- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

İstanbul’un Fethini Anlamak

İstanbul’un Fethini Anlamak

 Eğitimin Önemi.

Her millet nesillerini kendi kültür değerlerine göre eğiterek geleceğe hazırlamaktadır. Geleceklerini emanet edecekleri gençleri her türlü dış baskılardan özenle koruyup varlıklarının devamını sağlayacak olan yeni nesilleri hazırlamada hiçbir taviz vermezler. Bunun içindir ki, Yahudi, Hıristiyan, Mecusi veya Budist toplumları varlıklarını bugüne kadar devam ettirmişlerdir.

Sevgili Peygamberimiz(s.a.s.) eğitimin önemine dikkat çekerek buyurmuşlardır ki;

“Her doğan, İslam fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hıristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar” Buhârî, cenâiz 92; Ebû Dâvut, sünne 17; Tirmizî, kader 5) 

İslam toplumları da 18. yüzyıla kadar kendi kültür değerlerine göre çocuklarının eğitimini sürdürmüşlerdir. Böylece şanlı ecdadımız asırlar boyunca Vahye dayalı eğitimin sonucunda her asırda dünya çapında âlimler yetişmiş, İslam kültür ve medeniyetini ihya ve inşa ederek ilmi, endüstriyel, mimari ve sanat eserleriyle bütün insanlığın aydınlanmasına vesile olmuşlardır.

Osmanlı devletinin gerileme dönemlerinde devletin yöneticileri kurtuluşu, batının bütün sistemlerini ülkeye getirtip uygulamada görmüşlerdir. Jön Türkler, Genç Osmanlılar, Tanzimatçılar gibi devleti kurtarma adına batı ülkelerini gidip orada eğitim görenler, batıda gördüklerini ülkemizde de uygulamaya kalkmışlar ama başarılı olamadıkları gibi devletin çöküşünü hızlandırmışlardır. Kendi kültürlerinden kopmuşlar ne yazık ki batılı da olamamışlardır. Halen devlet çarkında söz sahibi olan bazı bürokratların, bir kısım sanatçı geçinenlerin, milletvekillerinin, akademisyenlerin beyanatlarından, sosyal medyaya düşen yazılarından devlete yabancı, millete yabancı, bayrağa yabancı oldukları açıkça görülmektedir.

Özellikle bugün fethin 563. yıl dönümünü görülmemiş bir heyecan ve coşkuyla kutlayan devlet ricalini, kutlamalara katılan milyonlarca vatan evladını aşağılamaya çalışan zavallıların temsilcileri bu şölen için bakın ne saçmalıyorlar.

“Bugün muhteşem bir uygarlık olan Doğu roma imparatorluğunun  başkenti konstantinopolisin barbar ve bağnaz bir kabile tarafından işgalinin yıl dönümünü mü kutluyorsunuz”.(öğretim görevlisi).

“İki dandik takayı Haliç’in uysal sularından geçirip topu topu avcılar kadar bir üvey kasabayı gasp etmeyi fetih diye kutlayan aptal”diyen zavallılar, sözde aydınlar;

İstanbul’un fethini “şehri gasp etme” olarak görüyor, fetih kumandanını, fetih ordusunu “barbar ve bağnaz bir kabile olarak tanımlıyorlar. Bugün fethin 563. yılını kutlayanları aptal olarak görecek kadar zavallılar. Kendi medeniyetini, kendi kültürünü, kendi tarihini, milletinin asıl köklerini unutarak birilerine hoş görünmek üzere geçmişini, öz değerlerini küçümsemek...

