölçülebilir ve itiraz edilmeyecek yapıda olmalıdır.