- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

İşkencehanede Kadın Olmak

Bülent Arınç geçtiğimiz günlerde, siyaset tarihimizin belki de en samimi ‘itirafına’ imza attı...

İtiraf diyorum, çünkü Başbakan Erdoğan’ın sert çıkışından sonra Arınç’ın çark etmesi, sözlerini basit bir ‘dil sürçmesi’ zannetmemize neden olabilir...

Oysa Freud’a göre her dil sürçmesi, bilinçaltının derinliklerinden kopup gelir... Her şakanın bir gerçeklik payı içermesi gibi, dil sürçmeleri de içinde yoğun biçimde doğruluk barındırır. Bu yüzden, aslında hepsi birer itiraftır...
Geçtiğimiz yıl okuduğum bir kitabı, bugünlerde üzerinde çalıştığım bir başka kitap için yeniden raftan indirdim. Rojin Canan Akın ve Funda Danışman derlemişler, ismi “Bildiğin Gibi Değil - 90’larda Güneydoğu’da Çocuk Olmak”.

Kitap 1990’larda, hani “bu memleket için kurşun atanın da, yiyenin de şerefli olduğu” dönemde, JİTEM’i, Özel Harp Dairesi’ni, Özel Harekat’ı, hem örgüt, hem devlet terörünü, hem de bütün şiddetiyle yaşayan, en acımasız haliyle şahit olan çocukların, gençlerin anılarını aktarıyor.

Savaşın tam ortasında kalan çocuklar onlar... Evleri basılmış, taranmış, bombalanmış... Babaları, amcaları, ağabeyleri bir şafak vakti yatağından kaldırılıp götürülmüş, sorgulanmış, işkencelerden geçirilmiş... Geri dönmeleri zaten mucize de, içlerinde gerçekten şanslı olanların bugün birer mezar taşı var...

Güneydoğu’daki kayıpların, faili meçhul cinayetlerin öykülerini az çok biliyoruz. Nezarethane, sorgu odası, işkencehane anılarını da... Diyarbakır Cezaevi’ni yaşayanlar, dilleri vardığı kadarıyla anlattılar o günleri...

Bu güne kadar susan, ağızlarını bıçak açmayan, konusu geçtiğinde gözlerini kaçıran birileri de var oysa; kadınlar.

Dikkat edin; en önde koşanı, bayrak sallayanı, kürsüde aslan kesileni dahi, konu ‘oraya’ gelince susuyor. Bülent Arınç’ın ima ettiği Gülten Kışanak bile, o açıklamadan sonra Ahmet Hakan’a konuştuğunda “Köpek kulübesinde 6 ay işkence gördüm.” dedi, devamını getiremedi...

Dayağı bir şekilde içselleştirmiş durumdayız. Fiziksel şiddetin en ağırını dahi toplumsal hafıza içinde eritip, tolere edebiliyoruz. Egomuz da bizi buna yönlendiriyor zaten...

Peki ya işkencede jopla tecavüze uğradığını anlatan var mı?

Çünkü ne kadar balık hafızalı olsak da, bunu normalleştiremeyiz. Toplum eğer bir şeyi içselleştiremiyorsa, tümden reddeder. İnsan egosu, üyesi olduğu toplumdan dışlanmamak için kendi yaşadıklarını yadsıyacak kadar bencildir.

Dikkat edin, bu anıların hepsi, üçüncü şahıslar üzerinden aktarılır. “Falakaya yatırıldım, kemiklerim kırıldı” diye kendini öne atarken, birden “Mahkumlara jop sokuyorlardı, şişeye oturtuyorlardı” olur anlatım şekli...

Kadınlar için durum daha da beterdir. Erkeğe jop sokup, sorulduğunda da “Aslan gibi delikanlılar varken neden jop kullanalım?” diyen zihniyet, kadına ne yapar, tahayyül edebiliyor musunuz?

İşte “Bildiğiniz Gibi Değil” de, bu cesareti buldum... Ne var ki “Bilmek acıyı arttırır.” sözü doğruymuş. Okudukça o kadınlara, onlar gibi yüzlercesine iyi ki bu güne kadar konuşmamışlar diye teşekkür edecek hale geldim neredeyse...

Tek bir örnek vereyim mi? Öz babasıyla yan yana odalarda işkence görüp, babası tarafından tecavüze zorlanan kızın hikayesi...

En başa dönelim... Bülent Arınç’ın sözleri samimi bir itiraf, bilinçaltında bir empatiydi.

İşgal altındaki ülkelerde canlı bomba eylemleri çoğunlukla hamile görünümündeki kadınlarca gerçekleştirilir. Aslında o kadınların hemen hepsi, gerçekten de hamiledir. Kendisine tecavüz eden düşman askerinin çocuğuna...

Ben, şu an evimin dört duvarı arasında, kucağımda iPad ile “kahrolsun terör” sloganları atabilirim. Ancak, o kadınlardan herhangi birinin kocası, kardeşi ya da oğlu olsaydım, aynı şekilde düşünebilecek miydim?

Hepimizin kendimize sorması gereken asıl soru bu...

Kaan Göktaş
twitter.com/kaangkts [1] | facebook.com/kaangkts [2]