Tarihi köklerinden bu derece kopmuş olanlar, fetih ile işgal sözcüklerinin anlamını birbirine karıştırıyorlardır herhalde. Mehmet Han İstanbul’u fethetmiştir. Fetih sonunda Bizans medeniyetine ait ne kadar eser varsa hepsini koruma altına almıştır.Ayasofya’dan bir mermerin sökülmesine dahi müsaade etmemiş, halkı zulüm ve işkenceden kurtararak halka özgürlük sağlamıştır. Ortaçağ boyunca Hıristiyan halkını sömüren derebeylerin yıkılışını hızlandırmıştır. Bu olayla Fatih, despot derebeylerin elinden Hıristiyan halkını kurtarmıştır. Batı medeniyetinin temsilcisi olarak gördüğünüz Bizans’ı ve Bizanslıları düşünüyorsanız tarihte Hıristiyan barbarların yaptıklarını da dile getirmeniz gerekmez miydi?

Bizans tarihçisi olan Niketas’ın yazdıklarını isterseniz birlikte okuyalım.”Papa 111. İnnecentius 1202 de bütün Avrupa’yı haçlı seferine çağırdı. Yola çıkan haçlı ordusu Kudüs yerine İstanbul’u işgal ederek şehri yağmalayıp yakıp yıktılar. Rahibelerimize tecavüz ettiler. Altın ve gümüş için haçın üzerinde tepindiler. Ayasofya kilisesini yağmalamak için atlarıyla kiliseye girdiler. Beraberlerinde getirdikleri katırlara kilisenin değerli eşyalarını aşırı derecede yüklediler. Hayvanlar ağır yük altında ezilip ölünce kılıçları ile hayvanları doğrayıp kiliseyi kana buladılar.Bu zülüm 1264 yılına kadar sürdü.”diye yazıyor. İşgalci,despot, bağnaz,barbar birilerini arıyorsanız işte övmekle bitiremediğiniz, kölesi olduğunuz batı toplumunun temsilcileri. Hararetle savunup hayranı olduğunuz medeniyetinizin temsilcilerinin tarih boyunca yapmış olduğu binlerce katliamları unuttunuz sanırım. Katolik Batılılarla, Müslüman Türkler arasındaki medeniyet farkı için bu örnekler yeter sanırım.

 

Eğitimimizin Eğitimsizliği

Özellikle şu son yıllarda geçmişimizi kötüleme hastalığı her meslekten insanlarımızda giderek artmaya başlamıştır. Batı medeniyeti, doğu medeniyetinin temelleri üzerine inşa edilmiştir. Bugün batının ihraç ettiği ve doğu milletlerini sömürme aracı olarak kullandığı tekniğin temeli, doğu kültür ve medeniyetine dayanmaktadır. Bir zamanlar batı hayranı olarak yetiştirilen bazı aydınlarımızın dilinden “bizden adam olmaz” masalı hiç düşmezdi. Görülüyor ki, aradan bunca yıllar geçmesine rağmen bu hastalık artarak devam etmektedir.

“Bizans’ın medeniyetini yerle bir eden uç buçuk çapulcuyu mu övüyorsunuz”diye ahkam kesenlerin, oğlunu askere göndermek istemeyenlerin, bir savaşta başka devletin yanında yer alacaklarını belirtenlerin, sırtlarını terör örgütlerine dayayanların, “zulmün, Fatih’in İstanbul’u aldığı tarihten itibaren başladığını” söyleyenlerin, tarihi zaferlerin kutlanmasından rahatsız olanların sayısı bir hayli fazla ülkemizde. Kutul Amara zaferi her yıl ordu tarafından kutlanırken, İngilizlerin bu kutlamalardan rahatsız olduklarını bildirmeleri üzerini bu büyük zaferin kutlanmasına 1946 yılından itibaren son verilmiş olması ne hazin değil mi? Yoksa binlerce Mehmetçik kanıyla kazanılan zaferlerden, mağlup olan düşmanların rahatsızlığını gidermek için mi zaferlerin kutlanmaları yasaklanıyor?

