- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

İnsanın Kendini Tanıyıp Allah’a Ulaşması

İNSANIN KENDİNİ TANIYIP ALLAH’A ULAŞMASI Allah, bizlerden kolayca bulunup tanınmasını ist

İNSANIN KENDİNİ TANIYIP ALLAH’A ULAŞMASI

Allah, bizlerden kolayca bulunup tanınmasını istediği şeyleri uzağa, zor bulunup, zor tanınmasını istediği şeyleri de yakına saklayarak tez bulunup tez tanınmasını zorlaştırmıştır. Tıpkı gözümüzün önündeki kirpiği, kaşı bir ömür boyu aynaya bakmadan göremememizde olduğu gibi.

Kendimizi tanıyıp Allah’a ulaşmamızın yolunu da ben size şah damarınızdan daha yakınım diyerek bize çok yakın bir mesafede olduğunu gösterip söylemiş olmasına rağmen biz onu hep uzakta bir yerlerde arayıp durmuşuzdur. Onun içinde bir çok insan kendini tanıyıp onu bulmaktan ne yazık ki, aciz kalmıştır. Ama O, kendisini bize gösterdiği mesafeden çok daha yakın bir mesafe içine saklayıp gizlemiştir.

Sonra da bizlere önce siz kendinizi arayın, tanıyıp bulun. Kendinizi arayıp bulunca zaten beni de bulup tanımış olursunuz demiştir.

Demek ki, Allah bizlere bir bir düşünce mesafesi kadar yakın yada uzaktır.

O halde Allah, kendini ve kendine benzer yarattığı biz kullarına ait bilinmez bilgiyi, bize verdiği akıl [1] içine gizleyip sakladığından O’nu saklandığı yerde bulan kulunu hızır sayıp yer yüzünün mamur edilmesinde görevli kullar olarak kendisinin yeryüzündeki temsilcileri olabileceklerini müjdelemiştir.

Demek ki, kul; Kendine verilen cüzi akıl içinde oluşturabildiği düşüncesinde derinleşebildiği oranda bilge olur. Çünkü bilginin, ilmin hası, asıl özü Allah’tadır. Kul ondan aldığı bilgi kadar idrak, inanç ve imana sahip olur.

Dolayısıyla kul kendine verilen aklını olumlu yönde kullanılıp değerlendirilmesi oranında Allah’a yakın olur. Aksi halde de bir o kadar uzak olur. Yani kul, kendine verilen akıl içinde düşünüp, düşündüklerini insanlık adına doğru yönde kullanıp değerlendirebilmesi oranında insan olur.

Çünkü kulun kendisine verilen cüzi aklın temel görevi düşünmektir. Tıpkı damlanın sürekli deryaya kavuşmak için akmasında olduğu gibi. Akılda kendi içinde düşünüp bilinmez her bilgiye ulaşmak zorundadır. Ya da en az bu bilince sahip olmak zorundadır. Çünkü her soruna doğru çözüm ancak akıl içinde bulunabilir. Akıl da bu düşünceyi üretmek zorundadır. Çünkü akıl bu günden yarına Hak yanında sorumludur.

Görev ve sorumluluğunu yerine getirmeyen akıl, akıl değildir. Çünkü görev ve sorumluluğunu yerine getirmeyen bir aklın sahibi de görünüşte insan olsa da gerçek anlamda asla insan olmaz.

Karşıtlık (zıtlık) kuralı gereğince her cüzi parça kendi bütünün özelliklerini taşır. Onun için o, onun her türlü özelliğine sahiptir. Dolayısıyla her cüzi kendi bütününün temsilcisidir.

Kısaca söylemek gerekirse, her cüzi akıl, Hakk’ı temsil eder.

Demek ki, her aklın birincil görevi düşünmektir. Düşünce üretmektir. Bilgi üretmektir. İnanç oluşturup iman etmektir. Çünkü akılsız, bilgisiz, idraksiz, inançsız iman oluşmaz. İnsan elde edip öğrendikleriyle de doru dürüst yaşamadan da Hakk’a asla ulaşılmaz.

Demek ki, hiç bir kul; Akılsız, sevgisiz, aşksız, ilimsiz, idraksiz, inançsız, imansız Allah’a ulaşamaz.

Allah; akıl, sevgi, aşk üçgenindeki muhabbette (sözde, bilgide, ilimde) saklıdır. Saklı olduğu yerde de idrak, inanç ve iman gücüyle korunur.

O halde ruh aklı, akıl sevgiyi, sevgi aşkı, aşk muhabbeti (ilmi), ilim idraki, idrak inancı, inançta imanı oluşturur. Oluşan imanla yaşayan insan da er geç Allah’a ulaşır.

Sonuç olarak demek ki, her şey akıl işidir. Aklın en büyük işi de düşünüp düşünce üretmektir.

O halde; İNSAN AKIL İÇİNDE DÜŞÜNEBİLDİĞİ KADAR İNSANDIR. İNSANLIĞI ORANINDA DA ALLAH’A YAKINDIR.

Düşünmeniz dileğiyle, Selam, sevgi ve saygılarımla arz ederim.