Altı yüz yıl sürecek bir imparatorluğu kuran Osman Gaziyi, çağ açık kapayan Fatih Sultan Mehmet’i, Mimar Sinan’ı, Selimiye Camiini ve inşa edenleri, hat sanatının ustası Hamdulah Beyi, İbnn-i Sina’yı, yıldızlar katalogunu hazırlayan Abdurrahman es Sufi’yi,  Sistem Mühendisliğini kuran Ahmet bin Musa’yı, modern trigonometrinin temellerini atan Battani’yi, yedi dil bilen fen ilimlerinin mimarı Biruni’yi, ilk defa sıfır rakamını kullanan Harizmi’yi ve Ay’a ismi verilen nice astronomi bilginlerini, mucitleri yetiştiren bu medeniyeti aşağılamak ancak cehaletle ya da kimliğinden utanmakla olur.

Bu hazin tablo gösteriyor ki, medeniyetimizin derin izlerini taşıyan yapı taşlarını unuttuk,  unutturulduk, batı hayranı oluverdik.

Devletimizin asıl görevi, diğer milletlerde olduğu gibi geleceğimizin teminatı, medeniyetimizin bekası olan gençlerimizi milli şuur, milli bilinç, milli ahlak ve milli kültürümüze göre yetiştirmek olmalıdır. Kısaca, İslam fıtratına göre programlar yapılıp bu programlar esas alınarak meslek sahibi oluncaya kadar öğrencilerin eğitilmeleri esas alınmalıdır.

Başka milletlerin eğitim sistemini alıp, kendi kültürünü yok sayan bir eğitim sistemi sonunda yetişen gençliğin, sonradan milli kimliğini, milli kültürünü benimsemeleri mümkün değildir.

Türk milleti olarak bunun acısını üç asra yakın bir zamandan beri ağır bir şekilde çekmekteyiz.

Bütün bu örneklerin yaşanmasının asıl sebebi, bu zavallılara milletin, devletin, vatanın, bayrağın ve tarihin ne anlama geldiğini zamanında öğretememiş olmamızdan kaynaklanmaktadır. Bunların sözde vatansız, milletsiz, devletsiz yaşamayı arzular hale gelmelerinin sebebi devletin milli eğitiminin milli olmamasındadır. Kendi kökünden kopup batı hayranı olarak yetişen bir nesil ile karşı karşıya bulunmaktayız. Oysa ki, her insan yaratılış itibariyle lekesiz, tertemiz ve İslâm'a uygun yaratılmıştı.

Bu tür aydın geçinen insanlara kızacağımıza İslam fıtratı üzerine doğan çocuklarımızı İslam fıtratına göre yetiştiremediğimizi sorgulamamız gerekmez mi?

Yukarıda zikredilen Hadis’in bütün eğitim kurumlarımızdaki yeri ne kadardır. Bu hadisteki temel mesajı ile İslâm fıtratı üzere doğan yavrularımızı batıl inançların, menfi ideolojilerin gayrı ahlaki odakların, çeşitli izimlerin eline düşmekten koruyabilmek için anne- babaya, okullara, çevreye düşen büyük görevi ve sorumluluğu öğretebildik mi? Eğitim kurumlarımızı bu fikir etrafında donatabildik mi?

Sonuç: Devletimi, Milletimi, Kültürümü, Tarihimi, Medeniyetimi aşağılayan, bu konularda düşmanlarla işbirliği yapmaktan çekinmeyen, özünden kopmuş, fakat buna rağmen çağdaş olamamış bu tür

Hezeyanlarda bulunanlara acımak gerekir. Bunlar ya cahilliklerinden bu milleti aşağılamaya çalışıyorlar, ya da ideolojik köleler haline getirildiklerinden yaptıklarının farkında değiller.

Fatih Sultan Mehmet’i ve fetih hareketini küçümseyip sorgulamaya çalışan biçarelere Fatih Sultan Mehmet Hanı tanımalarını, Sultan hakkında dış basında kaleme alınan bunca eseri yeniden okumalarını tavsiye etmemiz gerekiyor.

Beyler, Şimdi Fatih Sultan Mehmet Han’la, kendinizi kantara çekin bakalım! Aşağıda sıralanan olaylardan, icatlardan hangisini, bu teknoloji çağında siz yapıp ortaya koydunuz ya da koyabilirsiniz?

Kimdir Fatih Sultan Mehmet Han? Hakkında ciltler dolusu kitap yazıldı ama biz burada Büyük Sultan’ın affına sığınarak birkaç cümle ile özetlemeye çalışalım ne dersiniz?

@- Fatih Sultan Mehmet Han, Rumeli Hisarı’nın bütün statik hesaplarını ve planlarını yapıp ve uygulayan stratejist,

@- Fatih Sultan Mehmet Han, havan topunun balistik hesaplarını yaparak dik mermi yollu ateşli silahın ilk mucidi olan fizik ve geometri bilgini.

@- Fatih Sultan Mehmet Han, Şahi adı verilen devrin en büyük topunun bütün döküm hesaplarını yaparak şiddetle savunduğunuz batının muhteşem uygarlığı olarak tanıdığınız batı medeniyetinin temsilcisini ortadan kaldırarak bir “Çağı kapatıp yeni bir çağı açan lider,

@- Fatih Sultan Mehmet Han, Yunanca, Arapça, Latince, Farsça ve İbraniceyi anadili gibi kullanıp bu dillerde yazılmış eserleri tercüme eden tercüman-çevirmen,

@- Fatih Sultan Mehmet Han, devrin en büyük ediplerinden olup şiirlerini bir divanda toplayan şair, ya sizler  bu şiirleri şimdi okuyup anlayabiliyor musunuz?

@-.İstanbul’da rasat hane kurarak devrin astronomi bilginlerini yanına toplayıp uzayın derinlilerini inceleyen bir astronomi bilgini,

@- Gemilerini karadan yürüten amiral,

@- En önemlisi ise; Fatih Sultan Mehmet Han, Hz. Peygamberimizin (sas): “Kostantıniyye (İstanbul) muhakkak bir gün fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne büyük kumandan ve onu fetheden asker ne büyük askerdir”  hadisi şerifindeki müjdeyi gerçekleştiren, övgüye layık olan kutlu bir ordunun kutlu kumandanı.

Onu daha iyi anlayabilmek için Fatih’in tevhit inancını ortaya koyan şu olayı da not düşmek isterim. İstanbul’un fethedilmesinden bir müddet sonra Hocası Akşemsettin’in huzuruna çıkıp şu talepte bulunur.

Ayruk padişahluk bana bârdur! Beni dersune alup eskisin gibi irşad edesun… Bir dem senun dersunde bulunma lezzeti cihan padişahlığından ağlebdur”.Padişahlığı dervişliğe tercih etmek isteyen bir ulu Sultan!

Maddi ve manevi âlemin Sultanı olan bu büyük Han’a çapulcu lideri diyecek kadar kimliğini kaybetmiş bir insana ancak acınır! Kendi iç dünyaları çelişkilerle dolu. Çünkü bir taraftan çapulcular diye hitap ederken, diğer taraftan büyük bir medeniyeti yıktılar deniyor. Çapulcular, hayranı olduğunuz bu muazzam medeniyetin temsilcisi olan bir şehri nasıl istila edebilir. Mümkün mü? Yine cahilliklerinden olacak ki, Fatih Sultan Mehmet’e gelinceye kadar İstanbul çeşitli devletler ve kavimler tarafından yirmi dokuz defa kuşatıldığını, fakat alınamadığını da bilmiyorlar. İstanbul,devrin en medeni, en güçlü en akıllı kumandanı ve ordusu tarafından Hıristiyan bataklığından kurtarılarak İstanbul fethediliyor, övgüye layık dünya incisi bir şehir haline getiriliyor. Türk İslam Devletinin başşehri yapılıyor. İstanbul, İstanbul oluyor.

Yüce Allah’ın izniyle ebediyen de bizim olamaya devam edecektir.

Bu günümüzü hazırlayanlara selâm olsun!

Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar / Güleni şöyle dursun ağlayanı bahtiyar…

Gecesi sümbül kokan / Türkçesi bülbül kokan… İstanbul. İstanbul… N.F.Kısakürek